Muaşeret
Hayatın karmaşık dokusunda, insan ilişkileri bir ayna gibi durur önümüzde. O aynada gördüğümüz yansıma, yalnızca kendi suretimiz değil, aynı zamanda ilahi bir muamelenin habercisidir. "İnsanlara nasıl muamele ettiysen, Allah’ımız da sana öyle muamele edecek," der bir hikmetli söz. Bu, basit bir nasihat değil, evrenin temel bir yasasıdır; bir nevi manevi yankı. Kusur örtenin kusuru örtülecek, affeden affedilecek. Peki ya biriktirip tüm kusurları bir anda bir insana yükleyenler? Onlara bile rahmet nazarıyla bakılacak, çünkü imtihanın özü, kul ile Allah arasındadır. Sana nasıl davransın istiyorsan, muaşeret içinde olduğun insanlara sen de öyle davran. Bu, hayatın en derin sırrıdır: Kendi kaderimizi, başkalarına ettiğimiz muameleyle dokuruz.
Düşünün ki, bir bahçede yürürsünüz. Etrafınız çiçeklerle dolu, ama dikenler de var. Bir diken battığında, acısını hissedersiniz; lakin o dikeni koparıp atmak yerine, onu nazikçe örterseniz, bahçe size daha yumuşak bir yol sunar. İnsan ilişkileri de böyledir. Her insan, kusurlarıyla bir çiçek bahçesidir. Kimisi rengarenk açar, kimisi soluk kalır; ama hepsinin kökünde aynı toprak vardır: Yaratılışın hamuru. Kusur örtmek, o bahçeyi sulamaktır. Affetmek ise, yeni filizlere yer açmaktır. Edebiyatın büyük ustalarından Tolstoy, Savaş ve Barışında der ki, insan ruhu affetmeyle yücelir. Affetmeyen, kendi zincirlerini ağırlaştırır. İşte bu noktada, ilahi muamele devreye girer. Sen kusur örttükçe, gök kubbe senin kusurlarını örter. Sen affettikçe, affın kapıları sana açılır.
Ama ya biriktirenler? O gizli defter tutanlar, her hatayı not edip, bir fırtınada hepsini birden boşaltanlar? Onlar da rahmetten mahrum kalmaz, çünkü imtihan kul ile Allah arasındadır. Belki de en zor sınav budur: Sabırla biriktirmek, sonra patlamak. Lakin bu patlamada bile bir hikmet gizlidir. Edebiyat tarihinde, Dostoyevski'nin Suç ve Cezasındaki Raskolnikov gibi, kusurları biriktirip yükleyenler, sonunda kendi yüklerinin altında ezilirler. Ama rahmet, o ezilişte bile vardır. Zira Allah, kusurları yükleyeni bile affeder, yeter ki kul, o yükü fark etsin. Bu, insan olmanın trajik güzelliğidir: Hata yapmak, ama hatadan dönmek.
Muaşeret, yani sosyal etkileşim, bu imtihanın sahnesidir. Günlük hayatta, bir komşuya gülümsemek, bir dostun hatasını görmezden gelmek, bir düşmana bile merhamet etmek... Bunlar, küçük gibi görünen ama büyük kapılar açan eylemlerdir. Sen nasıl davranırsan, ilahi muamele de öyle olur. Bu, bir nevi manevi ekonomi: Ne verirsen, onu kat kat alırsın. Türk edebiyatının derin sesi Yunus Emre, "Yaratılanı sev, Yaratan'dan ötürü" der. İşte bu sevgi, kusur örtmenin anahtarıdır. Affetmenin ışığıdır.
Sonuçta, imtihanın özeti budur: Kendine yapılmasını istediğin muameleyi, başkalarına yap. Kusur ört, affet, biriktirme. Zira hayat bir aynadır ve o aynada gördüğün, senin eserindir. Rahmet nazarıyla bakılan bir dünyada, her kulun payı vardır. Yeter ki, o nazarı hak edelim. Vesselam...