İçimdeki Destan Çanakale

Yıl 2008 aylardan hangi ay bilmiyorum ama mevsimlerden Çanakkale. İçim kıpır kıpır. Daha 16-17 yaşındaki lise öğrencileriyle birlikte yola koyulduk. Gönlü eğitimci biri olarak gönülden meslektaş saydığım öğretmen arkadaşlarımızla birlikte Bursa üzerinden Çanakkale'ye uzanan yolculuğumuz başlamıştı.
Daracık sokaklarıyla Ulu caminin minaresinden yükselen sabah ezanı karşıladı bizi. İçime ılık ılık değen meltem yeli gibiydi. Başımı dayadığım otobüs camına çizdiğim hayaller bir bir gerçekleşmeye başlıyordu. Yol arkadaşım şimdilerde yolculuğa çıkamasak da gönülden gönle yol aldığım dostum, akıldaşım. Ne de güzel yakışmıştı başına taktığı ışıl ışıl örtüsü.Gözleri yeşil, saçtığı ışık beyaz, etrafında nefer gibi bakan öğrencileri. Ne çok şey yüklemişlerdi bakışlarıyla ona. Ne gurur verici böylesi bakılan öğretmene yol arkadaşı olmak,ne güzel böylesi yüreğe dost kalmak.







Gökyüzünü yırtarcasına yükselen minaresi, ona hayranlıkla bakan başka dinin başka milletin insanlarını ve onları izleyen ben. Bakmak ve görmenin farkını anlıyordum şimdi. İnsan ne taşırsa gittiği yere onu götürürmüş gözlerinde. İçime çok şey koydum zannetmiştim. Meğer ne çok şeyi boşuna taşımışım, hem de yıllarca. Şimdi ben bu satırları yazarken bile gözlerimin önünde canlanıyor ucu Lale ile biten Vav harfi. Önünde dakikalarca donup kalmıştım. Eteğimi çekiştiren çocuk kahkahalarını duyana kadar. Bir an kendi kızım zannettim.Sarılıp öpecektim... sonra, ona yüzümde ki gülümsemeyle teşekkür ettim.Caminin kubbesi gök kubbeye benziyordu. Bu kubbe nakışlarla süslüydü, gök yüzüyse bulutlarla. Tüm sütunlarda elimi tek tek gezdirdim. Önce ‘'annem'' oldu dokundu ellerim, sonra bu tarihe dokunmak isteyen tüm kardeşlerime dua oldu sözlerim.







Yürüdüm. Basabildiğim her karesinde yürüdükçe yürüdüm. Bahçesinde ki şadırvandan kana su içtim. Omuzlarımda güvercin sesleri, kulaklarımda ney sesi... Dün bugün ve yarının sentezi. Teleferikle izlediğim tarih... Yerinde yenen İskender gibisi yoktu hani. Adım adım yaklaşıyordu Çanakkale
İçin için yanıyordu mısralar. Bir of desem binlerce mısra dökülecekti sanki. Beklemek gerek kor ateşi. Kor olmadan köz olunmazmış kaleme. Gelibolu'ya gitmeden aynalı çarşı karşıladı bizi. Elimde tuttuğum aynada ki suret ben değildim sanki. Orada savaşa giden erin bakışı düştü gözlerime. Yarine veda eder gibiydi. Zamanda yolculuk başlamıştı.







Vapura bindiğimde ‘'Çanakkale Geçilmez'' yazısı hala sızlatır içimi. İlk adımı atmak ne zormuş Gelibolu'ya. Sanki insandan toprak kaplamıştı her yeri. Her ziyaretçiyi karşılarmış inceden içinizi ıslatan yağmur. Ne giyerseniz giyin üzerinize gökyüzü ağlıyor üzerinize ve ıslanıyorsunuz tarihle. Bir yanınızda Marmara bir yanınızda ege ayaklarınızın altında geçit vermeyen Çanakkale... Ve ömrümün sonuna kadar unutmayacağım tur rehberimiz Kemal Dokuz. İçimde vatan mevzu bahis olunca her daim Şaha kalkan duygularımı ilk o anlatmıştı şehitlerimize.
Ağzında sakız çiğnerken yutan, kulağında ki küpeyi çıkarıp Çanakkale Destanını kulağına takan, haykıra haykıra ağlayan bir gençlik vardı karşımda Görünüşlerine göre ölçüp biçtiğim körpeciklerden utanıyordum. Ulu camide ki vav'da saklı lale geldi aklıma. Hepsi o lale gibi bükmüştü boynunu. Gözyaşları dua olup düşüyordu kefensiz topraklara. ‘'Vatan elden gidiyor'' deseniz hepsi sipere koşacaktı.







Sen rahat uyu Şehidim
Damarlarımızda Tarih
Gönlümüzde Vatan sevgisi oldukça
Nesiller karanlığı yardıkça
korkmuyorum ölümden,
Toprağa kefensiz gömülmekten





mısralar peş peşe yılları devirdi
Şiir kınından çıkınca
Önce vatan oldu
Sonra sevda ve hasret
Şimdilerde çocuk kalmak istiyor
Hayata ve büyütmek isteyenlere inat.
Anladım ki her insan Çanakkale olup
Gelibolu kokmalı





Bitmeyen bir yolculuk Şiir
Satırlara işleyen yürek sesi
İlk adım Çanakkale
Durmak yok
İleri!..Hep ileri.





Çünkü Atamız
Bu Vatanı
Bu milleti
Bizlere emanet etti.

29 Mart 2016 3-4 dakika 8 denemesi var.
Yorumlar