Gölgesiz Yükseliş

Şehrin sisli yollarında, Allah’a yakın bir insanın sesi yankılanır:

“Eski hâlimi kaybettim. Işıklar söndü, lezzetler uçtu.”

Bu bir sitem değil, bir ilerlemenin haberidir. Çünkü yolun tam ortasında, insanın nefsini okşayan tatlı vaatler kesilir; keşifler, manevi nurlar, uhrevi armağanlar artık dünyaya serpiştirilen hediyeler gibi sunulmaz olur. İşte o an, insan “düşüyorum” sanır; oysa görünmez bir yükselişe başlamıştır.

Bu yükseliş, benliğin terk edildiği, hiçliğin kucaklandığı bir makamdır. İlahi lütuf, gururun kapısını aralamamak için kendini gizler. Çünkü kibirin en küçük kıvılcımı bile, o nurun tamamını kül edebilir.

Bu yüzden Allah, en büyük ihsanını benlikten arınmayana vermez; verir gibi yapar, sonra çeker. Tâ ki kul “Ben oldum” demesin; “Beni olduran sensin” diyebilsin.

Bu sırrı bilmeyenler, dışarıdan bakıp şaşırır.

Oysa hizmet edenler, tevazu elbisesi içinde, sıradan insanlar gibi görünür. Ne bir mucize sergilerler, ne de göz kamaştıran bir hâlleri vardır.

Çay doldururlar, kapı açarlar, sessizce yazarlar, sessizce okurlar.

Gözleri yerde, gönülleri göktedir.

Ama bu sade görüntü, hakikat kahramanlarını gizler.

Onlar, evliyaları bile hayran bırakacak bir hizmetin askerleridir; fakat bu hizmet, şöhretle değil, gizli bir teslimiyetle yürür.

Dışarıdan bakan biri, “Bunlar mı dünyaya meydan okuyanlar?” der.

Dostun umudu kırılır; düşman, haklı çıktığını sanır.

Oysa hakikat, gürültülü zaferlerde değil; sessiz bir teslimiyette saklıdır.

En büyük fetih, “ben”in sustuğu andır.

En parlak ışık, kimsenin görmediği ışıktır.

Ey yolcu!

Bir gün ışığını kaybettiğini hissedersen, korkma.

Belki de tam o anda, benliğinin son kırıntısı dökülüyordur.

Belki de tam o anda, hiçliğin kanatları açılıyordur.

Gölgesiz yükseliş, işte böyle başlar:

Bir şikâyet gibi görünen, ama aslında bir müjde olan sessiz bir ilerleyişle.

01 Kasım 2025 1-2 dakika 54 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar