Acılarımızın Dili

Hayat denilen bu savaştan
Yara almadan çıkamadım.
Bu izler o yüzden,
Yüreğimin yara izleri
Kalbimden feragat ettim
Yüreğimden eksildim.



Arada kabuk bağlasa da yaralar bir ömür kanamaya mahkûmdurlar, varlıklarını hep hatırlatırlar, her fırsatta. Ameliyat izlerinden bilirim. Hiçbir yara tam olarak kapanamaz, kapandı gibi görünür sadece, dışı güzeldir yaranın, minik bir iz görünür hatta dokunulduğunda da bir şey hissetmezsiniz biraz uyuşukluğundan, biraz alışılmışlıktan.

İçi iyileşmez yaranın, dışına verdiği güzelliğin farkında değildir, içi gibi zanneder dışını, habersiz...
Ne kadar sızlattığını da bilemez, kanattığını acıttığını. Bilinçsizce acır durur. Yalnız olduğu yeri acıttığını zannederken, aslında nasıl da yanılır. Oysa tüm beden mahkûmdur acıların sızısını çekmeye ve yaşamaya, tüm beden hisseder varlığını iliklerine kadar. 'Ben buradayım' der acılar, varlığından habersiz. İstesek de kurtulamayız sızılardan, gün gibi karşımızda, gözümüzün önündedir çünkü. İzlerinden acırız, izlerimizden tanırız yaralarımızı, yaralarımız olduğu kadar yaşarız ve canlıyız. İstesek de kurtulamayız izlerimizden.

Bazen bir sevdiğimizde görürüz yaramızı, o almıştır, hafifletmek için acıları. Hafifler mi bilinmez ama yaralar da paylaşılabilir.
İçimizde bu kadar yarayla yaşarken, dışımız iyileşemez. Ancak kapatırız fondöten misali örteriz acılarımızın üzerini, dosta-düşmana karşı, sevdiklerimiz üzülmesin, sevmediklerimiz de sevinmesin diye.

Güzel de görünür yara izleri karşıdan bakıldığında, silik bir çizgidir aslında, ama içten içe yaradır kanayan. O kadar güzeldir ki bu yaralar, bir başkası kestiremez içimizde olan biteni.

En çok sevdiklerimizin acıyla bakması acıtır içimizi, o yüzden saklarız en çok. Çünkü bilmeleri bile acı verir bize iki katı, bilinmesin, görülmesin, en derinlerde saklansın isteriz. Bazen kaybolmak isteriz yaralarımızla ve acılarımızla birlikte yok olmayı dileriz.

Bir kişinin bile bilmesi demek,
O kişi yüzümüze her baktığında, o acıyı düşünerek bakıyor demektir.
Bilinmesi o yarayı her seferinde biraz daha derine inerek kapatmak gibidir.
Kabuğunu iyileşemeden kaldırmak.

*
Yüzüme sahte gülümsemeyi oturtabildiğim ve çok da yakıştırdığım şu günlerde üzeri örtülen, kabuk bağlayan yaralar fışkırıyor derisinden. Kanamak ile kanamamak arasında tedirgin bir vaziyette olan acılarımı seyre dalıyorum. Kimse bilmesin istiyorum, bunun için en iyi yol kaybolmak. Acılarımla baş edemiyorsam eğer, acılarım büyükse bedenimden, çare yok olmak.

Acılarla yaşamayı öğrenemiyor çünkü insan, kendinden büyük görünen yaraları kapatamıyorsa, saklanmıyorsa sızılar onlarla gitmek tek çare.

Oysa ben acısız gelmek isterdim sana,
Yazılmamış bir kâğıt gibi bembeyaz
Acılar kirletti beni en çok
Ruhum temiz kalabilir mi bu yaralardan akan irinlerle bilmiyorum

Yazılmamış değilim, yazıldım, çizildim, karalandım.
Silinmeye çalıştım, hırpalandı ruhum, yanaklarımdaki tuzlu gözyaşlarının bıraktığı çatlaklardan anlayabilirsin bunu. Sana gülücüklerimi sunduğum hayallerim gibi olmak isterdim, ama anlattığım masallara inanmıyorum artık. İnandığım kadar değil de, biraz da ben inanmak isterdim masallara, o kadar yanıldıktan sonra, insan kendine bile inanamıyor, masalları kendim anlatsam da inanmıyorum. Gülümsememe sakladığım gizlerde kaybolmak istiyorum, sahte de olsa.

*
Saçlarımı kendi haline bıraktım çoktandır uzuyorlar, bazen hiçbir şeyi umursamamak sanırım en hafifletici neden. Diğer nedenlerin içinde, kırılan tırnaklarımı da umursamıyorum, kırılan kırılsın, batsın kırıklar oraya buraya. Hangi renk olduğunu kestiremediğim kıyafetlere bürünüp uzaklara gitmek istiyorum, yine, yeniden ama bu sefer gerçekten gitmek. Takılmadan hiçbir taşa, hiçbir toprağın yağmurunu keşfetmeden gitmek istiyorum. Güzel değil, bu defa çirkinleşip, üşüyüp de gitmek istiyorum.

En dolu halimle,
En don halimle,

Böyle bir uyuşukluk taşıyabilir ancak bu acıların ağrıttığı bedenimi,
Ağırlaştım çünkü yaralardan akan kan ve irinler de ağırlık yapıyor artık.

Biz isim bulamıyoruz yaralarımıza,
Acılarımız dilsiz kalıyor.


Yirmi Altı Eylül İki Bin On İki 20 30

27 Eylül 2012 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Hüzünlü bir yazıydı baştan sona. Çekilmiş bir takım acılar var mutlaka, belki hayattan belki sevdiklerinden belki ikisi birlikte gelmiş yüreğe oturmuş acılar. Dünya bir sabır imtihanı ve ağlamadan sızlamadan diyelim dayananlar iyi notlar alırlar mutlaka, herkesin haleti ruhiyesi de farklı, bilemeyiz ruhu mu ya da bedeni mi yaralı, içi acıyan bir insan neler çeker, anlayışlı olmak lazım...😅