2024

2024

Eskiden yani hepimiz birer çocukken her yeni yılın yepyeni şeyler getireceğine inanırdık tıpkı bayram günlerindeki gibi. Yeni yılın gelişini kutlamayı sevenler kadar onu sıradan bir gün görenlerin kıpırtıları arasında birbirimize değmeden girerdik yeni yıla. Herkes bir şekilde mutlu olurdu yeni yılın ilk gününde. Şarkılar ve duaların birbirine karıştığı bir gecenin sabahında kar gibi bembeyaz başlangıçlar için aminler dizerdik göğün boşluklarına. Bayram gecesinde yastığının altına bir çift çorap bırakıldığı için anne babasına şükranla bakan tertemiz çocuklardık. Ben seksenlerde doksanlarda doğmayı bir ayrıcalık olarak görmüyorum. Tıpkı şimdi doğanlar gibi yüzdeye vurulamayacak hüzün ve mutlulukları sığdırdık çocukluğumuza. Salgın, savaş, deprem gibi sözcükler hayat sözlüğümüze yeni girmemiş olsa da, çoğumuz birebir etkilenmeden büyüdük o dönemin çocukları olarak . Şimdi günlerdir medyayı takip eden birisi olarak gördüğümü görmemiş gibi nasıl davranırım? Günlerdir okuduklarımdan, izlediklerimden, içimde biriktirdiklerimden, içimdeki sessizlik çatlayacak. Bir haber okuduğumda hemen yorumlara bakıyorum. Fanatiklerle muhaliflerin birbirine laf yetiştirmeye çalıştığı bir ortama dönüştü sosyal medya. Herkes kendisini haklı, sözünü doğru, mevtasını şehit olarak görüyorsa haksızlık yok ortada. Zalimlerin kendisini mazlum gösterdiği bir dünyaya hoş geleli yıllar oldu. Arsız hırsız ev sahibini bastırırmış sözünü enine boyuna yaşadığımız bir çağdayız. Hangi tarafa baksak karanlık kol geziyor. Nasıl hoş görelim peki zulmü? Ya da bir şey yokmuş gibi nasıl devam edelim yolumuza? Eskiden göğe dualar gönderdiğimizde yıldızlar kucaklardı hayallerimizi biz de ışıl ışıl seyrederdik. Şimdi milyonlarca bebek yıldızların eteğinde sallanıyor ve biz göğün boşluğunu arıyoruz bir amin daha bırakmak için. Gökyüzünde yer kalmadı bir bebeği daha kucaklamaya. Günlerdir ağlıyor yer, gök. Günlerdir ağlıyor yüreklerimiz. Yine de suskunluğu giydiriyoruz yemek masalarına, giysi dolabına, montumuzu, beremizi astığımız askılığa. Bizler hep kahramanlar tarafından kurtarılmaya alışmış insanlara dönüşeli tarihi bir suskunluk sardı etrafımızı. Eski topluluklar peygamberleri bekleyip durmuşlar yıllarca. Milletler liderlerini ve çocuklar çizgi kahramanlarını. İnsanlığın tarih boyunca şekillenen içsel tecrübesi insanın hep bir kahramana ihtiyaç duyuşunu gösteriyordu bize.


Oysa ben çocukluğumu alıp Gazze' ye doğru yola çıktığımda hayallerimde ve dualarımda vicdanım bana kişisel mesuliyetlerimi hatırlatıyordu sürekli. Bir şeyler yapmak isteyip de yapamamanın verdiği rahatsızlık vicdanımı sınıyordu. Dünyada yaşananlar aynı zamanda benim kişisel sınavımdı. Her gün ülkemde ve dünyada hepimiz iyi bir şeyler yapmak adına kendimize büyük sözler verip uyanıyor ve iyi kötü, sevap günah karmakarışık akşamlıyorduk çoğu zaman. Kişisel sorumluluklarımızı ihmal ettiğimizde, iç sesimizi duyamaz hale geldiğimizde her şey doğru ya da hepsi yanlış çıkmazına düşüyorduk farkında olmadan. Bir noktaya gelince ise ben ya da biz doğru, diğer hepsi çerçöp girdabı başlıyordu.

Aslında sınav dünyasıydı ya hani fert fert hepimiz koskoca bir dünyadan geçiyorduk ve dünya yüreğimizi daraltıyordu. Sofraya oturunca yemek kalmayacak telaşı gibi bir acaip gerginlikti bu. Yemek yerine herkesin birbirini yediği bir dünya sofrası. Barış Manço' nun tabiriyle buyurun dostlar buyurun. E hani bereket, paylaşım? Herkes kendinden, kanından olanı dost sayınca, kendisi gibi düşüneni yoldaş diğerlerini düşman görünce sofra da dünya da zehir zıkkım oluyordu hepimize. Sofra niyetine boş tabakları sunan mı dersiniz? Boş kaşık sesleri eşliğinde konser verirken açlık açgözlülük, sofranın altına kaçırdıklarını gizlice yiyen mi dersiniz? Sofraya sığdırılmadığı için kenarda aç bilaç bekleyen mi? Bilirsiniz belgesel severim eskiden beridir. Ara ara yazmışımdır denemelerimde bunu. Hayvanlar dünyasının bile bir bölüşme, paylaşma yasası varken ben bu bölüşememeyi hayvani bile bulmuyorum. Güçlü daha güçlü, zengin hep ve daha çok zengin, ezik hep ve sürekli ezik. Aşağı aşağıda, alçaklık zirve. İnsanlık ve insanilik ortak bir sevinçte ve acıda birleşemiyorsa, haksızlığı kendi dilimizce üstlerimize, komşularımıza, hatta ilk önce kendimize ifade edemiyorsak orada bir değil bin çatlak var demektir.


Ressam fırçasını alsın bugün, yazar kalemini, muhalif olan çemkirmeden, kavga etmeden muhalifliğini, Nazikler nezaketini, anneler dualarını, babalar cesaretlerini, evlatlar paylaşmanın verdiği sevinçlerini, köşedeki bakkal veresiye defterini alıp gelsin şu sofraya. Yazdıklarımızı silelim, sildiklerimizi tekrar yazalım tarihe. "Hemyürek olmazsak çakalların, kurtların, aslanların, tilkilerin hikayeleri dolduracak karınlarımızı akşam sohbetlerinde." Sadece taş atmış olmak için değil, Filistin' li bir çocuğun sapanından fırlayan özgürlük direnişi gibi dansa kaldıralım içimizdeki umudu bir kere daha.

Bu yıl da dünyada ekmeği bol olanların karpuzu katık ettiği bir yıl olarak tarihe geçti. Lafla peynir gemisi yürümezdi evet. Artık yürütecek ne ekmeğimiz ne de peynirimiz var diyeceksiniz biliyorum. Gemilerden bahsetmiyorum bile. Hayaller bu çıkmazda bomboş hanesine yazılmış olsa da ben yeni yıla sıfırdan başlayarak girmeyi seviyorum acemisi olduğum bir oyunda yeniden başlamak gibi... 2023' te benim için eksik olan parça şefkatti. Canlı olan hatta olmayan her şeye şefkat. Eşyanın da bir dili var derdi büyüklerimiz.

Şeylerin dünyasında kül olmuş gülleri gördüm bu yıl ben. Yaşım hala çocuk. Oyun arkadaşlarını kaybetmiş çocuklar gibi boynum bükük.

Şu en sonki oyundan sonra ey Dünya!

Kim ne giyinmiş, ne yemiş, nerede gezmiş, nerede oynamış, kaç terfi, kaç ödül almış, hangi dizide oynamış, hangi ülkeye gitmiş hangi koltuğu kapmış, kaç çuval saman yemiş, hangisine vurgun demiş, para ak mıymış sarı mı, kırsak yumurtası yenir mi falan filan? Çok da şey değil...


Uyanıkların dünyasında yeni yıl için 'uyan Dünya' demeyeceğim. Gözlerimizi kapatıp, kendimize uyandığımız zamanlar buyursun gelsin. İnşallah içimizdeki şefkat dünyadaki acıya galip gelecek.

2024. Acı, döngüsünü tamamlamış, Gün barışa dönmüş. Güne barış gider. İnsana ise şefkat...

-Bana gecenin uzunluğunu anlatma! Gündüzün yakınlığından bahset.

-O zaman sabah çok yakın olmalı...


21.12. 2023

Perşembe

Şule Meryem Canpolat Şimşek

21 Aralık 2023 6-7 dakika 242 denemesi var.
Beğenenler (7)
Yorumlar (2)
  • 4 ay önce

    Çok da kutlama yapmak göbek atmak eskisi gibi saatler 24.00 vurduğunda tv de dansöz beklemek ya da Zeki Müren beklemek. Artık ne tadı ne de tuzu var zalimler doldurmuşken dünyayı... Biz de anlayacağız eninde sonunda hanyayı konyayı düzeltemediğimiz için bazı şeyleri... Kutlarım Şule...