Nasıl Yaşar Nasıl Ölürüz 14

Kimi organların iflası ve ölümü esnasında eğer öyleyse kimi doku organ ve hücrelerin geç ölmesi kapsamında geç ölenlerin içinde beyin de vardır. Ölenler karşısında dakikalar ve saat ölçeği ile beyin kısa bir süre sağ kalacaktı. Bedene ya da entegrasyona ait vücudun parçalı ölümü söz konusuydu.

Ölümler karşısında kısa süre sağ kalan beyin, ölüm anını yaşamadığı halde yaşıyor gibi olacaktır. İlki beyin fiili ölmemekle ölümü yaşamış olmayacak. İkincisi ölümlerle beyinin arasındaki bağlantı kesilecekti. Bedene ait durumların tümü arızaya maruz kalacağından, beyin kör ve sağır olarak felç şekilde sağ kalacaktır. Bu durumda beynin yaşadıkları, çevresi ile kopan bağ nedenle, yaşananlardı.

Bu an içinde beyin artık organın ve organların beyni değildir. Olası çalışan yerden gelen veriyi değerlendiremez bile. Beyin vücudun sağlığı içinde bir entegrasyonun ilişkin ligiydi. Beyin bu ilişkindik içinde beyindi.

Bağıntıları ölmüş ve süratle ölmekte olanlarla ilişkisi kopan, besleneme yapamayan, oksijeni taşınmayan yapı ölen doku ve organlarla kesilen bağıntı ve geri bildirişim eksikliği nedeniyle beyin, adeta işlevsiz felçti.

Yani organizmaya, sisteme ait ölümün içindeki çöküş karşısında henüz son bulmamış durum olmakla kalan yığın yaşam değildi. Hala canlılığı olan yığın içindeki beyin de beyin değildir. Ölü hücre içinde kısa bir süre canlı kalan mitokondri de sizdeki ya da entegrasyon içindeki mitokondri değildir vs.

İnsanlığın ya da hayatın ölümle var oluşundan beri insanın gözlemlediği ölüm, insanın kendi ölümü değildi. Ya da o ölüm kişinin kendi üzerinde gerçekleşen bir ölüm değildi.

Ama kişilerin ölüm gibi bir gözlemsel bir duruma başkası üzerinde tanık olma, gerçekleşmesi karşısında kişi, ölenle birlikte kendi canına siniştir. Kaygı, korku, bilinmezlik gibi duygularla kıvranır.

Deneysel olamayan gözleminden ötürü kişinin kontrollü bilgisi değil birçok ön yargısı vardı. İşte bu önyargıları veren durum insanı derinden etkileyen kaygı hali ile gözlemini yaptığı ölümdü. Kişilerin bu önyargılarını sanal şekilde giydirip donatması gibi diğer bir sanı, kanı gibi önyargıları oluşan kaynaklar da dinlerdi.

İnsanın hiç yaşamadığı, gözlemlerden edindiği kaygı sal hislerini güden ölüm duygusu üzerine insan bir de edebiyat dilinin mecazlarını kullanmak şartıyla; "her can ölümü tadacaktır" diyen edebi dilini açığa vuracaktı.

Sadece merakı ve kaygısı üzerinde kendisini kontrol edici veya kendisini kontrol ettirici böylesine bir "alan açmayı" sırf bu gözleme dayalı kaygısı ve merakı yüzünden bu edebi söylemli duyguyu göze almıştı.

Böylece amigdalanın da bu önyargıya verdiği yaşamı savunma pisisi olan kendi kendisine söylemi içinde katkıyı oluşan yatıştırıcı ile ve yine kişiler işleyen sistemin suç ceza hukukuna uygun mantık çıkarımına göre kendi öte dünya kurgularını söyleşmişti!

İnsan ölümü hiç canlı kanlı bilinçle yaşamadığı halde, ölümü yaşadığında da canlı kanlı duyumla olmayıp tıpkı doğumunda olduğu gibi hiç hatırlar olmayacaktı. Sanı kanı duyum imajı içine sadece söylemden ibaret olan hiç bilmediği ölüm ötesi üzerine yapılan anlatılar kişilerin çıvlayan beyinin yatıştırıcısı olmuştu.

İmaj hiçbir zaman sistemin kendisini ve sistem ilişkilerini verir değildi. Sistemler geri bağlanım yasası ile bu imaja göre inşa olurken, inşaya ilişkilenir. Değilse şeyler sadece imaj içindeyken imaj ilişkileniş değildir.

Yani imaj ilişkin olanla, ilişkin bağıntıları kapsamaz. İlişkin olacakların neye ne sıraya göre nasıl olacağının bir diyagramıdır. Ölüm bu diyagram içinde sanki ilişkindik imiş gibi bizlere seslenişlerle sanal olanı görülme olandan imaj olarak yaşatılır.

İnsan doğumu yaşamıştı. Ama doğum esnasını ve doğum öncesini hiç anımsamıyordu. Ve insan, doğum öncesini de ölümü merek ettiği kadar kurguları olan söylemleriyle hiç merak etmiyordu. Nedendi acaba?

Ama aynı insan şimdi de tersine bir durumla; yaşadığı süre içinde hiç ölmediği halde, hiç yaşamadığı, bilişsel olarak hiç tatmadığı ölümü, duygu olarak hayal olarak imgelerle hem yaşıyordu. Hem merak ediyordu. Hem de öylesine ki, ölesiye merak ediyordu!

Hayat Nasıl Var

Çevre her zaman uzun ya da kısa erimli süreleriyle "kendi olanla kendi olamayan belirenle yoğunlaşması" içinde, artan yoğunlaşma yanında da azalan yoğunlaşmaya doğru; azalan yoğunlaşmanın ters yandan artan yoğunlaşmaya doğru oluşan süreçleriyle kesikli sürekli oluyordu.

Azalanı artırma, artanı azaltma yönündeki etki tepki bir doğa yasasıdır. Bu bazen doğru orantı bazen de ters orantıyla gerçekleşirdir. Azalanı artırma yönde, artanı da azaltma yönünde olan eylemin siyaset söylem karşılığı mağdurdan yana olmaktır. Diyalektikteki karşılığı değişme dönüşmenin kesikli sürekliliği içinde, o şeyin sürdürülebilir olmasıdır

Yani çevre kendi değişmelerini içermekle; çevre içi olayların da her an uzun ve kısa erimli durumla etki koyanına karşı tepki veren değişmenin çevre sel (evrim sel) mekanizmalarını da içermektedir.

Her etki her zaman bir tepki olmadığı gibi her tepki de her zaman cevap olamıyordu. Bu nedenledir ki geçmişte geçmişin dış etkilerine karşı kendi cevabını yanlış tepkilerle ortaya koyan değişmeleri ile çıkmaz sokağa giren hayat, geçmişin biyolojik enkazı üzerinde başarısı seçilenlerleydi.

Bir cevap (yanıt-dönüt) diyalektikti olmak zorundadır. Değişenle değişim yönünde değişmek, değişeni zıt yönle durdurmaktı. Diyalektikti olanların seçilime tabi olmasıyla birlikte, seçilemeyenler ortamda eleniyordu.

Elenenler her kesinde bize göre olumlu olanlar olmadığı gibi olumsuz olanların da seçilmesi olasıydı. Örneğimizi sayısal dil ile söyleyelim. Bir çevresel etkiye karşı bir canlı içselinde birçok biyo-kimyasal karşılıklarla birçok parça eylemler dizisi oluşur.

Bu içsel eylem dizileri en sonda dıştaki mekanik aşamayla ortaya konur. Bu birçok parçalı eylemler dizisi olan tepkisel bütünlüğüne, yine birçok parçalı sayı dizisi ilişkilerinden oluşan bir sayı dizisi ile bu mekanik tepkiyi analım.

Bu örnek fizik kimya tepkilerini anlamaya yabancı olan okurlar için iyi bir örnek olacaktır. Bir etkiye karşı oluşan biyo-kimyasal, fiziksel ve mekanik tepkiye biz, beş tepkisi diyelim. Beş tepkisi demekle biz o etkinin karşılık olgu ve olayları ile o olgu ve olayları ortaya koyan biyo-kimyasal, fizik sel parça dizileri seçmiş olalım.

Biz, bize beşi veren birçok sayı dizisi olmakla beş rakamı içlemindeki her bir sayı grubu eylemleriyle, içimizdeki bu sayı dizilerine karşılık gelecek biyo-kimyasal sayı dizilerini anlamaya çalışacağız. Sayı dizilerinin beşi vermesi gibi biyo-kimyasal dizilerdeki biyo kimyasal dizilmeli sayılar da dıştaki mekanik ve fiziki biçimli eylemimizin oluşmasını anlayacağız.

Ve bu sayı dizilerinin beşi oluşturması gibi biyo kimyasal dizilerin de dıştaki evrimsel, yönelim sel eylemlerimize ve fiziğimize denk gelecektir.

Şimdi beş tepkisini, ya da evrimsel gelişmesini beş sayısı içinde görelim. Beş tepkisi seçilmekle beşi veren eylemlerin bütünlüğü; 4+1=5; 3+2=5; 2+2+1=5; 2+3=5; 1+4=5 1+1+1+2= 5; 1+1+3=5; 3+1+1=5 gibi türlü permütasyonu ve türlü kombinasyon olasılıklarıyla her biri bir hem parça tepkidirler hem de beş tepkisi gibi bütünsel olanı veren bir tepkidirler.

Diyelim bu gibi tepkisel bütünlüğün kendi içindeki ilişki düzeni 2+2+1=5 ve 2+1+2=5 ve 1+2+2=5' i veren kombinasyon ve permütasyon değişken ligi olan diziler, çevreye en iyi tepkiyi vermekle doğru cevaplar olsun.

Bir A türü 2+2+1=5 mekanik fiziksel ve biyo kimyasal tepkimelerle olan değişme ve dönüşmeleri verirken B türü de 2+1+2=5 dizilimle evrimsel gelişme ve tepkilerini verebiliyor olacaktır

Ama cevap 3+2=5; gibi olumlu dizilmeler olurken 4+1=5; 1+1+3=5 gibi birçok 5 bağıntısını veren diziler bütünlüğün olumsuzunu da zorunlu olarak bağırlarında taşırlar. Çok hücrelilikle ölümü bağırda taşımak gibi

Değişen çevreye karşı doğru cevaba ve akış yönüne göre oluşmayı 4+1 gibi dizi kombinasyonu bütünü yani 5'i verirler, ama değişen çevreye göre olan doğru tepkiyi vermezler. Yine 1+4 dizilim olan diğer birçok permütasyonlar 2+2+1 dizilimle olumlu akışın, durdurucusu olurlar. Firen etkisi olurlar. Direnç olurlar. Sürecin kendi üzerine kendi etkimesini oluşurlar.

Kendi olup, kendi kalmak isteyen bütünlük ya da entegrasyon veya karmaşıklık birçok parça kombinasyon ve permütasyon dizilmesi ve bunların girişme tepkilerini içerirler.

O anki çevre etkisine karşı 2+2+1=5 veya 2+3=5 gibi içinde en az bir tane 2 olmakla 5'i veren her bir kombinasyon ve permütasyon dizisi olan dizilimler doğru dizilimlerdir. Beşi veren 2'li diziler doğru tepkiyi verirler.

İyi anlama için burada şunu da vurgulayayım. 1+1+1+1+1=5 kombinasyonu simetriktir. Bu bir. İkincisi bir bütün parçalardan oluşur. Bizim de 5 gibi bir sayısal karşılığı veren bütünsel tepkimiz de birçok parçalı dizilimler içeriyor olmakla, eylemlerimiz birçok parçalı diziler sorasında bütünsel eylemimizi oluşuyordu.

Bu parça dizilimle bağıntıları veren dizilerden birisi 1+1+1+1+1=5 olmakla dizilimdeki bağıntının her biri, bir birimle ifade edilir. Bütünü oluşan beş birimdeki her bir "bir" birim, ayrı bir bağ enerjisi ile + diye bağlanmakla dört tane bağ enerjisi içerirler, tüketirler.

Oysa 2+3=5 olan bileşimli bağıntıda II+III=5 diyen dizlimde II tane "bir birim"; "(+ gibi) bir bağ enerjisiyle III tane bir birime bağlanır. Bu şu demek, 2+3 gibi beşi veren dizilim, sadece bir bağ enerjisi kullanır.

Bir birim bağ enerjili bağıntı veren dizilim nedenle 2+3=1+1+1+1+1 ile aynı bağıntıyı ve tepki cevap ile aynı özelliği oluşmazlar, Bunların hepsi beşi verir ama beşi veren her dizilimleri de aynı dizilim görmeyin lütfen.

Konumuza gelelim. Çevreye uygun tepkiyi verenler içinde bir tane 2'li bağıntısı olanlardı. Halbuki sayı dizileri içinde 2'li bağıntısı olmayan sayı dizileri bütünsel tepkiyi oluşsalar da her bir bağıntın sayı dizisi cevap diziler ya da birleşen doğru entegrasyonlar değildirler.

Beş sayısını yani beş tepkisini verip te içinde 2'li bağıntıyı içermeyen sayı dizilerinin çevrede bir karşılığı olmamakla sadece sesiz duran; enerji tüketen, 5'li kombinasyon içindeki karşılıksız cevap pakettiler. Ve enerji tüketmekle, çevreye uygun tepki olmamakla bunlar bütünlük içinin olumsuz yansımalı belirme ve birikmeleriydi.

Ne var ki yeni bir çevre değişmesin de bu kes 2+2+1 kombinasyonu âtıl kalıp ta eğer bu kes de 4+1 dizilimi uygun ve yeni bir cevap tepkiyi oluşursa bu; "olumsuz olanı olumluma" yasasıdır. Yani yeni etkiye karşı değişim zıt yönde de olumsuz durumlarla da olumlu olmakla, bazen zorunlu seçilimdirler.

Evrim olmasa hayat çıkmaz sokağa girerdi. Ozonu olmayan çevre içi dönemlerde suyun etkilerine göre tepkileriyle oluşan hayat ne karaya çıkabilirdi. Ne hava da uçabilirdi.

09 Eylül 2019 10-11 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar