Diktatörler ve Savaşlar Çağında Bir Sanatsever


Merhaba,

Aşağıda okuyacağınız yazıda, atamız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sanat ve sanatçıya bakışını irdelemeye çalışacağım. Bunu yaparken de her yerde yayımlanan bildik vecizelerini kullanmayacağım... Bu yazıyı çok farklı kaynaklardan derlediğimi baştan belirteyim. Kaynak çok olduğu ve bazılarından birkaç kelime kullandığım için de kaynak belirtme imkanım yok. Aksi halde bu yazı kadar uzun bir kaynakça eklemem gerekecekti..Konu gereği, kronolojik bir bilgi olmadığından sıralamada tutarsızlık olabilir. Affınızı rica ederim.

Atamız, kanlı savaşların yaşandığı, Hitler, Mussolini, Stalin, Salazar gibi diktatörlerin dünyaya kafa attığı, emirler, krallar, kraliçeler ve imparatorların kol gezdiği, hepsinin zevk-i sefa içinde yaşadığı, kendisi ve tebaasının çıkarı dışında kimseyi düşünmediği, hırsları, kana susamışlıkları, aç gözlülükleri ve emperyalist hevesleri için milyonlarca insanı savaşlarda ölüme sürükleyenlerin olduğu devirde, istila edilen ülkemizi silah ve dava arkadaşlarıyla el ele vererek düşmandan temizleyen, 57 yıllık ömründe yıllarca süren eğitim dönemi dahil, 11 yılını cephelerde savaşarak ve son onbeş yılını da ülke yöneterek geçirmiş bir insandır.

Böylesine zorlu bir dönem ve coğrafyada doğup, büyüyen Atamız; daha küçük yaşlarından itibaren sanata ilgi duymuş, imkanları doğrultusunda içinde yer almış ve kimi zaman da eser üretmiş bir insandır.

Atamız, şiire ayrı bir önem verirdi. Kendi anılarından öğrendiğimiz kadarıyla, gençlik yıllarında şiir yazardı. Şair ve hatip Ömer Naci Bey ile arkadaşlığı esnasında daha sık şiir yazmaya başlamıştır. Kitabet hocası Alay Emini Asım Efendi’nin “Bunlarla uğraşmak seni askerlikten uzaklaştır” uyarısı üzerine Atamız, okumalarına eğitim ve askeri alanlarda devam etti.

Bir çok kaynakta belirtildiği gibi etkilendiği Türk yazar ve düşünürler arasında; Ziya Gökalp, Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul ve Tevfik Fikret başta gelmektedir. Ayrıca Jean Jack Rousseau, Montesquieu, Voltaire gibi Fransız İhtilali’nin düşünürlerinden etkilenmiştir. (Ziya Gökalp – Milliyetçilik, Namık Kemal – Vatanseverlik, Mehmet Emin Yurdakul – Milliyetçilik, Tevfik Fikret – İnkılapçılık, J.J. Rousseau – Yurttaşlık Bilinci, Montesquieu – Cumhuriyetçilik, Voltaire – Bilimsellik ve Akılcılık)

Resmi kayıtlara göre, Atamızın; 3 bin 997 kitap okuduğu bilinmektedir. Bu kitapların; bin 741'i Çankaya Köşkü, 2 bin 151'i Anıtkabir, 102'si İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve 3 tanesi ise Samsun İl Halk Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. Atamız, şartlar ne olursa olsun kitap okumaktan vaz geçmemiş, cephede dahi kitap okumuştur.

En çok sevdiği kitap ise Çalıkuşu'dur. Savaş zamanlarında dahi yanında taşıdığı, bazen kitabı rastgele açıp birkaç sayfa okuduğu bilinmektedir.

Atamız; kitap okurken altını çizer, notlar alırmış. Hatta bunu yaptığında önemli gördüğü konuların altını çizerken bazılarına (d) harfi ile dikkat ve (ö) harfi ile önemli anlamında işaretler koyarmış.

Millî Mücadele döneminde ve çeşitli tarihlerde arkadaşları ile birlikte 3 tane gazete çıkartmışlardır. (1918 Minber - 1919 İrade-i Milliye - 1920 Hakimiyet-i Milliye)

Çoğumuzun bildiği gibi; yazdığı kitapların sayısı farklı kaynaklarda değişik adetlerle belirtilmiştir. Ancak genel olarak 11 tane olduğu bilgisi daha çok karşımıza çıkmaktadır. Bunların dışında 32 defterden oluşan günlükleri de bulunmaktadır.

Ayrıca yazmış olduğu bir çok şiir bulunmaktadır. Bazı şiirleri günümüzde bestelenmiştir.

Hazır beste demişken, Atamızın ülke müziğine katkılarına gelebiliriz.

Münir Nurettin, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar ve Melek Erdik en sevdiği sanatçılardandır. Başta Rumeli türküleri olmak üzere; Zeybek’e Vardar Ovası’na, Yemen Türküsü’ne, Olmaz İlaç Sine-i Sad Pareme’ye kadar birçok şarkı ve türküyü severek dinler, sık sık eşlik ederlermiş.

Atamızın; her türlü bozlak, folklor oyununu sevdiği ve icra edeni desteklediği bilinmektedir. Onu en çok etkileyen şey ise; eğitimli bir şekilde yapılan musikiymiş.

Atamız, Harp Akademisindeyken okul arkadaşları ve tanıdıklarıyla uygun zamanlarda toplanıp kendi içlerinde kanun, ney, ud çalıp eğlenirlermiş. Kendisi ise bu amatör fasıl takımının içinde sevdiği şarkıları okurmuş.

Neyzen Burhanettin Ökte’nin anılarına göre, Atamızın gazel ve türkülerden ‘Ben şehid-i badeyem dostlar demim yad eyleyin’, ‘Yeter artık çeker oldum şu cihanın gamını’, ‘Yarab ne eksilirdi deryay-i izzettinden’, Rast makamı şarkılardan ‘Nihansın dideden ey mest- i nazım. Bana sensiz cihanda car ne lazım’, ‘Habgah-ı yare girdim arziçün ahvalimi, Bu perişan halini gördüm unuttum halimi’, Nihavend makamından ‘Olsa da muhabbetle hakikat mi olur’ ve ‘Aşk ateşi sinemde yine şule feşandır’ gibi şarkıları çok sevdiği ve bizzat okuduğu belirtilmektedir.

Her fırsatta amatör, profesyonel birçok sanatçıyı Ankara ve İstanbul’da huzuruna davet ederek dinleyen Atamız, Cumhurbaşkanı olduktan sonra sadece tek bir konsere katılmıştır. İlk ve tek katıldığı bu konseri bizzat düzenlediği söyleniyor. Sadi Yaver Ataman’ın anlattıklarına göre; bu ilk konser Ankara radyo sanatçısı Melek Erdik’in konseridir ve programı bizzat Atamız tarafından yapılmıştır.

Atamız, askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamış. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulduğu bilinmektedir.

Cumhuriyetin ilânından sonra, ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.

Türkiye’de bir opera kurulmasını isteyen Atamız, Viyana’da Reinhard Scoule’yi yöneten Max Reinhard’ı davet etmiştir. Türkiye’ye gelen Reinhard’ın, yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladığı raporun üstüne Atatürk: “Bu raporu esas tutalım” diye not düşmüştür.

İlk Türk operasının hazırlanması için ünlü müzisyen Adnan Saygun’u görevlendiren Atamız, Cemal Reşit Rey’e de ilk konservatuarı kurdurmuştur. Türk müziğinin, akademik alt yapısının da güçlü olması gerektiğine inanmış ve eğitim amacıyla genç Türk müzisyenlerini yurt dışına göndermiştir. Bu müzisyenler, geri dönüşlerinde ülkede değişik yerlere dağılarak Türk müziğinin ve dolayısıyla Türk sanatının kalkınmasını sağlamışlardır.

Atamız, Osmanlı’dan kalma Sanayi­i Nefise’yi imar ettirerek Güzel Sanatlar haline getirtmiştir. Ayrıca buradan yetişen birçok sanatçıyı kendilerini geliştirmeleri için Avrupa’nın sanat merkezlerine göndermiştir. Resim, heykel ve mimarlık bölümlerinden çok sayıda öğrenci Almanya, Avusturya ve Fransa’ya gönderilmiştir.

1930’lar; Atamızın, devletin çeşitli zor işlerinjn yanı sıra sahne sanatlarıyla da aynı oranda ilgilendiği yıllardır. Oyunlar yazdırır, düzenlettirir, tiyatro salonlarında oyunlara gittiği bilinmektedir.

Özetle, Atamızın teşvikleriyle, Cumhuriyet; Türk Tiyatrosuna büyük bir ivme kazandırmıştır.

Ulaştığım kaynaklardan birinde şöyle bir anı yer almaktadır: Galip Arcan’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı bir tiyatro oyununu izlemeye gitmiştir. Başta mutludur. Biraz sonra sinirlenmeye başlar. Piyesin sonunda “Bana Galip Arcan’ı çağırın” der. Galip Arcan gelince: "Bu piyesi siz mi yazdınız? Diye sorar. Galip Arcan “Evet Paşam.” Diyince: “Hayır bu piyes Fleur D’orange adlı vodvilin aynen çevirisi, neden bunu belirtmediniz?” Diyerek sitemlerini bildirecek kadar konuya hâkimdir.

Yine 1930’lu yılların İstanbul’unda kültür sanat yaşamı oldukça hareketliydi. Düzenlenen balolar, konferanslar ve ardından gerçekleşen müzik dinletileri sanatsal bir şölen niteliğindeydi.

Atamız, bir yandan bu etkinliklere katılırken, diğer yandan da başka sanat kollarına ilgi duymaya ve destek vermeye devam etmiştir.

Zaman zaman sinemaya da gider ve filmleri takip edermiş

Atamızın; tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi kendisinin sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.

Daha Ankara’da otel, lokanta yokken O, Avrupa’ya resim, müzik tahsiline insanları yolladı. Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Adnan Saygun gibi kompozitörler Çallı İbrahim, Namık İsmail gibi ressamlar bunlardan bazılarıdır.

Atamızın zamanında yapılmış bazı binaların güzelliği, ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca, mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de kendisinin mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.

Doğup, büyüdüğü zamanı, içinde yaşadığı savaş ortamını, üzerindeki sorumlulukları göz önünde bulundurursak Atamızın; sanata ve sanatçıya verdiği değer daha da ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.

Osmanlı zamanında saray ve çevresinde görünen sanat; Atamız sayesinde halk ile tanışmıştır. Ya da şöyle ifade etmek lazım; halk gelneksel olmayan sanatı Atamız sayesinde tatmıştır.

Sanatın, yeni yetme bir cumhuriyetin ihtiyaç duyacağı gerekli enerji ve aydınlanmayı sağlayacağını bildiği kadar, verdiği güzellikleri de önemseyen ve sanatı her fırsatta; gerek kendi, gerekse halkın hayatına sokan, onunla yaşayan Atamıza bizlere kazandıkları için her zaman minnettar olacağım.

Yazının finalini Atamın bir anısı ile yapmak isterim:

Ata’nın sanatçıya verdiği büyük değeri gösteren bu hatıra da şöyledir:

"Daha devlet tiyatrosu kurulmamışken, İstanbul’daki şehir tiyatrosu sanatçıları Ankara’ya gelerek o zamanki Türk ocağında temsiller verir. Atatürk de bu temsillerin birinde bulunur ve sanatçıları Çankaya’ya davet ederek ağırlar. Hepsine ayrı ayrı iltifat eder. Ayrılma vakti gelince, Reşit Galip sanatçılara, Atatürk’ün elini öperek veda etmelerini söylediğinde, Ata’nın cevabı şu olur:

- Hayır, sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür."

Başka söze gerek var mı?

...

Sabrınız için teşekkür eder, saygılar sunarım.

/////////////////////////////////////////////////////

Oğuz Oğulları

Asyanın ortasında Oğuz oğulları
Avrupanın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz
Nerede olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biziz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılmış gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede?
Hakikat nerede?

Mustafa Kemal Atatürk

/////////////////////////////////////////////////////

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Yazdığı Kitaplar:

Takımın Muharebe Talimi – (1908) / KURMAY KIDEMLİ YÜZBAŞI MUSTAFA KEMAL
Cumalı Ordugâhı – Süvari: Bölük, Alay, Tugay Eğitim ve Tatbikatları (Yedi Adet Kroki) – (1909) / KURMAY KIDEMLİ YÜZBAŞI MUSTAFA KEMAL
Birinci Ta’biye Meselesinin Halli – (1911) / KIDEMLİ YÜZBAŞI MUSTAFA KEMAL
Taktik Tatbikat Gezisi 1 – (1911) / 5’İNCİ KOLORDU HAREKÂT ŞUBE MÜDÜRÜ MUSTAFA KEMAL
Bölüğün Muharebe Talimi – (1912) / KURMAY ÖNYÜZBAŞI MUSTAFA KEMAL
Taktik Meselenin Çözümü ve Emirlerin Yazılmasına İlişkin Öğütler – (1916) / 16’NCI KOLORDU KOMUTANI MUSTAFA KEMAL
Ta’lim ve Terbiye-i Askeriye Hakkında Nokta-i Nazarlar – (1916) / 16’NCI KOLORDU KOMUTANI MUSTAFA KEMAL
Zabit ve Kumandan İle Hasbihal – (1918) / KURMAY YARBAY MUSTAFA KEMAL
Nutuk – (1927) / MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler – (1929,1930) / MUSTAFA KEMAL ATATÜRK (Prof. Dr. A. Afet İnan adıyla yayımlandı)
Geometri – (1936,1937) / MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

/////////////////////////////////////////////////////

Atatürk'ün önderliğinde kurulan sanat kurumları aşağıdaki gibidir;

- 1924 yılında Ankara ilinde Musiki Muallim Mektebi kurulmuştur.
- Mızıka-i Hümayun 1924 yılında Ankara iline taşınarak Riyaset-i Musiki heyeti ismini almıştır.
- İstanbul Belediye Konservatuvarı 1926 yılında kurulmuştur.
- Ankara Devlet Konservatuvarı ise 1936 yılında kurulmuştur.
- Gazi Terbiye Enstitüsü Müzik Bölümü 1937 yılında kurulmuştur.
- Ankara’da Askeri Müzik Okulu öğretime 1938 yılında açılmıştır.

24 Haziran 2021 10-11 dakika 16 denemesi var.
Yorumlar (9)
  • 2 yıl önce

    Paylaşım için teşekkürler çok yararlı ve ilgi çekiciydi. :)

  • 2 yıl önce

    Bilgi..

    Kutlarım .

  • Tebrik ederim Uğur Bey. Güzel geçsin gününüz. 🍀

  • 2 yıl önce

    Çalışmamı günün yazısı seçkisine değer gören seçici kurula teşekkür ederim.

  • 2 yıl önce

    Ne mutlu ki O değerli insan içimizden biri kıymetli ve dahi emek işi paylaşımınıza teşekkürler Uğur bey