Bir Kehanet

“Son balığı tuttuğunuz, son bufaloyu vurduğunuz, son ağacı kestiğiniz ve son ırmağı kuruttuğunuz zaman, işte o zaman, ancak o zaman paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacaksınız.” (Çeroke Kızılderilileri Kehaneti – Beyaz adama söylenmiştir.)

Antropolojik sınıflandırmadaki adlarıyla “Amerind”ler, bizim yaygın olarak bildiğimiz ve kullandığımız tabirle “Kızılderili” toplulukları, zannettiğimizin aksine tek bir millet veya tek bir etnik grup olmayıp, geniş bir yelpazede çeşitli alt grupları olan değişik toplumlardır. Binlerce kabile, kavim vardır. Farklı diller konuşmuşlar, farklı geleneklere sahip olmuşlardır. Tarih içinde yok olan ve yaşamını sürdüren kabilelerin tamamı için bu durum geçerlidir. Ancak aralarında pek çok ortak nokta bulunur bu farklı diller konuşan farklı ırklardan gelen toplulukların. O yüzden hepsine ortak bir ad verilmiştir belki de. Her şeyden önce aynı coğrafyayı paylaşmışlardır hep birlikte, ta ki beyaz adam gelene kadar. Aynı yaşam biçimine sahiptirler, teknik gelişmişlik düzeyi olarak aynı seviyededirler. Derilerinin rengi aynıdır, gözleri hafif çekiktir… Ancak etnolojiye dair kitapların göz ardı ettiği veya üzerinde çok da fazla durmadığı bir diğer husus vardır ki, belki de hepsinden önemlisi budur aslında: Doğaya ve doğanın içinde barındırdığı varlıklara karşı yaklaşımları ortaktır bu kabilelerin ve onları oluşturan bireylerin. Ta ki, beyaz adam gelene kadar... Kızılderililer doğayla bütünleşik bir yaşam anlayışını hayatın merkezine koyarlar. Doğa bir tüketim malzemesi değildir. Sınırsızca, pervasızca harcanacak bir malzeme değildir. Doğaya ve içindeki canlılara karşı saygı duyarlar, ancak ihtiyacı kadarını alırlar doğadan ve mümkünse aldıklarını geri verirler daha sonra, yerine koyarlar eksilttiklerini… Bir hayvanı avladıklarında önce karşısında durup ondan kendisini öldürmek zorunda kaldıkları için özür diler, buna neden mecbur olduklarını anlatırlar ve hızını, zekasını, başka özelliklerini över ve kendisine saygı duyduklarını belirtirler. Tüketecekleri kadarını, işlerine yarayacak olanı alırlar doğadan, israf etmezler. Ta ki, beyaz adam gelene kadar, sürekli ve sınırsız tüketim mantığıyla çalışan kapitalizm gelene kadar…

Kapitalizm için; balık ancak satılabiliyorsa yani bir ticari mal olarak anlam ifade eder, öyle değilse deniz canlılarının nesilleri tükenmiş kimin umurundadır; atlar ancak binicilik kulüpleri veya at yarışları için para kaynağı olarak değerlidir. Bir ırmak rafting yapabilmek için temiz tutulur –kaldı ki o temizliği de bir işletmeci varsa o yapar ticari çıkarı gereği– zaten aksi takdirde herhangi bir doğal kaynak veya doğal alan için bir ticari çıkar söz konusu değilse veya sizin kendi malınız değilse bir kirletilmesinde mahsur yoktur kapitalist mantıkta ve onun şekillendirdiği bakış açılarında, zihniyetlerde, dünya görüşlerinde. Piknik yapılır, pet şişeler, naylon torbalar ırmaklara, göllere atılır. Fabrika atıkları, kanalizasyonlar derelere, nehirlere, denizlere bağlanır.

Bilgi toplumundan, bilinçlenmeden, bilim çağından bahsediyoruz, bu kavramlar üzerine ahkamlar kesiyoruz, teknolojinin vardığı seviyeyle övünç duyuyoruz. Ama kendimize yabancılaşmaktan kurtulamıyoruz. Neden? Çünkü doğadan ve doğallıktan uzaklaşıyoruz. Doğaya ve kendi doğasına aykırı olan herşey insanı kendine yabancılaştırır hatta insanlıktan çıkarır. Bilinçlenmekten mi dem vuruyorsunuz?

“Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir. Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.” (Mohavk Kızılderilileri Atasözü)

Avlayacaksan en zayıf geyiği avla, çünkü sağlam olanlar yeni neslin devamını sağlayacaktır. (Sauk Kızılderilileri Atasözü)

“Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol; ister insan ister bitki olsun.” (Siyu Kızılderilileri Atasözü)

“Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.” (Reis Seattle, Duvamiş Kızılderilileri Şefi – ABD Başkanı’na yazdığı mektuptan, 1854)

Bu sözleri söyleyen ve ilkel kabileler olarak gördüğümüz ama aslında her biri bir atom çekirdeği kadar küçük ama içinde engin bir sorumluluk taşıyan bu medeniyetler mi daha bilinçli yoksa yeryüzünü ve doğayı yok eden hayvan nesillerini, bitki türlerini ortadan kaldıran, amazon ormanlarını kesip mobilya yapan, atom bombasını kendi kafalarımızın üzerine atan biz modern(!) insanlar mı? “Yukarıdaki sözler ilkel bir bakış açısının ürünüdür, doğanın içinde yaşayan insanın o koşullarda söylemiş olduğu sözlerdir” falan diyerek yarı sosyolojik bir ahkamla işin içinden çıkamayız. Vicdanlarımızı böyle rahatlatamayız. Yeryüzü ve üzerinde yaşayan canlılar bizlere emanet edilmiştir, koruyalım ve onlara karşı merhametli olalım diye. Dünya bize armağan edilmemiştir, üzerinde istediğimiz gibi cirit atma hakkımız yoktur aslında, ama maalesef biz öyle sanmaktayız. Kunduzlardaki yaratılış harikalarını gösteren belgeseller, aynı zamanda o hayvanların korunmaları için de mücadele etmedikçe yalnızca vicdanlar bastırılacaktır. Ağaçları kesip mobilya yapmak ve iki senede bir mobilya değiştirmek; dereleri, ırmakları, su kaynaklarını kirletmek, denizlere kanalizasyon boşaltmak; balıkların soylarını kurutmak, yeryüzünü bir araba çöplüğü haline dönüştürmek, tohumların genetik yapılarıyla oynayıp bozmak, bitki örtüsünü yok etmek, gölleri, nehirleri kurutmak; her önüne gelenin bir silah alıp, adına avcılık denilerek hayvanları kürk için, deri için, zevk için, keyf için katletmek bir gün geri dönüp insanlığın başına bela olacaktır.

Son sözümüzü ise beyaz adamdan bir alıntıyla bitirelim:

“İnsan kendisinden aşağı canlıları yok etmeye cüret ettiği sürece sağlık ve huzur yüzü görmeyecektir; insanlar hayvanları katlettiği sürece birbirlerini de öldürmeye devam edeceklerdir. Tabii ki cinayet ve acı tohumları ekenler sevinç ve sevgi biçemezler.” (Pythagoras – Antik Yunan Düşünürü) 

17 Şubat 2023 5-6 dakika 80 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar