Deneme Harmanı

nereden başlayacağız, ne konuşacağız belli değil. bir öykü mü olacak bu bir deneme mi?
konuşacak, anlatacak pek bişey yok esasında. ama belli ki bişeyler deniyorum. o zaman bu dahi bir denemedir.

" adam bir masanın kenarında oturur, loş bir ortamda yüzünün bir yanı aydınlık gözükür. masada bir kağıt, adam masaya eğilir. artık bitmek üzere olan bir kurşun kalemle masadaki kir tutmuş kağıda şunları yazar;

sana gelecektim ama daha kötü bir hatıram olsun istemedim*.
görüntüde yazı dışında kalan kısım flulaştırılır. ardından yere düşen sigara külüyle sahne sonlandırılır"

motor ! kayıt!

niye anlatıyorum ki bunları der Zarifoğlu, içimiz bir dolap değilki açıp gösterelim.
ve sonra , yine de anlatıyoruz ama diye devam eder.

yani yine de anlatacağım.

( şu ana kadar muhabbet sarmadıysa usulca ortamı terkedin çünkü tahminimce sonuna kadar böyle sürecek. ama istersen bi şansını dene , nihayetinde bunun bir deneme olduğunda karar kıldık. sen bilirsin )

şimdi gelelim asıl mevzuya. mevzu?

tam burda sagooa kajmerin bi şarkı sözü geldi aklıma, gençler iyi bilir. şöyleydi,
mevzu nedir anlarsın, arzun sana yalvarsın.
ne kadar da şahaniyetli bi söz.
neyse. bunlar bi yana ben asıl şunu diyecektim;

yahu burası ne boktan bi dünya !

yanlış hesaplamadıysam 9 yıldır bilinçli olarak televizyondan, özelliklede haberlerden, eskilerin deyimiyle ajanslardan kaçıyorum. ( eski dediysem , eskiye saygım sonsuzdur. yeniler aşırı makinamsı duruyor. tez bozuluyor, dayanıklılık sıfır)
biz dönelim konumuza. haberlerden kaçıyorum dedim. hemen açıklamasını yapayım, haberlerden kaçıyorum çünkü haberler insanlığı öldürür. zihnin tecavüzcüsüdür. şeytanın kankasıdır. eşeğin aklına karpuz kabuğunu sokan o şahsiyetsiz şahsiyettir.
bilmem nereli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre şiddet içerikli film izlettirilen çocuklar şiddete meyilli oluyormuş. merak eden araştırsın teferruatlı bi araştırma.
ama şurasını söylemekte fayda var iki grup çocuğa iki ayrı film izletmişler. ilkinde şiddet uygulayana ceza verilmemiş( bunlar bizim pisikopatçıklarımız), ikincisinde şiddet uygulayana ciddi cezalar verilmiş ( bunlarda, freud amcaya göre saldırganlığını içine bastıran çocuklar. ne kadarda sevimliler )
şimdi, haberleri izleyipte " abi ne güzel dünyamız var bak adam ne güzel iyilik yapmış helal olsun" falan diyen var mı ?
yok. ( kıyıda köşede var olan birileri varsa onu saygıyla selamlıyorum, bi gün çay içmeye beklerim)

lakin işin şu tarafı var, çocuklarla yapılan deneyi bi hatırlayınız,
siz hergün televizyonda ölüm( yanlış oldu cinayet), taciz, tecavüz, hırsızlık, yalan dolan falan gösterirseniz (bu kısmı bi şiirde kullanmam lazım), insanlarda önce buna tepki gösterir. sokağa çıkıp yürümekten bağırmaktan falan bahsetmiyorum. içsel, kişisel tepki. öfkelenir mesela. küfreder. sinirden tutar bi sigara yakar. sonra bi tane daha yakar. neyse. zamanla bu tepkiler azalır. alışılmışlık oluşur ( kelimeler ne de hoyrat ). vurdumduymazlık baş gösterir. bu kez " vay ibne onu nası da becerip yapmış öyle" diyerek suçlunun ( suç mu? ) zekasını, eylemini içten içe takdir eder.
sonraki aşama normalleşme algısıdır. " ha yine mi adam öldürmüşler/ kaç şehit var? bi tane mi , iyi bari / güzelde kızmış bunu mu taciz etmişler vs. vs. "
artık nitelik önemli değil , nicelik önemlidir. kaç kişi bundan muzdarip , az mı çok mu ?

sonraki aşama , "neden olmasın yahu , herkes yapıyor" aşamasıdır.
burada " herkes" bir ölçüttür. herkes bişeyi yapıyosa o şey artık doğrudur. algılar 10 şiddetinde bi depreme maruz kalmalı artık. çünkü rezil ve yassı bir algıdır bu. doğru ve hakikat olan, hak olan her durum ve koşulda aynıdır. eğilip bükülmez, niteliğe ya da miceliğe bakarak kendinden taviz vermez.
" adam olun lan " der.
ne ise, haber bültenleri çağımızın en büyük katliamcılarından biridir. dizilerden , reklamlardan ve hatta ( marka vermeden) koladan bile daha zararlıdır. yere tüküren insanlardan daha kötüdür. çocuğunun her isteğini yerine getiren anneden daha zalimdir.
şeytanın kankasıdır dedik yahu ne uzatıp duruyorsam.

kusura bakmayınız, hastayım.
sahiden hastayım. ruhum hasta. çünkü ruhta hasta olur.
hastalığımın gelişmesinde emeği geçen herkese sonsuz sevgiler . nefreti nefretle yenemezsin diyor Buddha buna, nefreti sevgiyle yenersin. gerçi benim kimseyi yenmek istediğim filan yok ama herkese yetebilecek kadar sevgi büyütebiliriz. lakin bunlar pek mühim mevzular değil.

kpss' den 80 küsür puan aldım önemli olan bu . derd-i maişet

bizim var oluş amacımızdır. bi araba ve bir daire farzdır. arsa alsakta olur, bi kaç yıla kadar kıymetlenir iki üç belki beş on katına satar bir ev bir araba alırız. Çünkü bu ikisi şart.
daha bunun evliliği var. bi düğün kaç para senin haberin var mı ? artık kız kaçırmakta fayda etmiyor, devir çok değişti azizim.
( teyzenin biri bana , seni görende kırk yaşındasın sanacak, demişti )
pek muhterem teyzecim, yüzde onmilyon eminimki sen bunları okumayacaksın çünkü senin bir evin bir araban var. evlisin, düğün dernek işinide atlattın çoluk çocuğa jarıştın maşallah, senin böyle kıytırık muhabbetlerle işin olmaz. ama şans kaza bi yerde denk gelirsen sana şunları söylemek isterim, kırk yaşında olmayı dahi değil, hiç olmamış olmayı dilerdim. sen bunu bi düşün, anladığında bana mektup yaz. mesaj falan istemem, telofonlada arama. mektup yaz. illede mektup yaz. azcık nostaljik olsun.
ha bu arada, o zaman sormayı unutmuştun söyleyim,
hâlâ atanamadım. biliyorum komşunun kızı atandı, öbürü mühendis. her biri bi zıkkım oldu biliyorum.
ve inan ben sana, senin anlamayacağın şeyleri defalarca anlatmaktan yoruldum. şunu bari anla, bi bardak varmış bi de sürahi. bardak sürahide boğulmuş.

dünyada aynı dili konuştuğum insan sayısı ne de az.
rabbim sen bana dargın mısın?

vallahi azcık daha terbiye edeyim şu nefsimi o zaman senden razıyım. açık konuşuyorum. Çünkü kendimi freud gibi tetkik ediyorum. ya da Jung gibi.bu işin erbabı birileri gibi yani. sözümle senden razıyım deyip içten içe seni suçlamıyorum. " keşke" demiyorum ( keşke demek şeytandandır / hadisi şerif).
razı olmadığım bi kaç konu var. birincisi Neslihan'ı benden koparmandan razı değilim( not ; neslihan müstear isimdir, onu ifşa etmek olmaz), ikincisi, aylarca gece gündüz demeden ilgilendiğim büyüttüğüm gölbezi(köpek yavrusu) azcık büyüyünce benden alman.
lakin farkındayım, benlik davası güdüyorum. tasavvufla eskiden sıkı muhabbetimiz vardı, şimdi uzaktan bi selamlaşma o kadar.
fakat bunlar aşılamayacak konular değil. diyorum biraz daha terbiye gerekli nefse.

birileri çıkıpta deseki bana, sen ne saçmalıyorsun?
" ben mutluluğun peşinde değilim mösyö, ben acıya ve kedere talibim" cümlesini çalıntılarım Dıstoyevski'den. peşinede eklerim, " yoksulluk ayıp değil mösyö, ama sefalet. .."
neyse işte kısaca ama uzun uzun derimki,
ben dünyayı kafamda taşıyan biriyim. dışardaki dünya gerçek değil. hakiki dünya bizim kafamızda. onu her sabah yükleniyoruz sırtımıza, yollara düşüyoruz, taşıyoruz onu yalancı bir dünyada. bunca yorulmuşluğumuz başka türlü değil. nereye baksak kafamızdaki dünyayı yansıtıyoruz oraya. dış dünya bir illüzyon, hiç bir gerçekliği yok. eğer gerçek olan o olsaydı hepimiz aynı dünyada yaşardık. ama öyle değil. babamın yaşadığı dünyayla benim dünyam aynı değil. kimsenin aynı değil. milyarlarca farklı dünya var dünyada.

fakat Neslihan ile dünyalarımızı birleştirip büyütmüştük bir zaman. güzel günlerdi. ( not; psikoloğa ihtiyacım var)

gel vakit git vakit, aslında konuşacak ne çok şey varmış. boş boş konuşmuşta olabilirim. olsun. hastayım dedim. Dünya dedim. yok dedim. daha neler söyledim kim bilir. fakat şunu söylememek olmaz, bi abinin dünyasına bakıyorum bu aralar. diyor ki;

" dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey".

sevebileceğim insanlar, sevebileceklerimizi alıp geliniz.

25 Ekim 2015 7-8 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar (2)
  • 8 yıl önce

    Yazının sonunda çok güldüm açıkcası Mustafa bey

    ne çok şey anlatmışsınız bu harmanlamada

    beğeni ve tebriklerimleud83eudd20

  • 8 yıl önce

    güldürebildiysek ne mutlu :) teşekkür ederim Sermin hanım