Balık Soluğu

Tarih : 2015-07-19 21:41:13 : (Önemli mi rumuzu adı altında tarafımca yazılan)

Yeryüzünün her hangi bir garından, henüz güneş bile doğmamıştı, garda homurtusuz kendi halinde duran, bana tarif edilen küçük göle ulaşmak, belki de balık tutmak, belki de yalnız kalmak, belki de uzayıp giden tıraşlanmış tarlaların toprak ve ot kokusunu içime çekmek için trene , kimselerin olmadığı kompartımanıma binmiş, üstelik trenin nereye hangi şehre hangi göle gideceğini bile sormamıştım, ta ki şişman, pos bıyıklı, Rus romanlarından fırlamış, yaşlı kompartıman görevlisinin sevecen gözleriyle karşılaşıncaya kadar da aklıma gelmemişti. Neden sonra görevlinin, " Biletiniz ! " demesiyle uyanmış " Acaba bu tren o küçük gölden geçer mi ?" " Biletiniz!" Uzattığım bileti deldikten sonra, " Kıyısından geçer ama orda durmaz. Yalnız ufak bir rampa vardır. Tren yavaşlar. Bilin istedim!" Döndü. Kompartımandan sessizce çıktı...gitti.

Rampada aşağıya atladım. Toz toprak sıcak çakılların, nedense bu sıcakta kömür kokusu, rayların ısısı , tepemdeki güneş bile bana aşk gibi bir şeyler soludular...

Küçük yamaçta oturuyorum. Kasketimin siperliği yanmakta olan gözlerimi az da olsa serinletiyor. Huzur bu mu? Salladığım dip oltamın misinasına daldım. Misina rüzgârın etkisiyle yer yüzünün her hangi bir kara parçasının göbeğinde bulunan gölde, ıslık çalarak Mozartı bile solda bırakıyor. Soğuk çayımı yudumlayıp tütünümü tüttürüp, misinanın ucundaki iğnede takılı olan balığı 80 metre derinlikte kıvranırken düşlüyorum. Aklımda ne aşk ne şiir ne yazı var.

Yamaçtan aşağıya inip misinamı topluyorum. Balığın yemyeşil sudan yukarı çıkışına bakıyorum. Yorulmuş, teslim olmuş ve belki de ölmek için çoktan karar vermiş ve umurunda bile değilim ben. Balık avuçlarımın arasında. İğne alt dudağını delmiş geçmiş. Solungaçlarının seslerini duyuyorum. Sürekli kan pompalayıp duruyor. Gözlerine bakıyorum. Göz göze geliyoruz dünyanın her hangi bir kara parçasının tam ortasında bulunan küçük gölde. Alt dudağına takılan iğneyi usulca çıkarıyorum. Usulca gövdesini okşuyorum. Usulca suya bırakıyorum.

"Keyfim kaçtı". Tarlada çalışan bir adamın sorusuna karşılık verdiğim yanıt oldu. "İriydi ama...Yazık oldu"... "Bana verseydin evladım"...

Yolum uzundu.

Döndüm küreğine dayanmış hala beni seyrediyordu.

Hayal edilense,

- Burası Lizbon mu?
- Lizbon mu? Ora nere evladım?

01 Ekim 2017 2-3 dakika 181 denemesi var.
Yorumlar