Kılçık
Ağaç dallarına asılmış dantel parçaları gibi alakasız ama sanatsal bir bakıştı benimkisi. Hiç olmadığı kadar sorgulayıcı, kabullenici ve hayatın estetik kısmına odaklı bir bakış açısı. Ruhumu yükseltmek istedikçe döner koltuğumun beni kademe kademe aşağı çekişine şahit olup durdum bugün. Sanırım kaldıraç kısmı yalama yapmıştı. Gündüz de koltukla birlikte sırtımın üstüne düşerek yer çekimi sınavımı da başarıyla vermiş oldum. Çok şeyler yazmak isteyip de hiçbir şey yazamayanların tutukluluğunu silkeliyorum uzun zamandır üzerimden.
Oyun arkadaşlarına küsmüş bir çocuğun uzakta bekleyip belki oyuna tekrar çağrılırım bakışıyla geçiyor günler. Küsen çocukları sevmeyen bir küs çocuğu bakışı var üzerimde. Yine mi çelişkiler? Kınayalım da başımıza gelsin diyerek üzerimize çektiğimiz daha neler var bilmiyorum ama ömür varsa çok yönlü bir yaşanmışlıktan geçtiğimiz, geçeceğimiz muhakkak dünya güncesinde. Yazayım ki elim ısınsın, yazayım ki kalbim ısınsın her daim kelimelerime...
Bir çelişki cümlesi kurmak isteseydik şöyle bir cümle olurdu sanırım.
"Yalnız kalmak istiyorum. O yüzden beni yalnız bırakmayın..."
Bu cümlenin şerhine soyunmayacağım ama yalnızlığın bir kılçık gibi nasıl kalbimize battığını söylemeye gerek yok sanırım. Bunu bilinçli tercih edenler bile yalnızlığın felsefesinden yorulurlar bir noktada. Kaliteli yalnızlık ya da kaliteli beraberlik. Mutluluk ya da yalnızlık bir hedef değil bir sonuçtur. Buna benzer yorumlar duymuşuzdur hepimiz. Bir yolda tek ya da beraber yapılan eylemlerimiz bizi yalnızlığa ya da mutluluğa götürür. Aslında yürüme çabamızın sonucudur bu ikisi de. Biz sadece yürürüz ve yolun bize ne getireceğini nereye ulaştıracağını kestiremeyiz.
Bu aralar tıpkı lisedeki gibi kitaplarla daha sıkı fıkı olmaya başladım desem. O yaşlarda sürekli kütüphaneye gider roman, tiyatro, şiir konulu kitaplar alıp eve dönerdim bir hayali olan insanların yaşama sevinciyle. Önümde annem olduğu için de daha rahat okurdum aldığım kitapları. Bazen geçmişin bu artılarını çok özlüyorum. O yaşa özgü sevinçlerimi, hayallerimi, abartmalarımı özlüyorum. Yazmanın ve okumanın bu özlemi dindirdiğini söylemek mümkün. Artık geriye gitmek makul olmadığına göre büyük bir umut ve çaba içinde ileriye doğru yürümeli insan. Benim için yürümek bir şeyler üretmek demek yaşadığım müddetçe. Yoksa akvaryuma hapsedilmiş daha çok oksijen için okyanusları düşleyen kayıp bir balıktan farkım kalmayacak. Kimse kayıp balık Meyro olmak istemez zaten. Kayıp balık Nemo o dediğinizi duyar gibiyim. Ha Nemo, ha Meyro. Kaybolacaksak illa kendi zatımızı aradan çıkarıp baki olana yer açalım. O zaman kalbimize bir genişlik, içimize bir huzur yayılacak şüphesiz.
Dünyanın sıkıntıları, darlamaları hiç bitmeyecek hepimiz biliyoruz. Yeter ki Yaratıcı bizden biz O' ndan razı olalım. Kulları memnun etmek istesek hep bir şeyler eksik kalıyor. İnsan kendini bile memnuniyet seviyesine eriştiremiyor ya da memnun, mutlu olmayı, teşekkür etmeyi unutuyor çoğu zaman. O yüzden bir diğerine güzel bakmak, razı olmak, şükür içinde, tebessümle yaşamak her kulun harcı değil. Herkese verilmediği için de çok değerli bir şey şu hayattan zevk alıp, sıkıntısına da nimetine de eyvallah diyebilmek.
Hamsiyi kılçığıyla yiyenler buradaysa bu sözüm size. Hayat onu yaşayanlara bakmıyor kılçıklı kılçıksız ne varsa yutturuyor bize. Severek yiyenlere şifa olsun. Kayıp Meyro' ya kendini yememesini salık verdikten sonra bugünkü su yolculuğumu burada bitiriyorum. Karaya ayak bastığımda bir kayıp Meyro olduğumu hatırlamayacağım bile. Sabah olduğunda neşe ve şükür içinde güne bırakacağım içimdeki balığı. O benden suları isteyecek yine ben ona geceyi beklemesini söyleyeceğim. Bir balık yüzüyorsa ya da yazıyorsa nefes alıyordur benim düşünce dünyamda.
Bir balık sözü der ki
"Balık kılçığıyla güzeldir." Ama yutabilene.
Yalnızlığı insan kendimi seçer? Sanırım yaptığı seçimler onu bu noktaya getiriyor. bazende topluluğa karışamayacak kadar yabani hissediyor kendini. tetiklenen tramvalar ve ezilmişlikler etkili oluyor. yada bir sürüde olmayı yakıştıramıyor kendine. sürünün huylanmasıyla korkan, koşmasıyla koşan, sürünün değerlerini doğru olmasada savunanlar karşılığında sıcaklık ve güven alan biri olmak istemiyor. ama toplumsallıktan kurtulamıyor. yalnız kalınca kafasındaki kelimeler, aklındaki işaretler,sinir, hüzün ve özlem bir yere gitmiyor. ya çiziyor, ya yazıyor, yada içiyor. İnsana düşman bu karanlık ve soğuk evrende bir çığlığa dönüşen kendini ifade etme çabası varoluşa verilebilecek en mantıklı tepkidir. İçten yazınızı tebrik ederim Şule hanım.