Budala

Hadi biraz günah işleyelim, sonra tövbe ederiz. Yepyeni tertemiz bir sayfamız olur. Hem bunun için çok büyük çaba da gerekmiyor.

Günah çıkarmak gibi mi? Ağlama duvarında yakarmak gibi mi? Kandırmak gibi mi?

Evet.

Ya da daha kurnazca davranıp kutsallık adına, kutsal günde bir şeyler sallayalım. Vallahi alıcısı çok olur.

Muhterem Oku!

Gerçi “oku” ilahi bir emir olsa da okumazsınız ama biz yine de söyleyelim.

Entelektüel düşüş ya da bilme sanma yozlaşması ya da akıl erdirme azlığı günümüzde had safhaya ulaşmıştır. Böyle bir ortamı paylaşmak, birlikte yaşamak, aynı atmosferi solumak, komşu olmak, sokakta gezen olmak, parkta karşılıklı oturmak, hatta selam vermek zorunda kalmak “farkında olanlar için” hayli zordur.

Günlük ve sürdürmek zorunda kaldığımız yaşamda dayanılması güç olan şeylerin başında bu durum gelir. İnsan kendisini vulgarizasyonun tam içinde hisseder. Yaşama yanlış yerde ve yanlış zamnada gelmiş gibi hisseder, boğuluyormuş gibi olur.

Bırakın bir kenara her şeyi…

İnsan kendi kendisinin ne olduğunun bilincinde dahi olmuyorsa, kendini bilmiyorsa burada ciddi cehalet var demektir. Cehalet akıl sorumluluğundan muaf olanların durumundan daha beter olduğu gibi toplumu da, toplumun geleceği açısından olumsuz yönde etkilemektedir.

Kendi bilincinde olmayan kişi; bilgi ve anlayışının kıt olması ölçüsünde cüretkardır, tehditkardır, istilacıdır. Kendisinin doğru ve haklı olduğunu, kendi bilgisine dayalı değil çünkü oluşmamış bir bilgiden söz edemeyiz. Ama beynini söz ve davranışlarıyla dolduran, o an o dönemler için önemsediği “kişiler”in söyledikleriyle konuşur ve cesaret bulur.

Hele ki bu etki edenler bireysellikten, örgütlü bir yapıya geçenler olduğunda durum çok daha vahim bir hal almaktadır. Kötülüğün sivilleştirilmesi, güzler yüzlü gösterilmesi ileride oluşacak kurumlaşacak olan terörize dönüşümlerini engellemez.

Onları bir kukla gibi kullanan organizatörleri, günlük yaşamda bunların “kendileri bir şey olmuş gibi, adam yerine koyulmuş” hissetmelerini istediklerinden, bu fikri kendi rakiplerini elimine etme gayretinden doğsa bile onlar adına alınmış, düşünülmüş ve çaba harcanılmış gibi gösterirler. Bu da onların kendilerine daha bir sıkı bağlanmasına yol açar. Bu bir rabıtadır, biattır.

Hele ki bunu, inancın içine sızarak yaptıklarından yalnızca bu dünya ile ilgili değil bilinmeyen uzak gelecekleriyle yani ahirleriyle ilgili uzak umutlarını, hayallerini satın almış olurlar ya da en azından zihinlerine ambargo koymuş olurlar. Bu bir ele geçirmedir.

Sonuçta bu öylesine bir hal alır ki iyi olarak gördüğü kendisini, farkına bile varmadan kötülük nesnesine dönüştürebilirler. Çünkü bu kişilerde düşünme eylemi sona ermiştir.

Dini bakış açısında seviye düşüklüğüne yol açan etmenlerin başında kişinin kendisi gelir. İradesini bir başkasına teslim eden kişinin “dini inancı” hiçbir zaman tam oluşmaz, bu konuda ehliyet sahibi olamamış demektir, yani Tanrı kavramı hep bir başkasının zihninden çıkanlara göre şekillenir. Çünkü kendisi adına karar almayı, anlamayı, aklını kullanmayı bir başkasına devretmiştir artık. İnandığı inanç bile ilk baştan hedeflediği inanç değildir artık. Ve ulaştığı şey başka bir şeydir. Bu başka bir şeyin etkisi altına girmiştir. Büyüsel bir köleleştirilmeye maruz kalmıştır. 

Bu tür kişi; aklen sorumlu olmayı da reddetmiş demektir. Aklı yerinde olmayanın dini de olmaz. Din dışı kalır.

Burada zaten başarılı olamayacağına inandığı dışsal dünyasını feda etmiş gibi gözükerek, içsel dünyasını kurtarmanın kolay yolunu kendince basit ve ince bir kurnazlık gibi görerek sorumluluğu çaktırmadan başkasına devretmeyle kurtuluşa ereceğine inananlar tam tersi daha da dibe batmaktadırlar. Dolaysıyla daha ilk baştan “din”i açıdan sakat, sakıncalı duruma düşmüş olurlar.

Kendini bağlı hissettikleri organizasyonun (tarikat, ekol, cemaat v.s.) amaç olarak işleyecekleri günahlarına ve hatta suçlarına da ortak olmuş demektir. Ki bu organizasyonların suç (haram) merkezi haline geldiklerini bile fark etmezler.

Abartmıyoruz bunların istisnasız hepsi adeta hak yeme, haram yeme, sapkınlık, edepsizlik, azgınlık ve ahlaksızlık merkezli “haram” şebekesine dönüşmüştür. Yani “helak edilmiş, aşırılaşmış toplumlar”ın tüm özelliklerine sahiptirler.

Bunlara inananların yapmalarını istediğimiz şey tefekkür etmeleri, böylece içe dönerek inançlarını bir kez dahi olsun gözden geçirmelerini salık veririz. Duru, başkalarınca kirlenmemiş bir inancın vereceği huzuru başka hiçbir şey veremez.

Bunun adı açıkça ve dostane söylemek gerekirse cehaletin getirdiği budalalıktır, anlayışsızlıktır, yobazlıktır. Bu bir hastalıktır, kurtulmak da oldukça zordur. İnsan hastalığının farkına varamazsa elbette ki hastalığıyla mücadeleye başlaması imkansızdır.

Bunlara safça inananlara söyleyebileceğimiz son şey…

“Allah akıl fikir versin.”olacaktır. 

24 Aralık 2023 4-5 dakika 27 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (6)
  • 4 ay önce

    İslam adı altında Müslümanlığın bu kadar çok onursuzlaştığını açıkça görüyoruz günümüzde ne yazık ki dinden soğuttular en çok da gençleri , ya deist ya ateist oldular bu karanlık zihniyetler karşısında çok yazık fikir de yok akıl da, fetva verenlere din kispesi altında yıkanan beyinlere versin o fikri ve aklı Allah ve zulümlerinden korusun bizleri Sayın Kına

  • 4 ay önce

    İyi deneme yazısı okudum,

    Yazınıza istinaden şu notu bırakayım: Yaşama ve insana dair her şey aslında politiktir.

    Kutlarım.