Kintsugi

Kintsugi


Kintsugi

Büyüklerimiz bize birini kırdığımız veya büyük bir hata yaptığımızda, "Kırılan bir şey tamir edilemez, edilse bile eskisi gibi olmaz; hele bu bir gönülse hiç!" derlerdi. Hemen hemen herkes bu konuda bir şekilde nasibini kendince almıştır!..

Nesnel bir örnek hemen gecikmeden devreye girer : "Bak, şu vazoyu yere at! Attın, paramparça oldu. Şimdi tamir edebilir misin?" Cevap vermemizi bile beklemeden, yerimize hemen cevabı yapıştırırlardı: "Hayır, edemezsin!" Kesin ve net!..

15. yüzyılda Japonya'da Ashikaga Yoshimasa adında bir adam, çok sevdiği seramik çay çanağını kırdıktan sonra onarılması için Çin'e göndermiş. Çanak geri döndüğünde, korkunç görünümlü metal zımbalarla tutturulmuş haldeymiş. Estetik açıdan durumdan memnun olmayan Yoshimasa, Japon zanaatkârlardan daha zarif bir çözüm bulmalarını istemiş. Onlar da kırık parçaları, güzel ve göz alıcı bir lake karışımı ve toz altınla birleştirerek yepyeni bir estetik anlayış yaratmışlar.

Bu teknik zamanla felsefi bir akıma dönüşmüş ve adına "Kintsukuroi" ya da kısaca "Kintsugi" denmiş. Bu felsefeye göre kırılma, bir kayıp değil, yeni bir varoluş biçimiymiş.

Kintsugi, kırılmayı nesnenin tarihinin ve karakterinin ayrılmaz bir parçası, onu tamamlayan bir "hikâye" olarak kabul etmiş.Kırık, gizlenecek bir şey değil, gururla sergilenecek bir deneyim olarak görülmeliymiş. Kırılma, vazonun "sonu" değil; aksine, onun daha değerli yepyeni bir forma dönüşmesi için bir "fırsat" kabul edilmiş. Artık vazo aynı vazo değil; çünkü dönüşmüş, olgunlaşmış ve zenginleşmiş vazoymuş!..

Kintsugi'de onarım, sıradan bir yapıştırma işlemi değil; altın gibi değerli bir malzeme kullanılmış. Bu, "yara izlerinin" değerli olduğu, onarım sürecinin kişiye değer kattığı anlamına gelirmiş. Kırık çizgiler, vazonun zayıf noktaları değil, en güçlü ve en güzel yanları haline gelir olmuş.

“Hayat ve güzellik kusursuz ve statik değil, kusurlu ve geçicidir.” kabulu hasıl olmuş. Bu nedenle, kırık bir vazo, "Wabi-Sabi" denen, kusuru ve geçiciliği kucaklayan bir başka felsefi akımın da somut bir ifadesi olmaya başlamış.

Kırılma, bir nesnenin sonu değil, onun hikâyesinin bir parçası ve bu hikâye onu daha değerli kılar olmuş. Kusurlar ve hasarlar, bir utancın işareti olarak görülmez; aksine dayanıklılığın, onarımın ve dönüşümün bir kanıtı olarak kutlanır olmuş.Hatta bu dönüşüm bir "zafer" olarak tanımlanacak kadar ileri götürülmüş..Bir Kintsugi parçası, orijinal halinden daha değerli kabul edilir olmuş. Onun kusurları, artık gücünün kaynağı olarak kabul edilmiş!..

Sonuç olarak Kintsugi, kusursuzluğun peşinde koşmaktan vazgeçip kırılganlığımızı ve dayanıklılığımızı kucaklayan, daha derin ve anlamlı bir güzellik anlayışı vaat eder olmuş. Bize, en çok kırıldığımız yerlerde en çok parladığımızı hatırlatır duruma gelmiş..

Gelelim bizim kültürümüzdeki bakış açısına...

Bizdeki hakim anlayış, "Kırılan vazo, gönül eski haline asla dönemez." şeklinde devam etmiş. Bu, bir sonuç ve trajedi olmuş.Bizdeki bakış, kırılmayı onarılamaz bir "kusur" olarak görür olmuş.."Kırılan gönül" benzetmesi de buradan gelmiş; gönül bir kez kırıldı mı, eski haline dönemez, aradaki güven ve saflık bir daha yakalanamaz!.denmiş. Bu bakış açısı, mükemmeliyetçi, statik ve idealist bir temele dayandırılmış.Vazo, kırılmadan önceki "kusursuz" halinin tekrarına asla ulaşamaz denilmiş.Ulaşsa bile artık eskisi gibi değildir; kırılmış, bütünlüğünden ayrılmıştır. Kırılan vazo, her zaman için geri dönüşü olmayan bir kaybı ve telafisi imkânsız bir kusuru simgelemiş..

Şimdi hani derler ya ; “tarafını seç!..” diye..Biz yıllardan beri süregelen kodlarımıza göre mi davranalım yoksa küçük değişiklikler yapıp bakış penceremizi mi değiştirelim?..

Karar bizim!..

Amel Defteri/Dursun Akbalık

07 Eylül 2025 3-4 dakika 66 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)