Aşk ve Ayrılık Üzerine

Seni seviyorum. Bu cümleyi çok kez kullandım, farklı yüzlere karşı. Kimisi hoş bir tebessüm ile karşıladı kimisi kayıtsız kaldı. Kaçını inanarak söyledim bende bilmiyorum. Aslında bir arayıştan ibaretti bu cümle. Birisinin çıkıp bütün acıları dindireceğine olan inancımın meyvesiydi. Tanrı tarafından bana gönderilecek olan bir kurtarıcıya olan bir inançtı bu. Ülkemin hiç bilmediğim uzak, yabancı bir noktasında doğru düzgün ezberleyemediğim o mesafeli, karışık şehirde is yağıyordu şehrin üzerine, havası boğuyordu insanı ve soğuktu. Yalnızlığın tam da ortasındaydım. Ne bir tanıdık yüz, ne bir tanıdık sokak. Bir kardelen gibi yalnızlığımın tam ortasında açıverdi gözleri. Bir sanrı olmalıydı bu ya da bir hayal. Bütün renklerim griye dönüşmüştü. O ise gökkuşağıydı. Umut dolu...
Ona dair hiçbir şey bilmiyordum. Ancak onu yazmak istiyordu kalemim. Onun güzelliğini kelimelerin o sonsuz evrenine taşımak istiyordu. Bir gözleri vardı bende bir de telefon numarası. Artık sesi de benimleydi. Onun dudaklarından dökülen en alelade cümleler bile başka bir boyut bir başka anlam kazanıyordu. Aşkın afyona benzer garip mutluluğunda geleceğe dair türlü hayaller kurmaya başlamıştım bile. Sarıldığım güçlü bir inancım vardı. İman ediyordum bana diz çöktüren duygular karşısında. Bir ibadete benziyordu onu sevmek. Düşüncesi bile huzur veriyordu. Ah şu gözlerim ondan bu denli uzak olmasaydı keşke...
Bir film senaryosuna, yazdığım okuduğum hikâyelere, romanlara benzemeye başlamıştı yaşadıklarım. Her şey gerçek olamayacak kadar iyiydi. Yanımdaydı yanı başımda. Nefesini duyabiliyor, gözlerine doyasıya bakabiliyor, o büyüleyici sesini saçma sapan muhabbetler açıp dinleyebiliyordum. Bir an bile ayrılmak istemiyordum yanından. Bir dilek hakkım olsaydı eğer o yelkovanı akrebe sokturur durdururdum zamanı. Akşamları üzerine is yağan yabancı, küçük ve sessiz bir şehirde bir aradaydık. İçimde biriken bütün kelimeleri ona nasıl anlatabilirdim. Bu belki de yıllar alırdı. Çünkü ona güzelden yana bir kelime söylesem diğerinin boynu bükülürdü. Bu sonsuz evrende ömür boyu sürebilirdi bu konuşma. Duyguların ve kelimelerin o sonsuzluğunu, şu ölümlü dünyaya aynı sihirle taşımak ne mümkün! Kısa ve net bir cümle ile anlatmaya çalıştım ona içimdeki sonsuzluğu. Anladı mı anlamadı mı orası meçhuldür hala...
Gerçekliğin dışında devam ediyordu hayat. Bu Dünyada acılardan bu kadar uzak kaldığım başka bir zaman olmamıştı. Artık sevgiliydik. Bir Müslümanın hayalinde yatan cennetten farksızdı hayat. Yegâne amacım oydu. Onu severek ibadet ediyordum ona ve bunu sonsuza kadar yapacak güç damarlarımda vardı. Beni güçlü kılıyordu varlığı. Hiçbir neden beni korkutamaz, yıldıramazdı. Yüzlerce yıllık çınar gibi sağlam kökleri olan bir sevgili vardı ardımda. Koca bir ormana değişmezdim onu...
Hayat artık gerçekliğine kavuşmaya başlamıştı. Romantizmin etkisinde kalan bir yazarın yazdıklarından git gide uzaklaşıyordu. Tanrısı tarafından bizzat cezalandırılan bir Müslüman, Musevi ya da Hristiyan'dan pek farkım kalmamıştı. Söylediği kelimelerin bende bıraktığı tahribatı şu yazıyı kaleme alırken sesini duyduğum içimdeki çığlıklarla anlatabilirim belki. Kaç hayal, kaç umut öldü o kelimelerle kaçı sakat kaldı kaçı öksüz yetim kaldı baksaydı gözlerime belki görürdü ya da çok daha derinlerde sessizce işlendi bu cinayetler. Ve o faili meçhul ilan etti bunları kuru bir özrün gölgesinde...
Tanrısı tarafından inandığına inanılmayan bir adama dönmüştüm. İmanım, ibadetlerim yetersizdi onun için. Belki de tasavvuf felsefesindeki gibi çile ile beni Kamil İnsan'a dönüştürmeye çalışıyordu. Hiç büyük bir günah işlememiştim. Ancak o bağışlayamayacak kadar büyük bir tanrıya dönüşmüştü! İnsana has kibir, ego ve menfaat yerleşmişti içine. Önce beni kutsal topraklarında bir yabancı olarak gördü. Ben ise sustum. İsyanı yakıştıramadım kendime...
İşlediğim günahlar ağır geliyordu ona. Dedim ya artık o bağışlayamayacak kadar büyük bir tanrıydı! Aforoz etti beni. Kalbinin sıcaklığından mahrum bıraktı beni. Ben ise ısınmak için sabahlara dek hep o güneşin doğmasını bekledim ama o güneş hiç doğmadı. Artık Dünya'dayım. Aşkın cennetinden kovulmuş bir adamım. Acıların, savaşların, hastalıkların, ölümlerin, geçim derdinin olduğu insanın o hiç doymayan nefsine ölene kadar hizmet ettiği yerdeyim. Bir beklentim yok artık. Bana inanmayan bir Tanrıya iman etmektense acı çekmeyi seçiyorum.

03 Ağustos 2013 4-5 dakika 12 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    güzel be...içten..samimi..dua ile...👍