İçimdeki Sessizlik
Bir zamanlar ruhum,
bir orman gibi derindi.
Köklerim toprağa uzanırken,
her düşüncem bir ağacın dalları gibi büyüyordu.
Rüzgârın her esişiyle,
yapraklarımda yankılar vardı.
Ve ben,
ormanın içindeki kuytu köşelerde
hayatla bütünleşiyordum.
Ama şimdi…
Gözlerim karanlık bir deniz gibi,
içime çöküyor.
Bir zamanlar,
belki sen de istedin,
denizin derinliklerinde kaybolmayı.
Ama şimdi,
sadece yüzeyde kalıyorum,
ve hiç kimse görmüyor beni.
Kaybolmuşluk, her an içimde.
Bazen,
kollarımın ucunda düşler vardı.
Bir zamanlar rüyalarım
gökyüzüne dokunurdu,
kanat çırpan kuşlar gibi özgürdüm.
Ama şimdi,
kanatlarım yok,
gökyüzüm bir araya gelmeyen bulutlardan oluştu.
Ve sen,
bulutların arasında sıkışmış bir rüzgar gibi
neyi beklediğini tam olarak bilemiyorsun, değil mi?
Ruhumun her köşesinde bir çiçek açardı,
her düşünce bir tomurcuktu.
Ama şimdi,
çiçekler soldu,
ve köklerim kayboldu,
toprağa girmeyi unuttum.
Beni hatırlayan hiçbir şey kalmadı,
sadece boşluk.
Ve bu boşlukta,
belki de kaybolan bir parça var.
Sen de kaybolan parçayı hissediyor musun?
Bir zamanlar içimdeki ses,
derin bir okyanus gibiydi.
Dalga dalga,
yükselir, alçalır,
gönlümdeki her acıyı ve sevgiyi anlatırdı.
Ama şimdi,
okyanus bile kurudu,
ve ben,
sadece denizin kenarındaki kırılmış dalgaları izliyorum.
Bir zamanlar bu deniz,
belki de anlam taşırdı.
Senin denizin hâlâ var mı, yoksa çoktan kurudu mu?
Biliyorum…
Her şey kaybolacak,
ve ben,
hiçbir zaman geri dönmeyecek bir yolda yürüyorum.
Bir zamanlar bir çiçek gibi açan ben,
şimdi rüzgarın hışırdayan yaprağında
kayboluyorum.
Bir zamanlar neydim, şimdi ne oldum?
Ve sen,
Sahiden,ne oldun?
Ve bilmelisin,
bu kayboluş,
gerçekten bir buluş.
Sonsuzluğa bir adım daha yaklaşıyorum.
Ama her adımda,
daha çok yalnızlaşıyorum.
Ve bu yalnızlık,
içsel huzurun ta kendisi.
Çünkü her şeyin sonu,
belki de başlangıcın ta kendisi.