Kurtuluşun Felsefesi 3

İstiklal Savaşı Öncesi Esnası Ve Sonrası Durumlara Kısa Bir Bakış 3

Şiirdeki, şiir boyunca süren, ironiyi görmezden gelip, şiire değin eleştiri konuyu, din ve cami eksenine çekiştirip, insanlar düşüncesinde hassas olanın konumuna oturtulmaktadır. Bu türden haller, bu tür çalışmayı, ziyan okumaktır. Kendi kendimizi paralize etmenin, uyuşturulmanın, inandırılmışlığımızla yüzleşip, kendimizden ürkmektir.

İçerik şiir çalışmanın işlenişinde, bu tür hassaslığı hedef alan konu hiç yoktu. Hiç söz konusu da olmadı. Düşünmedim bile. Ama bu vesile ile ben de bu konudaki fikrimi belirteyim. Çünkü bu türcü sığ anlamalar, ileride karşı devrim olacak bir yanılsamaca olmaktadırlar!

Siz eğer bu türden din cemaat söyleyiş eksenli bakışlarlan, özgürlüğümüzü ve kurulan cumhuriyetimizi ve dahi bağımsızlığımızın felsefesini; kendi gayesi kendinde odaklı nesnel bir eksenleşme olaraktan göremezseniz yanılırsınız. Yani Kurtuluş savaşını siz, rotasız ve direksiyonsuz bir süreç gibi görürsünüz. Direksiyonsuz süreci bir araba gibi düşünürsek; arabanın tekeri, aksı, şaftı, rotilleri vesairesi taşıtı bir yere doğru götürürdü. Ama nereye giderdi?

Sonuçta arabanın işleyişi için uygunsuz olacağı bir yere doğru araba, dereye giderdi. Ya da, ileride; kitlelerin gayesi olacak yoldan, çıkardı. Hedefsiz bir sürükleniş olurdu. Direnişlerin; vatan vaazlarının; komutanların tutumlarının; böylesi rotasızlıkla, kontrolsüzlükle, her kafadan bir sesle; bir hareketin gideceği hiçbir yer yoktur.

Görülmektedir ki bu tür, din iman eksenli, dünyayı tek tip at gözlüğü ile gören bilinçsiz söylemldirler. Bu tür eylemlerin, bir kendilik olacaklı çekimleşme alanı olmadığını söylemektir. İkinci olaraktan da, bu tür eylemler odak eksenli olsalar bile, kendi amacını ve gayesini taşıyamayacak bir keşmekeş olurdu. Gibibisinden anlamalar çıkarmak olasıdır.

Böylesine rotasız hareketler, fevri ve akim kalmaya mahkûmdu. Hareketin yönetimsiz işlemesi, bu gibi örgüleşmede, kendiliğinden hiç bir işe yaramazdı. Ancak böylesi bir girişme, kurucu iradenin konuya yoğunlaşıp özekleşmesiyledir ki, süreç belirgin olacaktır. İleride bu kurucu iradenin ortaya çıkışına değinilecek.

Sevgili Gazi'nin hareketi, bir karar kılıştır. Ve yönlendirir, oluştur. Yani açıkça rotadır. Diğer unsurlar bu hareketin izleğinde, rota ile uyumlaşmış, görevsel yüklenimdirler. Diğer unsurlardan kastımız halktır, ordudur, camidir ve din iman hitaplı söylemler ve diğer fevri direniş örgütleridir. Ve donanımsal finansör olurluklardır. Bunlar işin organizesi gereği, yönetimle paylaşılan, uzlaşılı tedarikdirler.

Elbet, sayılan bu sosyal oluşumlar olmasa, süreç de hiç yaşanamazdı. Ama sürecin yol alırlığı, gayeye uygun malzemenin, amaç doğrultusunda kullanılması bağıntısı unutulur, görmezden gelinirse; elbette böyle bir kusurlu genelleyici uslamlamaya da, gidilirdi. Aksi halde, organik unsurlar, denetimsizken başıboşken, genelci amaçları olamaz ve fevridirler. Kendiliğindendir ve genel amaç doğrultusunda çalışamazlar. Bunlar ancak, direksiyonla, rota ile yönleşirler.

Tıpkı PC deki işlemci gibi, işlemci olmayınca, bilgisayar çalışmaz mı? Rahat çalışır, ama işlemlerin ve işin ne şekilde, nasıl, hangi sıra ile hangi zamanda, ortaya çıkacağı ve amaca uygun çalışacağı, hiç bir zaman mümkün olmazdı. Bir bilgisayar işlemcinin denetimi olmadığında da programlar, birden bire, aniden, belirmesi ile trafik kilitlenirdi. Akmayan bir yolda trafik polisi bir işe yaramazdı. Akan bir yolda trafik polisi olmadan kilitlenirdi. Yani işlemcinin bu işleri yapabilmesi için de, diğer bilgisayar donanımlarına (halka, maliyeye, orduya, cami örgütlerine) şüphesiz ki en tabiiden ihtiyacı vardı.

Cami hutbeleri de, genelin amacı doğrultusunda yol tutacak, işlemcinin (Mustafa Kemal hareketinin) yönlendirmesinin sonucunda bir görev alıştırlar. Ve kuvva oluşumu ile yararlı faydalı şekillenmiştirler. O gün iki rotalı, iki başlı idik. Birisi Anadolu yönetimi (İşlemcisi), diğeri payitaht İstanbul yönetimi olan (işlemcisi-direksiyonu) padişahtır.

Unutulmasın ki padişah (işlemci rotası da) camiye şunu da direktifle söyletti: 'kuvva hareketi, Moskof hareketiydi, bir dinsizlik hareketiydi." Padişah, şeyhülislam talimatlı denişlerlen ve " kuvvacı hareketi asice bir isyan göstertilerek,bu; ihanetçi eylemler kalkışmasıdır' dedirtilerek bu olumsuz düşünceyi halka yaydılar.

Sevgili Gazi'ye olacak teveccühü de böylece önleyen fikirleri lanse ettirdiler. İşte kimi camiler padişahın güdümünde iken, kimi sağduyulu cami yönetimleri de halk hareketinin yanında idi. İngiliz uçağı ile ve de şeyhülislam eli ile ihanet bildirileri dağıttırılmadı mı? Bu tür cami hareketinin de elbette genellenir ve ihanet içinde oldukları gibi bir söyleniş toptancılığı yapılabilir mi?

Elbette ki bu, akla ve gerçekliğe aykırı olurdu. Bu gibi olaylar cami hareketlerinin de, bir türden hareketler kapsamında, olmayacağının, caminin dahi tek bir odak ekseni estiremeyeceğinin açık ve net işaretidir. Bu türden, abartılan cami tutumcu anlayışları, ne çok büyükseyeceğiz; ne de çok küçümseyeceğiz. Sadece yolun kullanım araçlarından birisi olduğunu bileceğiz. İnançlı kitlenin büyük bir kısmının yeni oluşan yönetimle ve uyumla çalıştığının söylenmesi de, bir erdem ve gerekliliktir.

Burada unutulmaması gereken koca hareket cami mantık örgütlenmesine indirgenir mi? O zaman komuta kademesine ne gerek vardı? Cami bağımsızlığın felsefesinin içindedir. Aksi halde bağımsızlığın felsefesi cami ekseni içinde değildir. Bunu karıştırmamak gerekiyor.

Şimdi camiyi hangi ölçüye göre ele alacağız? Camilere değin Ankara'nın direktifi ile olan tutumu mu doğru? Yoksa İstanbul hareketine bağlı tutumu mu doğru? Hangi caminin çalışma azim ve tutumu ve hangi rota çabası, esas alınacak, genellenecek? İstanbul hareketinden yana oluşu mu? Yoksa Anadolu hareketinden yana oluşu mu? Bunu da, nesnel ve siyasal koşullar belirlerdi.

Bu iki hareketten hangisi; sürecin çevresel koşullarıylan ve hareketin iç koşullarına değin daha uygun ise, selekte edilecektir. Ve bu da gerçekleşmiştir. Ki Gazi hareketi oluşmuştur. Yani diğer tüm unsurlar Gazi hareketi odak eksen, koordine doğrultusunda çalıştılar ve bu eksekle, direktife edildiler, olay budur.

Sürecek

26 Ocak 2011 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Beyin olmadan refleki hareketlerle tutuşulan kavga ne hedefi doğru tespit eder, nede bedenin ve karşıdaki gücün ölçümünü yapıp doğru zamanda doğru yere doğru şekilde vurarak devre dışı kalmasını sağlar. Beyin olmadan ne düşünüş ne de duyusal tepkiler oluşmaz. Şartlı refleks davranışlar kurtuluşu değil köleliği sağlar. Anladığım budur Hocam. Mustafa Kemal ve arkadaşları doğru rotayı sağlayan beyin takımı ve halk beden ve inanç şartlı refleks. Şartlı refleksi kontrol altına almak gereklidir. Aksi taktirde sinirleri alınmış beyinsiz bir beden sadece kutsalına dokununca tepki verir hale gelir ki bunun adına kurtuluş denmez, olsa olsa bilinçsiz kölelik denilir.

    Sevgi ve saygımla Hocam...