Güvercin
Uyuyamadığım gecelerin hesabını, sessizliğine yazıyorum artık. Hani bana kızardın ya uykusuz kaldığım için, işte bil ki konuşmadığımız aylar boyunca gözlerim hep tavana asılı kaldı. Günleri türlü telaşlarla dolduruyorum, sırf aklıma düşmeyesin diye; ama olmuyor. Birden, göğsümün orta yerine saplanan hançer gibi bir sancı çıkıp geliyor, saatlerce dinmeyen, sessiz ama derinden kanatan. Kendi kendime soruyorum bazen: “Bunu bile ona bağlamak zorunda mıyım?” İstemiyorum aslında. İstesem, elimde olsa, bu iç sancısını bin kere fiziksel bir acıya değişirdim. Ama olmuyor. Kalbimin sağlıklı olduğunu söylüyorlar, doktor raporları bile öyle yazıyor. Fakat pek inanamıyorum. Sağlıklıysa eğer, bu gümbürtü neden geceleri uyutmuyor beni? Sanki göğüs kafesimin içine beyaz bir güvercin yerleşmiş; kanadı kırık, tüyleri yolunmuş, çaresizce çırpınıyor. Her kanat çırpışında çarpıyor kalbimin duvarlarına, her kıpırdanışında biraz daha eriyor içim. Biliyorum, bir gün susacak. Belki vakti gelince ölecek. Ama işte korkum şu ki: cansız bedeni bile orda yaşamaya devam edecek. Çünkü tek çaresiz kalan o değil… Onu oradan söküp atarsam yaşar mıyım, yoksa büsbütün tükenir miyim, bilmiyorum. Bazen kayboluyor, sessizleşiyor. İçimden bakıp emin olmak istiyorum hâlâ orada mı diye. Ama yaklaşamıyorum; korkuyorum dokunmaktan, korkuyorum daha da yaralamaktan. Sonra bir koku, bir şarkı, eski bir nakarat… Birden çırpınmaya başlıyor, deli gibi. O an ben de saklanacak bir köşe buluyorum kendime, kimsenin görmediği. Çocuk gibi dizlerime kapanıp onunla birlikte ağlıyorum. Ve en çok da şunu merak ediyorum: Geçiyor mu bu? Yıllar sonra bile sağlam bir bedende, yaralı bir ruhla mı devam ediyor insan yaşamasına? Yoksa bir gün, bir yerde, o beyaz güvercin gerçekten uçup gidiyor mu?