Aiti Eştirme 26

26] 'Daha yer ve gök birbirinden ayrılmamışken; Ne demet edilmişti ot; Ne de düzenlenmişti kamışlar' söylemli dönemdeki, sosyal birliklerin tarihi henüz değiştirecek denli birbiri ile girişmeli tanımlıkların olmadığı dönem içinden, yan yana gelen, ayırt edici düzen eşilmenin ve geleceğin panteonca var oluştu aşmasının ve tek Tanrı dönemine gidilecekti. Ve ulus devletler aşmasına gidişteki olgular içinde de, tanrılara dek algı ve sıfatların birleşici ligi ile devletin egemenliği aynı kılınıyordu. Devlete dek sosyal, toplumsal oluşmalı düğüm başları böyle oluşacaktı.

Bu ayırt edicilik içinde her bir toteme sunu yapılan kurbanların, sunu şeklide çok farklı idi. Kimi aitlik sunuyu ateşte yakıyordu. Kimi, suda boğuyordu. Kimi kesiyor çiğ yiyor, kimi pişirip yiyordu. Kimi de sunuyu haşlayıp sunuyordu. Kimi kurbanın boynunu kırıyordu vs. vs. Birbirleri ile uyuşmaz şekilde kurban sunumları yan yana olacakla vardı. Daha tanrıların yaratması yoktu. Sadece düzenleme vardı.

İşte ittifakı birliğin, bu ayrı gelenekleri de, süreçle; ittifakı birlik içinde; birleşik edimce kuramlara dek uygulayımın düzenlemeleri olacaklarla; aşılmaları gerekecekti. Bu gibi yansımaların süreçler boyunca tek tek atılan adımları vardı. Bu adımların yansıyıp uygulanması; uygulanmaların süreçler boyunca biriken görünümü vardı. Bu düzenlemeler, bu alanlarda uygarlaşmanın, toptan ve birden; devrimsel ve keskin dönüşümlerine, yol açacaktı. Artık düzenlemeler yerini, hızlı bir yaratılmaya bırakacaktı.

Artık insan kurbanı yerine, emek ürünü kurbanılar boy gösterecekti. Söz gelimi sunu belli bir hayvan olacakla, kurban kesilerek öldürülecek; ateşte haşlanarak (su ile) pişirilecekti. Böylece her biri ayrı ayrı ibadet şekli olan ifa edişlerin, her biri farklı aidiyet inanması olan ifaların, derlenip toparlanıp hepsi bir arada; tek bir ifa şekli olacaktı.

Bu tek bir ifa şeklinin içsin ilmesi, törenlerle ve şölenlerle ateş yakılıp kazan kaynatılarak sözleş ilmişti. Tüm eski tek tek yapılanlar bir seremoni motifi haline getirilmişti. Bu yol ittifaka giren grup üyelerinin, aidiyetçe hafızalarına değin envanterlerin silimi idi. Bu tür ittifak ve şölenlerin ani ve hızlı doğa olayları gibi silip süpüren birden bire oluşma şekli, tufan sembolizmi oluşla halkın belleğinde yer edip; çeşitli ve şiddetli, sosyal ve toplumsal dönüşmelerin; tufan anlatımlarına değin, sözlü aktarımları yapılmıştır.

Kefaret duygusu: eski olanla yeni olanın çelişme duygusundan kaynaklanıyordu. Toplumun daha önce içinde olduğu sosyal ortam edimlerine göre; yeni ortamdaki, eski bağların, eski yaklaşımcı tutumların kırılıp çözülmesinden kaynaklanıyordu. Çözülen eski bağ yapıları, yavaş yavaş ve zorunlu olacaklarla, mutlak terk etmeleri gerekiyordu. Bu durum, insanların, kişi öznelerin üzerlerinde atamadıkları bir minnettarlığın, sıkıntısıydı (mihneti idi).

Bir özneye göre, eski sosyal edimce koruculuğun alışmasını terk ediş demek, egoist güvencenin terk edilişi idi. Ayağına taş değse, bunu yansımasını kutsal totem aidiyetlikten kopuşlarına; eski totem bağı terk edişlerinin, kendilerine yansıyan bir ceza, bela yansıması olacakla, anlıyorlardı. Bu tür duygu ve düşünceye gark oluşları, eski edimleri terk edişe bir karşılık olacak ödentinin, kefaretin duyum aşışı idi.

İnsanların dış yamyamlığı bir süre daha sürecekti. Yine insanların kurban edilmesi, saygın totem anlayışı, sürüyordu. Bunu da zaman içinde bir aracı ile bir kurtarıcı formül ve simge sembol ile elbet aşacaklardı. Buda önce o toplumun çiftçi ya da çoban toplum oluşuna göre, emek ürünü sunusunun hayvan ya da bitki kurbanı ile aşıldı. Emeğin önemi ve üstünlüğü, kendisine eşit eşilmişti.

Böylece insanın canı kurtarılmıştı. Bu uygarlaşmada insanın kendi canı açısından iyi ve köklü bir adımdı. Kurban edilen hayvan ya da bitkiyi (emek değerlerini, emek ürünlerini) insanlar kendisinin eşiti sayacakla, kendisi ile eşitlemişlerdir. Sonra da bu eşit eştirmenin, fiili uygulama seremoniye değin fiillerin kendisi yerine geçmesini (kurbanı), somut olarak sunacaktı. Bunun dilden dile anlatımını da bir öykü ile hem inanç aşacaktı, hem de ritüel eştirilecekti.

Kurban sunumundaki, her bir etnik birime ait benzer ve farklı uygulamaları, ittifakı birleşmelerin anlayış birliği içindeki sembolizmi, dilden dile en bilinen hikâyelerden biri olan, İbrahim, İshak (İsmail) hikâyesi şekline sokularak anlatıldı. Her bir etnik yapının, ayrı ayrı anlayışlardan, tanrılara yaptıkları kurban sunumları; yeni toplumun aidiyet kurallarına göre, tüm bunların bileşimi olan sunu şeklini idi.

Yine Habil (çoban toplumun) ve Kabil'in (çiftçi ve tarımcı toplumun) kendi emek ürünlerini tanrıya sunmalarına değin ritüelleri, gelişmiş düzeydeki bir bilinç düzlemi sembolizmidir. Yine Habil ve Kabil insanların çoban ve yerleşik dönem özelliklerine denk düşen, insan kurbanı yerine artık, insanın emek ürünlerinin tanrıya kurban olarak sunulmasının akıl edildiği (uygulama edildiği) dönemlere denk gelen bir anlatımcı, ittifak sembolizmidir.

Yine bu toplumsal yaşamsal düzenlenişlerin Sümer kaynağı da, çoban Dumizi'nin (Habil'in) hayvansal ürünlerden, balı, sütü, yağı, eti kabul edilmesi için tanrıça İnanna'ya sunduğunu anlatır. Diğer yandan bir tarımcı ve çiftçi olan Enkidum'da (Kabil'de) nohut, mercimek, fasulye, buğday gibi emek ürünlerini (zahmeti) kabul edilsin diye yarışçılıkla Tanrıça İnanna'ya sunduğunu anlatır. Tabi ki tanrı (İnanna) çoban Habil'in (Semi tik versiyonun-Sümercesi Dumuzi'nin) sunusunu kabul eder. Semi tik sürüm olan çiftçi Kabil'in (Sümerce Enkidum'un) sunu kurbanını kabul etmez...

Sürecek

25 Kasım 2010 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar