Ne İlkbahar Ne Kış
"Zamanın donduğu, insanın kendini bir mevsimsizlikte bulduğu o sessiz hãl.."
*
Ne ilkbahar, ne de kış ömrüm.
Bir mevsimsizlik var içimde, yarım kalmış cümleler kadar sessiz.
Ağaçlar henüz yaprak dökmedi ama tomurcuklanmaya da niyetli değiller.
Gözlerimde bir sonbahar grisi,
ne yağmur yağıyor, ne Güneş ısınıyor.
Her şey duraksamış gibi bir adım ileri, iki geri.
Durgunluğun içinde biriken sancı, biraz bekleyiş, biraz suskunluk, biraz dağınık, biraz kırgınlık.
Bir yol ararım mevsimlerin ötesinde,
ne soğuğa dönen, ne de sıcağa varan.
Ne ilkbahar olur içimde ne de kış.
Geceler uzun, sabahlar yorgun, her günün ortasında bir boşluk var.
Gözlerimde donmuş bir ırmağın akışı, ne çözülür ne de donar tamamen.
Zamanı yavaşlatan bir çemberdeyim,
her döndüğümde aynı yere varırım.
Belki de böyledir hayatın sessiz aralığı.
Ne sevince, ne hüzne açılan kapılar.
Sonsuz bir bekleyiş, duraksayan bir an.
Hızla akan Nehir’de bir duru su gibi,
geçmişle gelecek arasında asılı.
Ne bir başlangıç var, ne de bir son.
Her şeyin ortasında duran hiçbir şey.
Ne ilkbahar ne kış, sadece bekleyen ben, kendi baharını sessizce özleyen.
İçimde yankılanır adı konulmamış duygular.
Ne biter, ne başlar.
Bir ağacın gövdesinde saklı sır gibi, kökleri derin, dalları kırık.
Ne ilkbahar ne kış, sadece arada bir yer,
yeşermeyen toprak, henüz kar yağmamış Gökyüzü gibi.
Ellerimle dokunsam da Dünyaya,
bir iz bırakmaz temasım .
Ne tam gerçek, ne de hayal.
Zaman akarken ben duruyorum, saatler dönüyor ama ben aynı yerdeyim.
Bir yol var önümde, görünmeyen, ne geçmişi tamamlayan, ne geleceğe açılan.
Adımlarım sessiz, yankısız.
Sanki her şey bir şeyleri bekliyor
ama beklenenin ne adı var, ne kendisi.
Sonsuz bir geçiştir belki bu, ne başlar ne de sona erer.
Tüm döngüler susmuş, doğa bile dinlenmeye çekilmiş.
Bir tomurcuğun açması nasıl zaman alırsa ben de öyle bekliyorum.
Hangi mevsime doğru kayacağımı bilmeden yürüyorum bu yolda.
Ne ilkbahar ne kış ,sadece bir sessizlik, ne zaman geçiyor, ne de duruyor,
sonsuz bir bekleyişe teslim olmuşum.
Adımlarım iz bırakmıyor toprağa,
ne çamur var, ne çiçek açan bahçe.
Rüzgâr savurmuyor yaprakları,
sadece yüzüme dokunuyor sessizce.
Ne yeşeren dallar görüyorum, ne de karın beyaz örtüsünü.
Bir hüzün, durgun bir ara,bir nefeslik çizgi.
Şimdi, bu yerde, bu zamanda her şey askıda.
Zamanın ritmi kayboldu bende, kalbim atar ama yankı bulmaz.
Bir köprüde duruyorum iki uçta, ne geçmişe bağlı, ne geleceğe zincirlenmiş.
Ne geçmişi bırakabildim, ne geleceği tuttum.
Ve bekliyorum, neyi beklediğimi bilmeden.
Ne ilkbahar ne kış, sadece içimde devinen bir sessizlik.
Kendi mevsimini arayan bir ruh, arada bir boşlukta sallanan.
İçimde büyüyen bu sessizlik.
Ne ısınıyor ne donuyor, hep aralıkta bu kalp.
Geceler sessiz, Ay uzak, rüzgâr bile fısıldamıyor artık adımı.
Bir köşede unutulmuş gibiyim,
bir şarkının yarım kalan nakaratı gibi.
Camın ardından izlerim yağmuru,
her damla bir hatırayı taşır içimde ama hiçbirine uzanamam, ellerim üşür, kalbim susar.
Bir zamanlar sıcak olan kelimeler şimdi soğuk taşlara benzer.
Kimse bilmez, sessizlik de bir çığlıktır bazen, içine gömülür insan kimse duymadan.
Gökyüzüyle konuşurum bazen,
cevap vermez belki de o da yorgundur artık benim kadar beklemekten.
Ve anlarım o anda bazı ruhlar baharı hiç bulmaz, bazı kalpler kışta kalır hep.
Benimki de öyle, ne ısınır, ne donar.
Sadece susar…
Ve hüzne sığınır her gece.
Bir ses ararım bazen rüzgârda belki senin adındır diye.
Bir ışık düşer odama belki gülüşündür sanırım.
Zaman geçmiş, mevsimler değişmiş ama sende kalan yanım hâlâ orada.
Ne unutur, ne de kabullenir tam.
Bir kardeşin yüreği nasıl susar ki?
Sadece bekler bir gün aynı Gökyüzü’nde buluşmak için.
Ve o güne dek ne ilkbahar olur içimde,
ne de kış biter tam.
Sadece sen kalırsın adını anmadan andığım her sessizlikte.
Çoook özledim..
sevay