Yeraltı Sancıları
Ansızın ayaklarından asıldı akasyalar
Adı topraktı Tanrı'nın kalbinde
Sonrası damla damla fesleğen kokusu...
Elleri elma-armut hesabına karıştığında
Yeni bir melek iniyordu gökyüzünden
Arsız ve ruhsuz yeraltına
Azrail uyuyunca
Deniz vakitsizce doğdu şafaktan
İrkildi turuncular mavinin dinginliğine
Gözleri büyümüştü dünyanın
Tersine dönen bir şairin avuçlarında
Karanlık avazı çıktığı kadar bağırdı
Kimse duymadı
Geminin hareket saatine sustu rıhtım
Akşam gülümsüyordu bozkıra nihavent tadında
Tayfası bilmece
Yolcusu köşe kapmaca
Bak, ellerimde hala senden çizgiler duruyor
Uzun havada derinleştikçe
Kısaya gün doğuruyorsun
Toprak, hala Baba olamıyor
Her gözyaşından
Biraz daha tutunuyor Anne çığlığına
Sadece doğurganlık mıdır düşlerimizi kuşatan...
Denize sorsak
'Tüm limanları kucakladım' diyecektir
Peki kaptan hala neden yasta...
Henüz çayında tütüyorken hasret
Meğer çupradan ne kadar uzakmış bereket
Anlıyorsun değil mi erkek egemen değildir aslında...
Hepimizden eksilen birer parça çocuktur
Silah seslerinden kulağımıza düşen
Sen yine de uzak dur, sömürge hevesinden
Ve Tanrı konuşacak bir gün unutma!
Kaç çocuk oldun bayrak bayrak
Kaç sevdayı örseledin köşe bucak
Ve 'kaç' dediklerinde,
Kaç kere dokundun ölüme, ey aşk!
Şiir dizilirken yoksulun boğazına
Ve sökerken bir mahkumun umutlarını
Canhıraş bir kabusla,
Ben cebindeyim
Duvarlar ise uyuyor hala saçlarında...
diyecek söz, yapacak yorum bırakmamış sevgili şaire... Ben soluksuz okudum, okurken soluksuz kaldım, tebriklerim yürekten.