Kuş Yeniği



"Unutursun..." demişti Abdurrahim Karakoç. Unutulmaz diye mühürleyerek değil mi? Öyledir işte, unutulmaz. Çocukluğunda kurduğun bir düş vardır unutulmaz, ilk görüp kalbini titreten özel/güzel unutulmaz, ne olmak isteyip de olamadığınız konular unutulmaz. Ve savaşır içinde daima o beyaz kurt ile kara kurt. Sen bu savaşı açık edemiyorsan sana da adam denmez, yiğit denmez. Kimi dalkavuklarda işte savunulmayacak ne varsa savunur. Hayat bu.

Gerçekleri görmek gerek, acizler bağırır çağırır, dilenir, yiğitler nara atar, kin yutanlar susar, gururu incitilenler küser, sürünün saldırdığı sürü hayvanı yaralanır, genç aslanlar kovar ihtiyar aslanı, timsahlar pusu atar ceylanlara, vatan için ölümden bahsedenler çoğunlukla kendi ölmez, belki de sevdim diyen sevmez, kırarım diyen kırmaz, bir kelamdan bin bir anlam çıkaran zihinde huzur bulunmaz.

Anlamaz daldan düşmeyen, bilemez saçına ak düşmeyen, karanlığın yalnızlığında boğulur hiç yalnız kalmayan bir sevdiğini/sevenini kaybedince.

Lakin olgun görünüp bayat olanlar, çürük olanlar da ayandır aslında.

Öyle güzel kızarmıştır ki o elma hem de en yüksek dalda, güneşe en yakın yerinde ağacın, hafifce boynunu bükmüş o ince dalın, ne merdiven ne de ağaca çıksan da alması çok çok zor olan o incecik daldaki elma. Hadi bakalım dersin tutunursun koca dallara atarsın kendini koca dalların arasına, bir ayağını birine, diğer ayağını diğer dala koyar, ellerinle, sırtınla, göğsünle, sürtüne sürtüne dalların arasından o elmaya doğru taşırsın kendini, yukarıya çıktıkça uzaklaştıkça yerden, dallar incelir, tutacak dal kalmaz, hesap kitap eder bir iple kendini bağlarsın yine sağlam olduğunu bildiğin birazcık kalın dallara, ayakkabının altı kaygansa olmaz, edebe aykırı iş tutmuş olursun ihtimal düşersin, kayarsın, uzanamazsın o elmaya, sen hiç botu olmayan komanda gördün mü dağda, lakin ağacın dili başkadır, elmanın çentiğinden anlarsın gevrek mi dallar, esnek mi, kimi erik dalına da benzer, kimi meşe ağacına da, evet işte ayakkabının altı kaydı, kavrayamadı bastığı yeri, biraz kaydın geriye, çıkar ayakkabıyı artık çorapla daha iyi kavrarsın dalları, başaracaksın o elmayı almayı ama canın da tatlı, bacakların titremeye başladı, kalbine korku düştü, belki 5 cm kaldı dokunmana elmaya, hadi gayret alacaksın, alamazsan, yanlış almaya çalışırsan ya elma düşecek yere ya da sen. 5 cm kaldıysa mesafe unutma ki elinle veya iki parmağında koparmak için o elmayı, bir 10 cm daha gerekecek sana en az. Gözlerini kapadın artık, dalların çekerini de zorladığının farkındasın, bacaklarındaki titremeyi azalt lütfen, yoksa dal kırılacak düşeceksin. Aldığın nefes bile fizik kuralları gereği hesaba girdi artık değişkenler değişti. Sıkıntıdan gözlerinden yaş bile geldi, neredeyse işeyeceksin altına korkudan, düşersen de ihtimal kırığın olacak. Değer mi bir elma için bu kadar sıkıntıya girmeye dostum.

Öyle güzel bir nefes verdin ki vücudun kendine geldi, lakin zihnin harap düştü çünkü iki parmağınla dokunup almak için düşsen, kırık kemiğin bile olmasını göze aldığın elmayı kuşlar yemiş, kuşlar tırtıklamış göremediğin yerden, daldan da ses gelmeye başladı, sakın nefes alma tekrar, dal kırılacak yoksa, kopar hadi elmayı, zihninle uğraşma, kuş yeniği olsa da o elmada, sen onu hakettin, birazcık daha oyalanırsan hem elmadan hem de sağlam bir kaç kemikten olacaksın. Ola ki düşsen; başının da, yeni gördüğün ve topraktan başını çıkarmış, çimenlerin arasında gizlenmiş taşa gelmesi olasılık dahilinde..

Şiştin işte sonunda, her şeyin son sınırındasın, al hadi, kopar elmayı.. Titretme o dalı, kan dolaşımını ayarla, bacaklarına söz geçir titreme, gerilme. Yoksa... Vazgeçemezsin...

Ne güzel de kokuyor o güzelim çimenler, yanından geçen arktaki suda da güzel bir soğukluk var, güzel bir ılıklık, uzanmışsın çimenlerin üstüne, başını da o taşa koymuşsun elmayı gördüğün dala bakıyorsun, yeşil, kırmızı, gri renklerin arasından gördüğün bulut beyazları, deryaların yansıttığı o masmavi gökyüzü, kulaklarına gelen kavak dallarının birbirine sürtünme sesi hafiften, kurbağaların şarkısı, köpek havlamaları uzaktan, çimenlerin içinden gelen küçük hışırtılar, elma dallarında gördüğün karıncalar diye düşünürken çekirgeler bile sana sesleniyor, arktaki eline birden bir şey dokunuverdi mi, yılan mıydı, neydi, istemsizce çektin kolunu, neden korkuverdin yine nedir bu duygu, ne de güzel terlemişsin elmayı almak için uğraşırken, oysa eline de değen küçük bir dal parçasıymış suda sürüklenip giden..

Ben de bilmiyorum dostum, bu güzelim elmayı hangi kuş bu hale getirdi, sanki başka elma yokmuş gibi gelmiş bu elmayı bulmuş, hangi kuş türüdür acaba bu gaga izlerinin sahibi.. Şimdi ne de çok istiyor değil mi zihnin, kalbin o kuş ile karşılıklı oturup konuşmayı, sana vermek istediği mesajı neydi o kuşun, Tanrı bir işaret mi göndermişti yoksa. Güzelce yıkadığın elmadan bir ısırık alsan mı, almasan mı yoksa, arktaki suya bırakıp gidişini mi izlesen, hangisi daha doğru olur, belki gelir o elmadan tat alan kuş onu görüp, sen de atlarsın üstüne yakalarsın kuşu, alırsın eline bakışırsınız birbirinizin gözlerine, sorarsın onu, belki de o odur, nereden bileceksin, belki dile gelir konuşur o da, senin cikcikleyip konuşamayacağın ortada.

Orda mısın yoksa sevgili kuş, kiraz ağaçlarından geliyor sesin, duydum seni, görsene şu elmayı elimde, bırak kirazları bu ayda kiraz mı kalır ağaçta.. Şimdi bir de kiraz ağacıyla yaşadığın o korku dolu anları hatırlatma sevdiğim.

Elma yanağına, kiraz dudağına, kuşlar gibi pırpır eden o kalbine selam olsun. Ne dal kırıldı, yere düştüm, kemiklerim kırıldı, ne elmasız, ne de kirazsız kaldım ama artık nasıl dokunduysan elime, o arkta parmağıma değiverip beni korkutan küçük dal parçası gibiyim, kuru dalın yüreği var sanki içimde, korkuyorum, suların gittiği yerde beni ne bekliyor olabilir senden başka...

25 Haziran 2021 5-6 dakika 187 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar