Hayatın Küçük Anları
Dünyadaki çoğu insanın günlük rutini bellidir aslında. Kimimiz okula, kimimiz işe gider; kimimiz ise tüm gününü dışarıda geçirir. Tabii ki her günümüz aynı olmaz. Bazen çok mutsuz ve karamsar hissederiz, bazen ise normalde olduğumuzdan çok daha enerjik oluruz.
Fakat hayatımızı kendimizi geliştirmeye, bir yere yetişmeye ya da günlük işlerimizi sürdürmeye harcarken, her gün karşılaştığımız veya maruz kaldığımız, hayatın farklı senaryolarla karşımıza çıkardığı küçük dejavuları fark ediyor muyuz?
Evimizden çıkıp gitmemiz gereken yere giderken aslında sürekli farklı insanların rutinlerine şahit oluyoruz. Her gün gördüğümüz dükkânının önünü süpüren bir esnaf, sabahları henüz kendisi kahvaltı bile yapmamışken sokak hayvanlarını besleyen bir kişi, ya da sırtında çantasıyla okula giden bir çocuk... Farkında olmasak da bu farklı hayat rutinlerine her gün denk geliyoruz. Bizden farklı hayatların olduğunu, bu hayatları yaşayan her bir insanın kendi hikâyeleri olduğunu ve bu rutinleri her gün sıkılmadan adeta bir görev edinmişçesine yaptıklarını biliyoruz.
Peki, biz bu küçük anlardan hangisiyiz?
Her gün sokak hayvanlarını besleyen o insanın gözünde, işine yetişmeye çalışan sürekli acele eden birisi miyiz? Yoksa büyüdüğünde bizim gibi bir iş sahibi olmayı hayal eden, okula giden o küçük çocuğun gözündeki parıltı mıyız?
Aslında bize bazen garip ya da farklı gelen bu rutinlere o kadar alıştık ki, hayvanları besleyen o kişiyi bir gün görmesek endişe ederiz. Okula giden o çocuğu görmediğimizde ise hasta olduğunu düşünebiliriz. Belki de bizim hayatımızda çok büyük bir etkiye sahip olmayan bu durumlar, aslında kocaman dünyadaki her bireyin, “zaman ve hayat” dediğimiz kavramın içinde sürekli bir şekilde etraflarındaki insanlar için küçük ama anlamlı anlara sebep oluyor.
Belki çok mutsuz olduğumuz bir anda, küçük bir çocuğun gözlerinin içine bakarak gülümsemesi, bize bu hayatta her sorunun aslında çok küçük olduğunu, asıl önemli olanın büyük resmi görüp hayata umut ve mutlulukla bakmamız gerektiğini anlatabilir.
Bizi biz yapan, rutinlerimizdir. Ama bu rutinleri yaşarken başkalarından da haberdar olmak, onlarla sevinip üzülmek bir nevi farkındalıktır. Kendi kuyumuzdan çıkıp etrafa baktığımızda her şeyin bizim sandığımızdan bir tık daha güzel olduğunu anlarız. Köre ne, görene demişler eskiler bu duruma. Tebrik ediyorum sevgili Kadir Berk. Sen yaz biz okuyalım.
bir insan her sabah uyandığında, dünya yeniden dönmeye devam eder. şehir uyanır, güneş sızar perdelerin aralığından, ve yollar birer damar gibi hayat taşır sokaklara. farkında olmasak da her birimiz bu devasa organizmanın minik hücreleriyiz. bir esnafın süpürdüğü kaldırım, bir çocuğun sırtındaki çanta, bir kadının elinde sokak kedilerine götürdüğü kuru mama… hepsi, bu büyük döngünün küçük ama eşsiz parçaları.
hiç düşündün mü, bir başkasının rutininde nasıl bir figürsün? bir an için gözlerini kapat ve sabahları yanından geçen bir yabancının seni nasıl gördüğünü hayal et. belki elinde telefonla hızlı adımlarla yürüyen birisin, belki bankta oturup duraklayan bir gölgesin. senin için sıradan olan, başkası için bir hikâyenin başkahramanı olabilir mi? bir çocuğun penceresinden sana bakıp, “bir gün böyle olacağım,” dediğini düşünebilir misin?
tebrikler