Mektup


Değerli Atam,

Bu sitem dolu mektubu yazmadan yapamayacağım. Hiç kusura bakma.

Yani şimdi sen tut çevrende ülkenin rantını yiyen; sadrazamlar, paşalar, senden yüksek rütbeli komutanlar, politikacılar, şeyhülislam, kadılar, ne bileyim ahalinin etraflarında fır döndüğü şeyhler, şıhlar, ulemalar, varlıklı zat-ı muhteremler, veliahtlar varken ve ülke işgal altındayken dahi devletlû padişahımız ve aynı zamanda yüce halifemiz bile bir şey yapmıyor, yapamıyor ya da yapmamayı seçiyor, şatafatlı sarayında sus pus oturuyorken, ülkenin ileri gelenleri mandaya / himayeye razı ama kimin boyunduruğu altına gireceğinin derdine düşmüşken kendi kendine olur olmaz fantastik hayaller kur, o hayallerin peşine düş... Sana mı kalmış canım hayallerine inanmak, peşine düşmek... Sonra tabi ki gıyabında idam kararı verirler adamın. Haklılar yani...

İyi tamam. Anladık. Hayal kurdun da amacını çaktırmadan Anadolu’ya geçmek de neyin nesi? Anadolu’ya geçip kelle koltukta şehir şehir gez, önce silah arkadaşlarını ve birliklerindeki yarı aç, yarı tok, ayakları çıplak askerleri, fakir fukara ahaliyi yanına al, casusluk filmlerini aratmayan yöntemlerle gizli gizli örgütlen, kongreler yap, tamimler yayınla, yoldaşlarınla kafa kafaya ver, planlar yap, tam bağımsızlık için milli benliği ve birliği oluştur, bu yolda kararlar alınmasında liderlik yap, Misak-ı Milliyi ortaya çıkart. Kadını, kızı, genci, yaşlısı, çocuğu ve bir avuç cephaneyle düşmana kafa tut. Bütün ulusu dayanışmaya çağırdığın Tekâlif-i Milliye emirlerini (ulusal vergi emirleri- elde avuçta kalan ne varsa bir kısmının ordu ile paylaşılmasının istendiği seferberlik emri.) yayınla, bütün halk neyi varsa paylaşsın. Gizli saklı silah sevkiyatları yapılsın, kurulan halk çeteleri düşmanı püskürtsün, cephe savaşlarında düşmanı vatan toprağımızı terk ettirecek zaferlere imza at, savaşın kazanılması için doğru komutanların, doğru cephelerde görev almasını sağla, destekle... Bir fiil BAŞKOMUTAN olarak savaş yönet...Düşmanın dize gerilmesinde liderlik yapıp barışı sağla... Seni esefle kınıyorum cidden... Ne gerek var canım bunlara? Sen de yani...

Bunlar da yetmezmiş gibi; halkı yokluğa, geri kalmışlığa mahkum edenleri, kendi saltanatı, hırsı ve kibri için insanları savaşlara sürükleyenleri, Anadolu halkının sefaletini görmeyenleri, eğitimsizliğini önemsemeyenleri, sağlık sorunlarını duymazdan gelenleri, azınlıklara imtiyazlar tanınırken, yüksek vergiler alarak fakir halkı sefalete düşüren, diğer taraftan kendisi ve yandaş/yalaka tebaasıyla hatta haremi ile zevk-i sefa içinde yaşayan, Mondros ile eli kolu bağlanan, Sevr ile lime lime paylaşılan ülke durumuna getirenleri, ülkenin çağın gerisinde kalmasına neden olanları, toprak kayıplarına sebep olanları, (dünyada birçok ülkeyi fetheden imparatorluğun son yılları savunma savaşlarında geçmiştir) savaşa, işgallere göz yumanları gönder. Çok yanlış yapmışsın çoookkk.

(Dolmabahçe sarayı 1842/1855 yılları arasında 5 milyon altına mal olmuş, inşaatından sonraki kullanımında yıllık 2 milyon altın gidere neden olmuştur. İmparatorluk 1876’da iflas etmiş, sonrasında Düyuni Umumiye devreye girmiştir. - Günümüzde yaşananlara bakınca tanıdık geliyor değil mi? -

Bugün Osmanlı torunuyuz diyenler bilmezler ki; Osmanlı hanedanlığında (evet ırk/millet değil, hanedanlık) valide olmuş kadınların 32 tanesi: Bizanslı, Rus, Bulgar, Sırp, Ermeni, Ukraynalı, Venedikli, Yunan, Fransız, Kornelyalı, Cenevizli, Gürcü, Arnavut, Roman gibi milletlere, Yahudi, Hristiyan gibi din ve Ortodoks gibi mezheplere mensuptu...)

Anladık. Düşmanın yok edilmesinde, vatanın kurtarılmasında ön saflarda yer aldın. İyi de sonra ne gerek vardı canım; devrimler yapıp, ülkenin çağa ayak uymasını sağlamaya... Halkı, ülkeyi kalkındırmaya... Bu millet özgürlük değil de kula kulluk etmek istiyor belki! Değil mi canım? Kafana göre işlere takılmışsın böyle... Çok gereksiz hareketler bunlar... Çookk...

Tamam. Anladık. Hep birlikte vatanı kurtardınız da sonra düşmanı karşınıza alıp: Kardeşim biz Osmanlıyız ve Osmanlı da dünya hakimidir, her yer bizim, Avrupa ve Balkanlarda, Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında Osmanlı’dan alınan bütün toprakları hemen boşaltın, dağılın çabuk, marş marş! Diye niye atar yapmadınız? Onlar da buyur ederlerdi... Şansını deneseydin bir kere... Olmadı bak...

Ya da: Kardeşim bundan sonra padişah da benim, halife de, imparatorda. Deseydin ya... Belki o zaman; ayyaş, Yahudi, mason, İngiliz ajanı, Sabetaycı, hain demezlerdi hem... Olamadın gitti bir imparator. Olsaydın ne güzel yaşardın. Harem falan, oh mis... Kafana milleti takmaz, gençleri görmez, kadın haklarını önemsemez, doğaya sırtını döner gül gibi geçinir giderdin hani. Allah bilir ya; ömrün de daha uzun olurdu belki... Tabii bu hasret dolu mektubu bir Türk ve bir Müslüman olarak yazabilir miydim o zaman bilemiyorum yani...

Hitler, Mussolini, Stalin, Salazar gibi diktatörlerin dünyaya kafa attığı, emirler, krallar, kraliçeler ve imparatorların kol gezdiği, hepsinin zevk-i sefa içinde yaşadığı, kendisi ve tebaasının çıkarı dışında kimseyi düşünmediği, hırsları, kana susamışlıkları, aç gözlülükleri ve emperyalist hevesleri için milyonlarca insanı savaşlarda ölüme sürükleyenlerin olduğu devirde sen tut zamanın ruhuna uyup kral ya da padişah falan OLMAK varken CUMHURİYETİ TERCİH ET... Akıl alır gibi değil... Cumhurbaşkanı oldun da başın göğe mi erdi?

Sen tut; harpten çıkmış, yokluk içindeki memlekette 1923’ten 1938’e kadar ki 15 yıllık siyaset (kalan) hayatın ve yöneticiliğin boyunca memleketin farklı yerlerinde o zamanın standartlarının üstünde, Sümerbank Nazilli Basma fabrikası gibi dünyada örnek alınan sosyal tesisleriyle birlikte onlarca fabrika, kurum ve kuruluşu aç, açtırt, açılması için talimat ver, destekle, teşvik et. Bunları yaparken bazılarının sermayesi para yerine narenciye, sebze ve meyveyle karşılansın. Uçak fabrikası kurulmasına ön ayak ol. Savaştan çıkmış yoksul bir ülkeden, uçak ihraç eden ülke ol.... Hatta İran’a uçak hediye et... Tren yolları yapılmasını sağla, yabancıların elindeki liman, demiryolu ve kuruluşlarını parasıyla satın alarak millileştir... Adamlar aile boyu ülke yönetmiş ama bunları düşünmemiş uygulamamış! Peki ya sen? Hiç gerek yokken nereden çıkartıyorsun bunları anlamıyorum...

Medeniyeti yerinde incelemek için başka ülkelere uzmanlar, heyetler gönder, raporlar yazdır, değerlendir, uygulat. Ya da başka ülkelerden mimar, sanatçı, uzman, bilim adamı, profesörler davet et... Arapça okuyup yazamayan halka; geliştirilmesine bir fiil katkıda bulunduğun alfabeyi öğretecek okullar aç, okuryazar oranının yükselmesini sağla (1903 te nüfus 19.929.168 okuryazar oranı; %5 ken 1923 yılında nüfus 12.516.308 okuryazar oranı; %11 dir. Aynı yıl kadın nüfus için bu oran % 3’tür.- 1935’de nüfus 16.158.018 okuryazar %15 olmuştur.) Yurt dışındaki üniversitelere bursla öğrenciler gönder, mühendisler, doktorlar yetiştirt, yeni yeni okullar, ziraat okulların açılmasını sağla... Yaptığın yeniliklerle ülkeyi dünyayla uyumlu hale getir. Böylece ticaret ve bilimde dünyaya ayak uydurulmasını sağla... Şimdi ne denir senin bu yaptığına bilemiyorum. Hiç hoş değil yani...

(10 Mayıs 1920 itibariyle ülkede 682’si harpler nedeniyle kapalı 3495 ilkokul, 17 öğretmen okulu, 37 ortaokul ve lise vardır. 1923 ’e gelindiğinde ise 4894 ilkokulda; 341941 öğrenci * orta öğretim veren 95 okulda; 7146 öğrenci ve 1314 öğretmen * fakülte ve yüksek okul 10 tane olup, 2957 öğrenci ve 316 öğretim üyesi bulunmaktadır* Atamız kurtuluşa daha 2 sene varken bir yandan da savaş sonrası eğitim seferberliği için çalışmalar yapar. 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde -sonraki yıllarda devamı gelecek olan- “I. Maarif Kongresi”ni toplar.)

Bütün yokluğa rağmen Balkan ülkelerinde yaşayan ve zor durumdaki 771.611 göçmen al (1923-1937 arası). Kullanılmayan arazileri tespit ettirip (aşiret düzenine rağmen), topraksız köylülere ve göçmenlere dağıt (1925-1938 arasında 246.431 aileye; tarla, bağ, bahçe kullanımına uygun toplam: 9.983,75 kilometrekare toprak dağıtılır - 1940-1944 yılları arasında ise 619 köyde 53.000 aileye 875 km2 toprak verilir). O yoksullukta zamanın parasıyla 200.611,00 Lira değerinde pulluk dağıt. O yoklukta ve yeniden yapılanma aşamasında fazlasıyla gelire ihtiyaç varken, (ve Osmanlı’nın borçlarını dahi üstlenmişken) Osmanlı’nın önemli geçim kaynaklarından, öte yandan çiftçinin, köylünün kamburu Aşar Vergisini KALDIR. Çiftçiyi yere göğe sığdırama... Tarih boyunca sömürülen çiftçiyi milletin efendisi ilan et. Tarım ve hayvancılıkta kendine yeter aşamasından ihracat yapar hale, hatta yeni yatırımların maliyetlerinin narenciyeyle karşılanacak boyuta gelinmesi için gerekli şartları sağla...

(Osmanlı döneminde 1888-1920 arasında köylüye verilen kredi 22 milyon lira iken, Cumhuriyet döneminin 1923-1933 arasında 121 milyon Liradır)

Din öğretilerini kendince ve kendi için yorumlayanların Allah’ın adı kullanarak insanları sömürmesini, yani senin tabirinle SOFTA SINIFININ DİN SİMSARLIĞI yapmasını engelleyecek düzenlemelere imza at. (Aslına bakarsan bütün mesele burada: Bugün sana dil uzatanların esas karın ağrısı, geliştirdiğin alfabe ve kurduğun laiklik sistemiyle halkın gözünün açılmasını sağladın, adamaların düzenini, çarkını bozdun. Bu yüzden duyuluyorlar bunca kin ve nefreti...) Halkı, ümmet ve kula kul olmaktan kurtar, birey ve vatandaş yap. Seçme ve seçilme hakkı sağla... Kadınlara özgürlük getir, Medeni Kanununu kopyaladığımız İsviçre’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1971 de verilmişken Türkiye’de kadınlar 1930’da seçme hakkını kullanmaya başlasın... Sen tut kadınların da insan olduklarını hatırlat, Türk Kadınlar Birliğinin kurulmasını talimatlandır. (Senin kurduğun ülkede kadınlar başbakan, meclis başkanı, parti genel başkanı, milletvekili, asker, pilot, hakim doktor, öğretmen, polis oldu - minnettar olacaklarına aralarında sana kin güdenler var).

Özetle; ülke ve halk için sadece fikir üret ve hayata geçirilmesini sağla... Üretime özendir, teşvik et... Örnek olsun diye; başta bataklıktan Atatürk Orman Çiftliği gibi bereketli alanlar ortaya çıkart (hoş o da yok sayılır ya artık). Bunların yapılmasına ön ayak ol, projeler geliştir, cebinden para ver... Görev ve denetleme için yaptığın gezilerinde yanındakilerinki dahil bütün masrafları ve hatta tertiplediğin yemeklerin masraflarını, orada görev yapanların maaşları dahil hepsini cebinden karşıla... Hatay konusunda hasta halinle - tüm uyarılara rağmen, kendi sonunu hızlandıracağını bile bile- dünyaya gözdağı vermek için yollara düş, amacına ulaş. Kabul edilebilir gibi değil. Başka işin yok muydu senin Allah aşkına...

(Bunca savaşa, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde görev yapmana, gönüllü olarak Trablusgarp’a gitmene, burada bombaların yıktığı binalardan yayılan kireç tozları nedeniyle gözünde hasar olmasına, defalarca ölümle karşı karşıya kalmana, hatta çocuk yaşlarından beri geçirdiğin onlarca hastalığa ve yaralanmaya, günlerce hasta yatmana yani bunca karmaşaya rağmen, o kadar yoğunluğun ve yorgunluğun arasında binlerce kitap oku, kısa ömründe biri geometri olmak üzerine 13 tane kitap yaz - o koca kitap Nutuk’u belge ve tarihleriyle gün gün ne ara derledin yazdırdın, o günlerin geleceğini biliyor muydun da notlar aldın, telgrafına varana kadar her belgeyi sakladın aklım almıyor- Diğer yandan mücadelen boyunca arkadaşlarınla birlikte 3 tane gazete çıkart (1918 Minber - 1919 İrade-i Milliye - 1920 Hakimiyet-i Milliye)... Ne gereksiz şeylere zaman harcamasın böyle...

Günde bir kaç saat uykuyla çalış. Bunca yorgunluğu gidermek, rahatlamak için masa kurdurt, rakı iç, müzik dinle, ara sıra zeybek oyna, vals yap... Bugün laf olsun (ki o masalara bilim insanları, bürokratlar, sanatçılar, siyasetçiler, gazeteciler, ilahiyatçılar, akademisyenler, davet edilir, ülke meseleleri konuşulur, fikir alış verişinde bulunulur, sonrasında alkol alınırdı. Ki o da makul ölçülerde. Sohbetlerde ortaya atılan fikirlerin uygun bulunanlarının uygulanması için ilk fırsatta gereken yapılırdı. Bu sofralarda taşkınlık, hadsizlik yapan, sarhoş olan usulünce masadan kaldırılır veya münasip bir şekilde, kimseyi rencide etmeden Atatürk masayı terk ederdi).

Bunların haricinde; sık sık yanına çağırdığın özel hafızın (Hafız Yaşar Okur- Atatürk’ün emriyle Yasin-i Şerif’i camide Arapça ve Türkçe meali ile okuyan ilk kişidir - Atatürk’le 15 Yıl Dini Hatıralar isimli kitabı vardır) olduğunu, Onun ve dönemin önemli hafızalarının (başta Saadettin Kaynak) ağzından ara sıra Kur’an ve ilahi (özellikle Ramazan’da) dinlediğini, dini konularda sohbetler ettiğini, bu konuda bilgili olduğu bilinen kişilerin bile seni hayranlıkla dinlediğini, annene MOLLA ZÜBEYDE diye hitap edildiğini, çocukluğunda hatim indirdiğini, hu çekerek zikir yaptığını kimse bilmesin. Hatta bilinmemesi için mücadele edilsin, gizlensin... Hepsi senden ötürü... Nasıl korkuttuysan artık bunca insanı... Hiç yakışık alıyor mu bu hareketler sana...

-1932 yılında Kadir gecesi okunan mevlit, Atatürk’ün emriyle Ayasofya’da gerçekleştirilmiş ve radyodan yayınlamıştır. Bu mevlit İslam aleminde radyodan yayınlanan ilk mevlit olmuştur.
-- Ramazanlarda içmez ve şehitler için mukabele okutur, hatim indirtirdi. Bunu da kimseye belli ettirmeden, meydanlar da eline Kur’an almadan (!), camilerde siyaset yapmadan, gerçekleştirirdi -
--- Kur’an’ı Türkçeye çevirtti, hadisleri tercüme ettirdi, hutbeleri Türkçeleştirdi ki halk neye inandığını anlayabilsin...
---- Atatürk, Saadettin Kaynak’ı çağırarak ordu komutanlarına Kuran’da geçen savaş, ordu, savunma gibi konularla ilgili ayetleri anlatmasını ister. S. Kaynak, Kuranı Kerim’de yer alan savaşa, orduya, savunmaya yönelik ayetleri tefsir eder. Ardından Atatürk, ‘Kuran’da bizim bu konularda bilmediğimiz ne çok şey var” demiştir.

Savaştan çıkmışsın hazine tam takır, hammaddeden araç gerece kadar ne lazımsa çoğu yok. Genç nüfus yok denecek kadar az, eğitimli ve kalifiye insan yok (1903 nüfus: 19.929.168 kişi- 1923 nüfus: 12.516.308 kişi). Çoğu ya şehit ya gazi. Ama olsun Osmanlıyız ya biz... Lozan’a bile gerek yoktu: "Biz Osmanlıyız" deseydin yeterdi. Atam sen de yani... Toprakların hepsini geri almak varken Misak-ı Milli sınırlarıyla yetin. Nasıl yaparsın canım bunları... Hiç hoş değil...

Yeniden yapılanma için yüksek harcamalara ve Aşar Vergisinin kaldırılmasına rağmen 1924-1938 mali yıllarında 9 kere cari fazlalık, 2 kere eşitlik sağlansın, 2 kere cari açık ver. 1924’te 15’i yabancılara ait 19 banka varken, çok değil 14 yıl içinde 1938’de banka sayısı; 9’u yabancılara ait olmak üzere 39’a yükselsin. Bankalarda mevduat 58 kat artsın, ulusal bankaların toplam mevduattaki payı %32’den %81’e çıkarken, yabancı bankaların payı %68’den %19’a düşsün... Lüzumsuz işler bunlar demekten kendimi alamıyorum.

Sen tut ölmeden önce kişisel varlığını, mirasını ülkeye ver... Yok daha neler...

Aslında tek cümle ile özetlersek; sen tut; EMPARYALİSTLERİN ve HAÇLILAR ’ın OYUNUNU BOZ, vatan toprağında ezanların susmasını engelle. DEVRİMLER yap... Değişik ırk kökenli, farklı dil ve inanışlara sahip insanların yurttaş olarak bir arada yaşayabileceği İBADETLERİNİ ÖZGÜRCE YAPABİLECEKLERİ, İSMİMİZLE, DİNİMİZLE MÜSLÜMAN VE TÜRK YENİ NESİLLERİN DOĞMASI VE İLELEBET VAR OLMASI İÇİN KOCAMAN BAĞIMSIZ BİR VATAN BIRAK. Sonra sana hain desinler, Yahudi, sabetaycı, mason, ayyaş İngiliz ajanı desinler... Bak buraya yine yazıyorum; millet özgürlük değil de kula kulluk etmek istiyor belki... Senin neyine canım vatan millet kurtarmak...

Seni put yapmadık, sana tapmadık, mezarına çaputlar bağlayıp adaklar adamadık. Seni peygamber efendimizle bir tutmadık. Allah’ın yeryüzündeki yansıması gibi abuk sabuk sözler söylemedik. Eminim karısını boşayıp seninle evlenmek isteyen erkek (!) bilim adamı (!) profesörler de olmamıştır çevrende. (şimdi böyle tipler de var. Bir de senin yokluğundan cesaretle; erkek - kız - çocuk demeden sübyanları bile tecavüz/taciz eden hocalar, imamlar, vakıflar türedi)

(En vahimi ne biliyor musun Atam; onlarca ülkede adını taşıyan caddeler, anıtlar varken, bir çok ülkede ders konusu olarak senden bahsedilirken, muharebe taktiklerin bir çok ülkenin harp akademilerinde ders olarak anlatılırken, Körfez Savaşı’nda Amerikan generaller senin bu taktiklerini çağın teknolojik silahları ve tanklarıyla uygularken, hakkında belki de binlerce kitap yazılmış ve yazılmaya devam ederken, yani dünya hala senden vaz geçmemişken ülkemizde sana düşman onlarca insan var. Ve maalesef; tecavüze, yolsuzluğa, hainliğe, ihanete, ülke toprağının kaybedilmesine göz yuman, alkış tutan, destekleyen büyük bir kitle yaratıldı bu ülkede. Bu ülkede; çocuk tecavüzcüleriyle yönetici sıfatlı bazı zatların kol kola gezdiği, kurduğun orduyu teröristlerin şahitliğinde savuranların kahraman ilan edildiği, teröristlerle masaya oturulduğu günler gördük. Bu ülkede (tıpkı ağlayarak okuduğun GENÇLİĞE HİTABE ’ndeki gibi); yönetenlerin el ele, kol kola teşkilatlandıkları bazı insanların (?) ordu ve bütün kurumları ele geçirip bizim ordumuzun silahlarıyla ihtilal yapma cesareti bulmalarına şahit olduk. Senin kurduğun bu ülkede denize döktüğün Yunan’ın senden intikam alırcasına Ege’deki adalarımızı sessiz ve silahsız işgal etmesine seyirci kalınırken senin yolunda yürüyenlerin hain ilan edildiği günler yaşadık/yaşıyoruz. YURTTA SULH CİHANDA SULH düsturundan, sıfır komşu, olabildiğince çok düşmana geçtik. Kurumlardan T.C. ibaresinin kaldırıldığına kahrettik. Türküm demenin sakıncalı olduğu anlar oldu bu ülkede. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR düsturun sadece tabela olarak duruyor artık adalet SARAYLARINDA(!). Adına güzel başlıklar koydukları içi boş yasalarla vatan darma duman edilirken, bilmem ne yasasının 2/B maddesinden cesaret alarak ormanların rant için yakılıp binaların dikilmesine ağlıyor ve her şeyin normale döneceği günleri bekliyoruz ama sadece bekliyoruz...)

Biz ülkemiz, milletimiz ve dünya barışı için Allah’ın bir lütfu sayarız seni. Bizlere; kula kul olmamayı, bize biz olmayı, fert olmayı, adil olmayı, birlikte var olmayı, hak yememeyi, kibrin esiri olmamayı, insanı, medeniyeti ve ülkeyi sevmeyi öğrettin. Seni sık sık anar, yad eder, en fazla İstiklal Marşımızın eşliğinde ve kalbimizdeki hayalinin önünde saygı nöbeti tutarız. Bir de her zaman seni yaşatırız içimizde. Ama maalesef sadece bunu yapıyoruz. Hepsi bu kadar. Bireysel olarak senin gösterdiğin yolda yürüyor ama nedense bir araya gelip bunu dev bir dalgaya çeviremiyoruz… Bu nedenle sana karşı üzgün ve mahcubum.

Damarlarımızdaki O ASİL KANın verdiği KUDRETle, AKLIMIZ HÜR, VİCDANIMIZ HÜR bir şekilde eserinle ve seninleyiz...

En derin saygı, sevgi ve hasretlerimle...

Uğur / Erkan Cem Arslan

Kaynakça:

**Atatürk'ün Samsun'a gönderilişinde sarayın desteği yalanı
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/milli-mucadeleyi-sarata-mal-edenlere-uc-resmi-belge-5847345/

** OSMANLI’NIN İFLASI-DÜYUNİ UMUMİYE: m./groups/1713012572338155?view=permalink&id=1945143445791732

** DOLMABAHÇE SARAYI VE OSMANLI’NIN İFLASI: tarihinizinde.com/dolmabahce-sarayi-ve-osmanli-maliyesinin-iflası/

** ATATÜRK’ÜN SOY AĞACI:
www.google.com.tr/amp/www.hurriyet.com.tr/amp/ataturk-un-soyagaci-85-yil-sonra-yayimlandi-12833636

** ATATÜRK’ÜN CENAZE NAMAZI: www.google.com.tr/amp/www.hurriyet.com.tr/amp/ataturkun-cenaze-namazi-39047012

** ZÜBEYDE HANIM KİMDİR? CENAZESİ:
www.google.com.tr/amp/www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/anaturk-1849759/amp/

** ATATÜRK’ÜN DİN AŞKI (books.google.com.tr/books?id=O_skDwAAQBAJ&pg=PA9&lpg=PA9&dq=yeni+hutbelerim+ataturk&source=bl&ots=dpgIKo5dcm&sig=GnjEPJSodlWx3j4G9-_6E26qJ5A&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwjH5vTu--3VAhXLBZoKHYMpDBc4ChDoAQgjMAM#v

https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/ugur-dundar/not-defterindeki-ataturk-6606449/


30 Ağustos 2021 17-18 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (2)
  • 2 yıl önce

    Merhaba Uğur Bey, iyi ki, varsınız ve sayıları çok az olan sizin gibi değerler var ülkemde. Sinan Meydan hemşehrim yazılarınızı okusa parmak ısırır. Fazla uzatıp zamanınızı almak istemem. İçtenliğime inandığınızı hissediyorum. Bu düzeyli denemeniz ikinci ve son dört yıllık okullarımızda tarih dersi olarak okutulsa gecek adına ilmi hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar yetiştirmede başarı sağlanır. Tam bağımsız ülke olma adına yol kat edilmiş olur. Emeğe ve sanata saygımla selam ve sevgiler.