Bir Şehrin İzdüşümü 2
Siyah boncuk taneleri gibi yığın halinde doluştuk kalabalık vagon içine. Üst üste istiflendik. Homurdanmalar, “ _ ilerleyelim!” nidaları. Birbirinin gözünü oyacakmış gibi bakan gözler, başka bir mekandaymış gibi ruhani gözler, akıllı telefonlarına gömülmüş gözler… Gidiyoruz, sonu sonsuz olan yolda. Yara bandı satan biri kalabalığı yararak ilerliyor, irkilmiyor kalabalıktan. İrkiliyorum, bu adam bu kalabalığa nasıl giriyor nasıl çıkıyor bu hengameden, nasıl birilerini boğazlamıyor yada birileri tarafından boğazlanmıyor. Hayatın sırrını bulmuş olabilir. İşte ben de tam bu rahatlıktan istiyorum. Aynısından mümkünse…
Ayakta tekli koltuk yanında siper almış şekilde ineceğim durağa konuşlanmış duruyorum. Zaman geçiyor, ben duruyorum. Hepimizin insan olduğuna bin şahit gerek bu kalabalıkta. Hiçbir yüzde ifade yok sanki. Sadece aynı fabrikadan çıkma hokka burunlar gözüme ilişiyor. Evet, güzeller bir kısmı hariç. Dışımızı güzelleştirmeye çalışırken ruhumuzu kaybettik. İnsan olmanın, insan gibi yaşamanın, davranmanın onurunu. Saygı denen kavramın tanımını yapabilecek biri var mı aranızda?
Kof, siyah boncuk taneleri…Akşam yine üst üste istifleneceğiz.
Emredersiniz…