Din'le Aldatma Daha Nereye Kadar Aldanmaya Bir Son Vermeyecek miyiz

Son yılların acımasız ve dayanılmaz bir hal almış içte ve dışta din ve dinle aldatmalara dayanamadım. Din konusunda önde gelen bilim insanı ve aynı zamanda yazar da olan Rahmetli Sayın, Prof. Dr.YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ ün BATI SÖMÜRGECİLİĞİ VE İSLAM DÜNYASI Kitabı’ ndan alıntılarla durumu size aktarmak istedim.

Yazar değilim. Daha önce böyle bir çalışma yapmadım. Kusurlarım, eksikliklerim bağışlana…

Saygılarımla!

BATI SÖMÜRGECİLİĞİ VE İSLAM DÜNYASI (2012-3. Baskı) Prof. Dr.YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Yazar Kitabına, modern batı ve din savaşlarını ele alarak başlamış. Batının gözünde İslamiyet’ e açıklamalar getirmiştir. Batının İslamiyet’ i dize getirme ve sömürü girişimlerini anlatmıştır. Bunların bir kısmının özeti şöyledir:

ABD 20 Mart 2003 tarihinde Irak/Bağdat üzerine bombalar yağdırırken, “din savaşlarının bitmediğini, bunun aynı zamanda ekonomik savaş olduğunu; ister soğuk, ister sıcak savaşlar olsun en yıkıcı ve kahırlı olanının din savaşı halinde sürdüğünü söylüyordu.

Haçlı Savaşlarının tüm hızı ve şiddeti ile sürdüğünü gösteriyordu. Bunun akıl hocalığını yapan ABD’ li Samuel P. Huntington, Alman Stainbach’ ın da söylediğini. Başkan Bush’ un Irak operasyonu ile temizleme ve dize getirme eylemlerini, kendisine verilmiş tanrısal bir misyonun icrası olarak gördüğünü. Elinden düşürmediği İskoç asıllı gezgin rahip Oswald Chambers’ in “Dini Nasihatler” kitabından esinlendiğini. Bu İskoç rahibin, Çanakkale’ ye gidecek Anzak askerlerini cesaretlendirmek için verdiği vaazlarla da ünlü olduğunu belirtmiştir.

Günümüzde soğuk savaştan kutsal savaşa geçildiğini, Irak operasyonunun bu ruhu yansıttığını…

İslam dünyasında nitelikli insan, önder insan zayıflığı olduğunu; üstelik nitelikli insanın düşman olarak gösterildiğini. Zararlı gibi gösterilerek onunla savaşa girişildiğini. Müslüman dünyasının, “yağcı, meddah, okşayıcı, avutucu, kandırıcı, soyup soğana çevirici, efendilere kölelik etmeden yaşayamayan bir toplum olduğu” gerçeğini vurgulamış. Din açısından bunun Sünnetullah’ a/Allah yoluna isyan ve hakaret olduğunu. Bu yüzden de hep kaybeden olduklarını yazmıştır..

Ortadoğu’ nun, ABD ve Avrupalıların ötekilere egemen olma savaşları nın odağı olduğunu. Ekonomi ve enerji kaynaklarının, petrolün bu bölgede olduğunu. Türkiye’ nin de su, bor, toryum, altın kaynaklarının ana yatağında bulunduğunu. Bunun batı (ABD, Avrupa) için ilgi odağı olduğunu…

Süper güç ABD ve yandaşlarının Irak ve Saddam’ ı “silahsızlandırma gerekçesi ile” saldırmasının bir dünya despotizmi olduğunu belirterek, “Özgürlük ve refah ne zamandan beri misket ve salkım bombaları ile işgal ve istila ile ülke kaynaklarının sömürülmesi ile geliyor?!” demiştir.. Gerçek hedefin aslında tüm Ortadoğu, Türkiye ve İran olduğunu. Türkiye’ den “Biz bu işe savaş için değil barış için katılıyoruz” diyenler olduğunu, bunu demenin anlamsız olduğunu. (Aslında iki yüzlülük, takiyye olduğunu!) vurgulayarak, önemli olanın, topraklarımızın ABD tarafından kullanılmasına izin vermemek olduğu gerçeğini dile getirmiştir.

Batının istediği “gerçek İslam yerine örf İslam’ ı / sahte İslam olup, “Dar’ ül harp” ilan edilen bu bölgelerde savaşın sürmesidir. Buradaki insanları “ötekiler” olarak adlandırıp, İslam’ ı bir Arapçı saltanat egemenliği olarak sürdürmek. İslam Peygamberinin evladını öldürmek da dahil hiçbir eylemden kaçınmayan Emevi siyasetinin dinleşmesidir” diyerek, bu görüşün günümüzde ülkemizin de içinde olduğu birkaç İslam ülkesinde geçerli olduğunu üstü kapalı şekilde belirtmiş. (İslam’ cı yazar Konca Kuriş’ e işkence edilişi, domuz bağı ile bağlanarak toprağa öylece gömülüşünü çağrıştırarak; sağ olsaydı bu gün bu zihniyetin hükümet ortağı olduğunu da söyleyecekti ki, (belki de bazı tv oturumlarında söylemiş olabilir inceleyemedim!) buna karşı çıkmıştır.

Kur’ an dışı geleneksel bu din, yalnızca ötekilerin değil, kendi mensuplarının da yaşamını kavga ve şiddetle dolduran bir yapı olduğu. İnsan için değil, insana karşın olduğunu. İnsanın din için olduğunu. Gerçek İslam’ da dinin insan için olduğuna dikkat çekmiştir.

Özgün İslam’ ın muhatabı insandır. Yaratıcı ile ilişkiyi her türlü dilde sağlayabilir. Örf İslam’ ında ise yaratıcı ile ilişkiyi bir takım kurallara bağlayarak, tapınmanın yalnızca Arap dili ile yapılabileceğinin kitlelere dayatıldığını. Bu kesimin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini imzalamamış olduklarını…

Atatürk’ ün, Kur’ an’ ın gerçek anlamının bilinmesi, dinci softalar tarafından halkın aldatılmaması için, halkın anlayacağı kendi dili ile ‘Haydin namaza’, ‘Tanrı Uludur” diye (ibadete) tapınmaya çağrılması ve kendi dili ile tapınması için ezanı ve Kur’ anı Türkçeleştirmesi çağın gereklerine uygun en doğru girişimdi. Menderes zamanında köylüyü sömüren toprak ağalarının ekmeğine yağ sürülerek, onların ve Atatürk’ ün kapatılmasını istediği tekke ve zaviyelerin, birkaç gerici, çıkarcı, dinci, yobazın kışkırtma ve destekleri ile ezan yeniden anlaşılmayan dil olan Arapçaya çevrilmiştir. Bu gün kaç kişi namazda okuduğu sure ve duaların anlamlarını bilerek tapınıyor? Halkı dinle kandırmakla yaşamını sürdüren bir dinci softa sınıfı, bu gün bile Atatürk’ e hakaret ederek ezanın ve Kur’ an’ ın Türkçeleşmesine karşı çıkmaktadır. Onlar biliyorlar ki Kur’ an’ ın gerçekten ne dediğini bilen halkı kandırmak zor olacaktır! Onları artık kandıramayacaklardır…

Özgün İslam’ da tanrıyla arada (peygamber dışında) vekalet ve temsil hakkı olmadığı. Peygamberliğin de bittiği. Yönetim yetkisinin tanrıdan değil, yalnızca yönetilen insan kitlesinden seçimle alınacağı. Laikliği benimseyen bir din olduğunu...

Laikliği din istismarından koruyup, kollamak için onun, “dünya ile dinin ayrılması değil”, yönetim erkinin Allah’ tan alınmış vekalet yerine, yönetilenlerden alınmış vekalete bağlanması olarak görmek ve uygulamak gerektiği. Değilse dinin, siyasal iktidar aracı yapılmasının önüne geçmenin olanaksızlaşacağını… belirtmiş ki tam da günümüzde olan bu değil midir?

Din aracı kabul etmezken, günümüzde tekke ve zaviyelerin/ cemaat ve tarikatların dernekleşmesi, vakıflaşması, bunların vakıflarının gelirlerinin vergi dışı bırakılması, onlara ayrıcalıklar tanındığı ve karşılığında onların binler/milyonlara varan oylarının yönetimdeki partiye akması, bu aracılığı, dolayısı ile din sömürücülüğünü pekiştirmiyor mu?

Nerede ise hiç (gerçek) meslek lisesi bırakmayıp, her yerde İmam-Hatip Okulları’ nın açılması; din dersinin zorunlu tutulması da “dinde zorlama olmaz!” felsefesine ters düşmüyor mu? Aslında İmam-Hatip Okullarının kapatılması, yerine gerçek meslek liselerinin açılması; Köy Enstitüleri’ nin yeniden gündeme getirilmesi gerekmez mi?

Özgün İslam’ ın sekülarite/laiklik ilişkisinde düğümün, yönetim erkinin kimin adına kullanılacağı olduğu. Örf dininin buna ters bir yapı oluşturduğu. Yetkinin Allah’ tan alınıp, yaşam boyu kullanılacağını hükmettiğini. Bunun krallık, saltanat sistemi olduğunu. Kur’ anın bunu bozgunculuk ve haksızlık saydığını. Kralcı, şahçı, sultacı kabullerin İslam dünyasını asırlardır despotizmlerin pençesinde kıvrandırmakta olduğunu. Özgün İslam’ ın dışlandığı, insanların “davar sürüsüne dönüştürmeyin” buyruğunun unutturulmaya çalışıldığı, insanların geri bıraktırıldığı, insan haklarının yaşama geçirilmemiş olduğunun gerçekliğini.. anlatmıştır.

Örf İslam’ ı daha dindar olmayı, başka dindekilere daha ters, katı ve uzak durmayı istemesine karşın, Özgün İslam’ da bunu tam aksinin geçerli olduğunu.

Özgün İslam’ da savaş, yalnızca zulüm, inanç ve haklara kanlı saldırıda uygun görülüp, insan haklarının ayakta tutulması için bir onur mücadelesi demiş...

Mutlu bir dünyanın, yaratıcı, insan ve doğa ile barışla olası olduğunu vurgulamıştır.

Kadınla erkeğin el sıkışması dine aykırı değildir. Kadınla erkek aynı evde, iş yerinde, bir mekanda bulunması dine aykırı değildir. Haremlik- selamlık yoktur. Bu eski bir Arap, Emevi örfüdür. Türklerde yoktu. Hilafet denen din dışı saltanat Yavuz Selim tarafından Osmanlı devletine sokulmuş. Emevi töresi böylelikle İslam adına ülkemize girmiş, Türk din yaşamı da Araplaştırılmıştır. Özgün İslam’ da bu yoktur.

Kadınla erkeğin ayrı ayrı oturması, kadın sesinin haram sayılması, kadının seçme ve seçilme haklarının yok sayılması Kur’ anda, özgün dinde yoktur.

Özgün İslam’ da terör ve şiddet yoktur. Siyasal İslam, gerçek İslam’ ı çürüten bir hastalıktır. Ilımlı İslam, abd/batının çıkarlarına hizmet eden uyduruk İslam’ dır. Bu batı için büyük bir kabusla bitecek düştür. Bu düşüncede olanlar, “batı ile İslam birlikteliğinin mutlu bir geleceği olsun” diyenler, Çağdaş Türkiye’ nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve O’ nun bu güne dek değerlendirilmemiş büyük mirasına elbet başvuracaklardır.

Çünkü, şu sorunun yanıtının önemli olduğu, “adı ve esası barış olan gerçek İslam’ la tanışıp, birlikte yaşamayı mı, şiddet ve nefret kaynağı haline getirilmiş sahte İslam’ la dövüşmeyi mi seçiyoruz?”

Musa- İsa- Muhammed’ in barış ve kucaklaşma ülküsünü yaşatacak dost ve kardeş bir din mi istiyoruz? Sorularına yanıt arayarak, dinler arası ilişkinin günümüzdeki durumuna ışık tutan bir açıdan görüşlerini açıklayarak sürdürmüş yazısını Yazar. Burada, ülkemiz yöneticilerinde de sanki batının/abd’ nin istediklerini yaşama geçirme gayretlerinin olduğuna da vurgu yapılmıştır.

Fetullah Gülen’ in bu yöndeki girişimleri de ABD ve sömürgeci batının isteği olup, gerçek insan dostluk ve barışı ile uzaktan yakından ilgisinin olmayıp, bölücülük ve laiklikle savaştan başka bir şey değildir. Dinle sömürmenin sürmesine yaramaktadır. Yaptığı darbe ve yönetimin desteği ile ülkeyi ne duruma getirdiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Ülkenin temeli dinamitlenmiştir. Buna ilişkin Meclis Araştırma Önergesi bile yok edilmiştir. Bunlarla savaşacağım diyen yönetim darbeyi ve durumu fırsata çevirerek, bunu kendi lehine kullanmış, kendi içindeki Fetöcüleri bile ayıklamamış, onların varlıklı olanlarını devlette kilit görevlere getirmiş, gariban olanlarını da terörle mücadele adı altında hapishanelere tıkmıştır. Üstelik bunu yaparken en çok da Fetöcü yerine Atatürkçü, ilerici, aydınları cezalandırma yolunu seçmiştir.

İslam Ve Demokrasi : Gerçek Ve Görüntü

Günümüz İslam toplumlarında, özellikle Ortadoğu’ da demokrasi ve insan haklarından söz etmek olanaksızdır. İslam ülkeleri bağımsız olmuşlar ama özgür olamamışlardır. Bağımsızlık ise yalnızca içteki despotların işine yaramıştır. Halkların kahırları daha da artarak sürmüştür. Kişisel bağımsızlığın sağlanması gerektir. Bunun için de, laik sisteme geçilmelidir.

(17.06.2002 Günkü Sabah Gazetesi haberinde, “S. Arabistan’ da yangın çıkan bir yapıda dışarı fırlayıp canını kurtarmaya çalışan hanımların ‘başları tesettürsüz’ gerekçesi ile ‘din polisi denen zorbalarca yanan yapının içine tıkılarak, hepsinin yanarak öldüğü” yazılmıştır.)

İslam dünyası yüzyıllardır kaderini ilkelere değil, dokunulmaz kılınmış kişilere bağlamıştır. Bu şirk, paganist bağlılıktır. Laikliğin yalnızca din ve dünya işlerinin ayrılması olmadığı. Yönetim erkinin arkasına tanrıyı/kutsalı koymaktan vazgeçip, toplum iradesini koyması gerektiğidir… demiş. Bununla da Laiklik olmadan demokrasi olamayacağına dikkat çekmiştir.

İnsanın yüceltilmesine ilişkin değerlerin yaşama geçirilmiş olması açısından batının Müslümanlara göre daha önde olup, fark her gün daha da açılmaktadır. Bağımsızlığın özgürlükle tamamlanması için tek yol laikliğe geçilmesidir.

Laiklik din ile dünya işlerinin ayrılması olmayıp, yönetim erkinin arkasına tanrıyı veya kutsallığı koymaktan vazgeçip, toplum iradesini koymasıdır.

İslam’ da peygamberlik ve teokrasi, yani Allah’ a vekaletlikle yönetim dönemi bitmiştir. Teokrasi olursa sizi Allah yönetmiş olur sözü yanlıştır. O düşünce, peygamberlikle birlikte bitmiştir. Adaleti sağlayacak hukuk devletinde yönetim yetkisi bir emanet olup, sulta ve tahakküm aracı değildir. Bu emanet seçimle verilip, gerektiğinde geri alınabilmelidir.

İslam Dünyasında Olanlara İlişkin Kimler Ne Demiş:

a)Malezya Başbakanı Dr. Mahathir Muhammed İCFM27. Toplantısı’ (İslam Ülkeleri Konferansı Dış İşleri Bakanları Konferansı) nda:

“Globalleşmede bulunulan yerin umut verici ve onurlu olmadığı; Müslümanların parça parça, bilim ve teknikten çok uzak, gecikmiş ve geri kalmış olduğu; tarih boyunca yapılan hataların sürekli yinelendiği; Müslümanların birçok bilimin kurucusu unvanını almış olmalarına karşın, zamanla gerileyerek İslam öncesi döneme evrildiği, kabileciliğe döndüklerini” belirtmiştir. “Cahiliye döneminin yerini krallıklar alıp, bunların da dini kendi konumlarını sürdürmek için araç olarak kullandıklarını anlatmıştır. Bu günün durumunun bunu aratmadığını”…

“İslam toplumlarının Kur’ an dışı bir din yaşadıklarını, eski Arap kabileciğini yeniden, çeşitli adlar altında sahneleyerek, param parça olduklarını; bilim ve teknolojiye düşman yönetici ve yobaz egemenlerin, mutluluk yolunu tıkadıklarını; “oku” nun bilimsel araştırmalar yapmak olduğunu göz ardı edip, geleceğe yönelik yapıcı atılımların en büyük engelinin, yobazlıktan geldiği ve geleceğini; yönetenlerin sürekli dış güçleri suçlamalarına karşın, kendileri el altından beslenmekte oldukları için bunu görmemezlikten gelmekte, onlarla işbirliği yapmakta olduklarını.. “ anlatmıştır.

b) S.Arabistan Petrol Bakanı Zeki Yamani (Milliyet 24.07.2000):

“Yaşam biçiminde geri gittiğimiz kesin. Çocukluğumda Mekke’ de kadın avukat bile vardı. Dosyaları ile eşek üzerinde gezerdi, araba yoktu. Hamidiye yapısının önünde eşeğini bağlar, mahkemeye girerdi. Bu gün kadınlar dışarı çıkamıyor, araba kullanamıyor, nerede avukatlık!..”

“Katar yeni anayasa yapıyor. Kadınlara seçme seçilme hakkı verecekler. Umman 10 yıl önce bu yola girdi. Türkiye Arapları büyülüyor. Güzel bir kadını övmek için ‘Türk Güzeli’ deriz… Su enerji değil yaşam kaynağı, bu yüzden Türkiye çok önemli…”

“En büyük sorun, Arap Ülkelerinde demokrasi olmayışı. Bu yüzden güç yitiriyorlar”.

Batının endüstri çağına girdiğini, Müslümanların bunda paylarının olmadığını. Osmanlı İmparatorluğu’ nun, pantolon giymenin, fesin tepesine püskül takmanın İslam’ a uygunluğu konusunda zaman öldürdüğünü, kendini bile savunamaz duruma düştüğünü. İngiliz ve Fransızların oyununa gelerek Osmanlı’ ya düşman olan Arapların, başlarında Osmanlı yerine onların olduğunu gördüklerinde iş işten geçmiş olduğunu.

Muhammed’ e inen ilk emrin “OKU” olmasına karşın, zamanla geçmişten ders alamadığımız için demokrasiye geçemedik. Bilim demokrasi ve laiklik yanlısı olanlar gayrı Müslim ülkelere göç etmiştir. Günümüzde de doktorlar için “Giderlerse gitsinler” denmemiş miydi!

Ahiret yalnızca dünyevi ibadetleri yapmakla kazanılmaz, bu gidişle dünya iyilik ve güzelliklerini olduğu gibi ahreti de kaybedeceğimizi görmemiz gerekmez mi? Gücü elinde bulunduranlar, ilerici ve aydınları, çağdaş bilimlere yönelen, laikleri din dışına çıkmakla suçlamaktadırlar...

Bu şekilde akıcı ve anlaşılır bir dille yazılmış kitabı okumanızı öneririm.

İyi okumalar!

24 Temmuz 2025 14-15 dakika 22 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 8 sa. önce

    Günümüzde yaşatılan ya da dayatılan İslam elbette bu değil eğer olsaydı zaten inanç kavramı bu hale gelmezdi ki cehalet en büyük etken toplum üzerinde

    Sayın Emer güzel ve öğretici bir paylaşımdı