Aşk Mabudesi

Bugün yetmiş yaşında genç bir delikanlının senaryosunu yazıyorum sanki. Yırtılmış, ıslanıp da kurutulmaya muhtaç kağıtlara döküyorum sözcükleri. Bahar'ın eşsiz güzelliği altında, bir apartman kamelyası beni 1960'lı yıllara götürüyor. Birden siyah beyaz oluyor her şey. Bahçe' de Türkan Şoray kirpikli bir hanımefendi ve ensesinde sanki benim nefesimin sıcaklığı. Öyle geçiyor karşıki kaldırıma, tıpkı mendilini yere salan bir prenses gibi. 1960'lı yılların ?aşk mabudesi' adlı filmi yaz sinemalarına bırakırken kendini, benim önümde oluşuveriyor altmışlı yılların o enfes çekirdek kavruğu zamanlar...

Adı dil'de kalan bir şarkıyı bağlayıp dilime, yetmişlik genç bir delikanlı oturuyor sandalyemde. Ve gittikçe sallanıyor altımdaki kayık, beni zaman tüneline sokan o Türkan Şoray kirpikli kadın, bir manav filesi ile geçiyor önümden. Filede, evde balık havası uyandıran bir menü ve bir kadeh şarap'ın kırmızılığı kadar iç yakan nar kızarığı bir yüz var...

Aşk mabudesi daha da canlanıyor gözümde, 1960'lı yılların kadın matinelerine gidenlerin ayak izlerini siliyorum adeta... hani tek korkusu ondan değil de kaderinden olanlara inat, karagözlüm şarkısı çalıyor o eski plaktan. Yılların o muhteşem sesi, sanki hiç eskimemiş gibi ve hala altmışlı yılların sıcaklığıyla sarıyor beni...

Kırılsın ellerim adlı bir şarkının ne kadar can yaktığını Gülden Karaböcek'ten öğrenip, sonradan ?intizar'ı evimize kadar konuk eden bizler, şimdilerde tarafsızlıktan yana duygularımızla, birbirini aldatan iki kardeşin şarkıları ile alışıyoruz ayrılıklara...

Hayat 1960'lı yılların zaman tüneline aldı bugün beni, yetmiş yaşındaki bir delikanlının bakışı, sadece altmışlı yılları yaktı deseler de, O Türkan Şoray kirpikli kadın hala yetmişlik delikanlın gözleri hapsinde. Ve aslında gün bugün... ve hala inadına yanmakta değil miyiz?

03 Mayıs 2010 1-2 dakika 49 denemesi var.
Yorumlar