kimsesiz bir aşkın fedaisiyim şimdi

İlk kez bir sevdanın ne derece şiddetli yaralar açabileceğine o gün şahit olmuştum ve öyle kazındı ki o anlar beynime bir film karesi gibi etkisinden kurtulmam da zor olmuştu hani, kendimi, ruhumu toplamamda. Bir kadın sevdiğine ancak bu kadar zarar verebilirdi diye düşünüyordum merdivenlerden çıkarken, sesler öylesine yankılanıyordu ki apartmanın boşluğunda, ruhunun derinliklerinde yankılanırdı kulaklarını tıkasan, öylesine içe işleyen sözlerdi bunlar. Genç kadın bağırıyordu kendince... 'Seni sevdim ulan, işine geldiğinde canım cicim diyorsun işine gelmedi mi ilgilenmiyorsun. Çıldırtıyorsun beni, sen kimsin ki ha kimsin, pis sakallı sapı silik yarım bir adamsın karşımda ama ben sana değer verdim de sevgimle adam ederim dedim ama nafile... Sana mecbur olduğumu mu sanıyorsun ha, elimi sallasam ellisi, istesem her gün bir adamla yatarım hatta her saat, kapımda kul olacak insan çok benim ama ama ben ne yaptım, senin gibi bir herifi sevdim. Beni insan yerine koy, ben öyle bildiğin kadınlardan değilim anladın mı, istersem seni toz duman ederim. Öyle bir silerim ki bu dünyadan eserin bile kalmaz. Beni seviyormuş, beni düşünüyormuş, ihanet etmiyormuş, yeter ulan hakkını helal etmeyeceksen etme, sana mı kaldım ben, içimde bunca zaman biriktire biriktire kendimi yedim bitirdim. Ha seni kıskandığımı sanma neyine kıskanacağım senin yarım adamsın benim için. Merak etme bundan sonra ölüyorum desen su vermem sana.... İhanet mi alasını göreceksin, istesem elimi sallasam ellisi diyorum anladın mı? Sen o öykümsü kadınlarına git bak bakalım hangisi sana kucak açacak bu halinle... Nefret ediyorum senden, içimde sevgi diye büyüttüğüm her şeyi nefrete çevirdin sen. Gitmemi istiyorsan giderdim söylemen yeterliydi. Her şeye katlandım, neymiş mecburmuş. Hah! Bi sen mi mecburdun, bi sen mi söylesene? Allah büyük, günün göreceksin sen... Şimdi gidiyorum işte, bir daha üzmem de seni, aramam da sormam da... Seni mübarek bir insan sanmıştım ama nafile... Sen hiçbir şeysin benim için anladın mı, seni ben omuzlarımda taşıdım, o karın bile sana benim yaptığım fedakârlığın yüzde birini yapmamıştır. O kadar yüce bir insanım ki ben yuvan yıkılmasın diye sustum bu zamana kadar ama yeter! Asıl şimdi ben alıyorum gölgemi senden. Ne halin varsa gör' diyerek içindeki zehri akıtıp hışımla çıktıktan sonra o yazılarına hayran olduğum ve sadece ellerini kullanabilen yazarın gözlerinden süzülen yaşlara şahit olunca anladım bir aşk insanı yaşarken ancak böyle öldürebilirdi ve iki ruhu ancak böyle helak edebilirdi. Aslında en güzeli iyi niyetini bir bir yargılayıp, o gençlik çağlarında noktayı koyup gitmeleriydi birbirleri için ama o yazılarında aşkı gizleyen yarım adam hep bugün yüzüne aşk yerine nefretini biriktirmiş kadını içten içe sevmekten ve yazmaktan başka bir şey yapmamıştı. Korktum, bir gün gelipte karşıma çıkıp en beklenmedik anda sende yüzüme böyle nefretini haykırırsın diye korktum. Baktım o çok sevdiğim adam hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve o kadar güçsüzdü ki aşkının karşısında, benim gözyaşlarını gördüğümü görüp üzülmesin diye geldiğim gibi geri döndüm usulca...

Sonra attım kendimi sokağa, delice esiyordu rüzgâr ve benim dışımda bir ateş vardı içimde bir fırtına, dokunsan ağlayacaktım hani, bende seni böylesine şiddetli sevmiştim. Bir çay bahçesinde aldım soluğu rüzgar okşarken tenimi ve kokunu getirirken bana, demli bir bardak çayda içtim sensizliğe inat sevdayı ve içimi ısıttım seninle... Bir kadın ağlıyordu dost sandığı bir başka kadının karşısında, nasip olmamış bir evlat severek evlenmişler ama eşi bir zaman sonra sahipte çıkmamış, ne sözler duymuş ne acılar çekmiş. Ağlayarak anlatırken baktım çekingen bir halde gözlerine gözlerindeki hüzün tastikliyordu acılarının siyaha boyanan rengini... 'Keşke bir evladımız olsaydı, belki ayakta tutabilirdim yuvamızı, keşke...' Keşkelerinin ardında isyanlarını sıralıyordu aslında...

Çığlık çığlığaydı bir kadın o sırada, hazırladığı sofrayı koyunca karşısında kendisini varlıkta ve yoklukta hiç yalnız bırakmayan elli beş senelik hayat arkadaşının yokluğunu bulunca acılar içinde çığlık çığlığa ağlıyordu ve boğazını çizerken o zor zar alın teriyle kazandıkları ekmek, içinden gelen yemkirmelerini tutamıyordu, boğuluyordu zaman zaman, bir bardak su içiyordu sevdası için, yitirdiği aşkı için bir bardak su içerken yanına geliyordu yaradanın yıllar sonra nasip ettiği tek kızı, annesinin ağladığını görünce daha da dik duruyordu ve ağlamamak için kendini zor tutarken, gecenin bir yarısı arayan erkek arkadaşının kendisini önyargılarıyla birlikte asmasına boyun eğiyordu usulca...

Sonra bir kadın silueti düşüyor kalemimin ucuna, 'Ne yapsam değişmiyor ihanet şerbetini içmiş bir kere kendimi adadığım adam, en son benim arkadaşımla birlikte aldatmış beni, mesajlarını yakaladım telefonunu unutunca' diye feryadı düşüyor. Bir başka kadın kendi kısır döngüsünün zincirlerini kıramamış, nereye gitse yanında emanet edildiği bir başka adamla adım atmak zorunda olduğunu görünce boyun eğiyor, oysa ne umutları vardı ki ona dair, adam ise yürekli çıkıp kabullenememiş onu, eşit seviyeye geleceğiz diye ömürlerinden tüketiyorlardı birbirlerine bir adımdan daha yakınken...

Bir kız çocuğu, geleceğe dair tüm umutlarını bir tiyatro sahnesinin tozlu ışıklarının karşısında yakıyor, kendisine iş bulan adamın kollarında oynarken oyununu, ' Mecburum abi, okulumu bitirmem için para lazım. Baba yok, anne kendi halinde...'

Bir kadın adımlarının acıtan yanıyla basıyor ruhunun üstüne ve 'Derse gidiyorum diye çıkarken evden, seviyorum dediği insana değil sadece kendine bile ihanet ettiğinin yükünü taşıyor, birileri görecek günahlarını diyerek korka korka atsa da adımlarını en sonunda tanıdık bir çift gözle karşılaşınca onu kendi tarafına çekip kazandıktan sonra kimselere söylememesi için ricalar ediyor.'

Bense sadece seviyorum seni, onca acının ortasında sadece bir göz odamız olsun, bir de sana benzeyen çocuklarımız başka da bir şey istemeyecek kadar masum düşler kuruyorum. Ama hepsi düş biliyorum. Gerçeklikte ise yokluk var, geç kalmışlıklar var hep. Sensiz bu şehirde dudaklarıma acı bir küfür sürdüm. Yanıyor öpücüklerim. Sobada sana yazdığım şiirlerin yandığı gibi... Yalanların ortasında yalnız bir şehrin kimsesiz bir aşkın fedaisiyim şimdi.

15 Mart 2011 6-7 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    çok acı... gerçekten acı..ama bunlar gerçek ve yaşanıyor...hatta en yakınımızdakilerin bile başına gelebiliyor... anlatım güzel di uzun olmasına rağmen okuttu...dua ile....👍