Devlet(Adalet)

Devlet yönetimi nasıl olmalı? Günümüzde devletçilik bizim toplumumuzda; adam tutma, sınıflaşma, gruplaşma, zümrelerin güç savaşı ve güçlünün borusunun öttürülmesi şeklinde gerçekleşmekte olup. Adaletin, hak ve özgürlüklerin sonsuz kuralsızlıklarla işlemesi ile sonuçlanmaktadır.

Adalet mülkün temelidir sözü oldukça manalı olduğu halde bunu anlamaktan ve uygulamaktan günümüzde hukukçularda dâhil olmak üzere uzaklaşılmaktadır. Devletlerin pek çoğunda da tepeden tırnağa çürümüş, yozlaşmış bir kavram halini almıştır. ( yönümüz hep Avrupa ancak orada dâhil olmak üzere bugün adalet ancak göreceli kazanımlarla varlığı kabul edilebilir bir olgudur. Oysaki temel yönleri ile varlığı su götürür bir durumdadır. )

Oysa Adalet mülkün ve devletin temelidir. İlkel kabilelerden günümüze devletçilik ve düzen sosyal hayatın kendiliğinden gelişen bir olgusudur ve günümüz toplumuna gelene kadar pek çok düşünürün katkısını içerse de tamamen onların birer ürünü haline gelememiştir. Gelmesi de pek mümkün değildir. Çünkü bir düşünür 100 bin yahut yüz milyon insanın sesi dahi olsa tüm dünyadaki insanlar hala daha fazla olacaktır ve tüm insanlığı ortak payda da toplayabilecek bir düşünür ve devlet adamı daha gelmemiştir, gelmesi de muhtemel değildir. O zaman kendiliğinden gelişen bu olguyu yönlendirmek ve de yetişme şartlarını doğru hazırlamak asıl yön verici etki olmalıdır.

Temellerin kazılıp, o temelleri söküp yenisini dikmeye çalışmak sanımca yersiz ve gereksiz bir çaba olup. Toplumlara, düşünürlere ve kitlelere zaman kaybettirmektedir. İstenilen seviyeye ulaşmak ve o seviyeyi yüceltmek için kökten kazımak yerine olan temelin dışına daha kuvvetli bir temel atmak, olan binanın üstüne çıkmaktansa mevcut yapıyı kapsayan onu bir müzenin içinde sergi durumuna düşürecek devasa yapılar inşa etmek, devletlerin ve düşünürlerin temel amacı olmalıdır. Eski yapıların ve sistemlerin üzerine kurulan bir inşaat içinde doğru alt yapı oluşturulamayacağından, tasarlanan devlet ne kadar kusursuz ve göz alıcı olursa olsun yıkılmaya mahkûmdur. Yozlaşır, acizleşir ve erozyona uğrar. Harcanan emeklerin boşa gitmesi de üzücüdür. Ne yıkım ne de gece kondu misali üste kat çıkmak gerekir. Mevcut yapıyı koruyarak geliştirmek gerekmektedir.

Adalet temelidir mülkün sözü de bu derin manaları içermekle birlikte oldukça kapsamlı bir yaklaşımdır. Devletlerin adaletsiz olma lüksü yoktur. Olanlar kaybetmeye mahkûmdur. Günümüz Türkiye'sinden örnek vermek gerekirse. İnsanlar çocuklarını askere göndermek istememekte, fırsatlar ellerine geçtiğinde dinlerine ters düşse de hırsızlık, dolandırıcılık ve çıkarcılık yapmaktadırlar. Adaletsizlik ve düzensizliğin getirdiği düşünce biçimi onları bu olguya itmektedir. Hiç bir devlet yöneticisinin ve askerin çocuğu (istisnalar hariç) terör bölgelerinde ve tehlikeli yerlerde askerlik yapmazken uyanan halk ve gücü yeten halk torpil araya sokmakta ve dengeleri birazda olsun kendi çocukları lehine çevirmeye çalışmaktadır. Bu konuda bir şey yapamayacaklar ise azınlık olarak kalmakta. Onlarda çeşitli ödünlerle satın alınmaya çalışılmakta yahut mahalle baskıları ile güçsüzleştirilmekte, kenara itilmektedirler. Bu itilmişlik ve ilgisizlik onların psikolojilerini bozmakta ve direnemez hale getirmektedir.

Adalet oldukça temel bir haktır. Adalet güçlü ile güçsüzün bir anda yer değiştirmesini sağlayacak ve doğrunun, güzelin işlerliğini daimliğini temelleyecek yegane kavramdır. Hukuk ise bugünün adli sisteminde bu işin mekanizması olarak yukarda tanımladığımız olgulardan oldukça uzakta ve ters işler konumdadır. Burjuvazi sistemlerde bu tür yozlaşmaların ve erozyonların olması beklenir ve muhtemeldir. Ancak yine de bir iç denge sağlanır ve bu dengeler üzerinde elde edilecek kazanımlar devletlerin sürekliliğini sağlar. Güçlenmesini ve saygınlığını ön plana getirir. Adaletin olmadığı toplumlar gün geçtikçe fakirleşir, ezilir ve kademeler arası geçiş zorlaşır. Alt kademenin üst kademelere baş kaldırışını din ve ahlak kuralları kısıtlar. Bu kuralları koyan her ne kadar toplumun kendisi ve de insanlığın bilinci gibi görünse de aslında bu kurallar, çıkarcı beyinlerin yaptıkları haksızlıklar vasıtası ile güçlenmeleri ve bunun üstüne bina ettikleri yıkıcı ve sömürücü şemsiyenin kitlelere yön vermek yahut kitleleri hiçe saymak sureti ile kullanmalarından ibarettir. Yani temelinde ne yazık ki toplam bir toplum bilinci değil. Temel bir zümre bilinci yer alır.

Zümre bilinci aslında kendi yediği kaba pislemek ile aynı mantıktır ve kişileri zümreleri yüceltirken, alt tabakaları oldukça sıkıştırıp ezer. Bu ezilim konusunda uzmanlaşan günümüz bürokrasisi ve devletleri uygun formlarda hazırladıkları sömürü ve ezilim düzenleri ile toplumların son raddesine kadar etinden, sütünden, derisinden faydalanabilecek konuma getirmiştir. Bu beceriyi de katmanların sıkışması sonucu pek çok sefer depremler yaşayarak öğrenmişlerdir. Bu bilim günümüzde üretmeden en çok para yatırılan bilinç olarak ne yazık ki günümüzde en saygın konumda da yer almaktadır. Şöyle bir bilincimizi yoklarsak. Bugün ekranlarda en çok gördüğümüz ve de insanların ?saygı gösterdikleri? yegâne insanlar, sanatçılar değil, düşünürler değil, bilim adamları değil. Sürekli ekranlarda boy gösteren politikacılar, şarkıcılar, türkücüler ve topçulardır. Dikkat ederseniz bu insanlara sporcu, sanatçı demeye dahi dilim varmamakta.

Adalet kavramı bütün bu anlattıklarım ve daha pek çok toplumsal temele direkt olarak etkimekte ve dengeleri değiştirmektedir. Dengelerin dengesizlik yönünde yitirilmesi günümüzde beni ümitsizliğe ve isteksizliğe itmekte, o sıkışan çarklar arasında ezilmeme neden olmaktadır. Bu sadece benim için değil tüm toplumlar için oldukça tehlikelidir. Yarından umudu olmayan bireyler, çevrelerine ve insanlığa zarar verirler. Sistemlerin çarklarına ayak uydururlar yahut ezilir yiterler. Bu yitimleri temizlememekte direnen günümüz bürokrasisi bu çarkların bir gün sıkışacağı konusunda uyarılmalı ve adalet temel olarak bir an önce sağlamlaştırılmalıdır.

Aksi takdir de karşılaşılacak üzücü cehaletler, facialar, linç ve isyanlar tarih kitaplarına ve o günün toplumlarına ne şekilde yansırsa yansısın; gerçekte adaletsizliğin, haksızlık ve düzensizliğin kendi yediği kaba etmesinden başka bir şey değildir ve ölümden sonra bir hayata inanıyorsanız. Hesap günü büyük cezalara sebep olacağı kesindir. Pek çok dinde ve dinimiz İslam'da Allah (cc) nün bir adı da unutmayalım ki HAK tır ...

17 Nisan 2009 6-7 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    adam öldürdüğünü ağzıyla ifade iden insanlara doğru düzgün soruşturma açılmazken, korsan gösteriye katıldığı ve slogan attığı gerekçesiyle bir çok insan çok ağır şekilde celandırıldığı bir sitemin içerisinde, bize çok fazla konuşma hakkı düşmüyor sanırım sen de sus ben de susayım onlar da sussunlar en güzel toplum, suskun olan toplumdur en güzel brey de yediği kaba eden breydir biz bu hayatı tam olarak göremezken, öldükten sonraki hayatı hiç merak etmiyoruz artık, bundan daha kötü olabilir mi insanlar hakettiklerişekilde yönetilirmiş ondandır belki bu durum

    saygılar