Nostalji

Eskiler mi güzeldi, yoksa eskiden mi güzeldi?

Her saniye değişen, gelişen, farklılaşan hayatımızda neden sürekli arkamıza bakarak derin bir iç çekiyoruz? Geçmişin geçmişte kaldığını ve hiçbir gücün zamanı geriye alamayacağını bilmemize rağmen neden geleceğimize odaklanmak yerine eskileri yad ediyoruz? Geleceğin belirsizliği mi korkutuyor bizi, yoksa geçmişin izleri paçalarımızda hep geçmeyen bir toz lekesi gibi yanı başımızda durmak zorunda mı?

Geçmişte yanı başımızda olan ailemize, arkadaşlarımıza, işimize, sağlığımıza belki de maddiyatımıza artık sahip olamamak aslında bizi geçmişe hep bağlı tutar. Eskiden, daha henüz manevi duygular anlamını yitirmemişken, insanlığımız yozlaşmamışken ve hâlâ her şey için bir umut varken, bugün umutsuzluğu ve mutsuzluğu en derinlerimizde hissetmek, bizi geçmişten koparamıyor.

“İnsanlar bir şeyin kıymetini onu kaybedince anlar.” derler. Bu cümle düşündükçe anlam kazanıyor aslında. Geçmişte sanki asla yitip gitmeyecekmiş gibi yaşadığımız küçük ama değerli anlarımızı; eskiden dinlerken bizi hayallere daldıran o şarkıları, izlediğimizde bazen güldüren bazen de ağlatan o güzel filmleri tükettik ve yerine hiçbir şey koyamadık. Zamanında bize masmavi gelen gökyüzü bile eskisi gibi aydınlık gelmiyor sanki. Sanki rüzgar artık esmiyor.

Artık âşık olmanın bir anlamı, kardeşten öte gelen dostluğun bir değeri kalmadı. Peki, bizi bu hale ne getirdi? Milyarlarca insanın yaşadığı bu dünyada sadece biz mi böyleyiz? Yoksa geçmiş herkese iyi davrandığı hâlde biz onun değerini bilmediğimiz için mi ceza çekiyoruz?

Eski bir fotoğrafa baktığımızda derin bir iç çekişimiz, gerçekten o anı özlediğimiz için mi? Yoksa o zamandan bu zamana kadar biriktirdiğimiz “keşke”lerin göğsümüzde yarattığı daralmadan dolayı mı? Hep söyler insan kendine: “Eski aklım olsa, böyle yapmazdım.” diye. Aslında bu bile, başlı başına bizim geçmişi asla ama asla unutmayıp, yaşayabileceğimiz ya da yapabileceğimiz şeyleri yapamadığımız için kendimize kızacağımızın en net göstergesidir.

Geçmişi değiştiremedik, evet, bunu biliyoruz. Ama hatalarımızdan ders çıkarıp geleceğimize yön vermek varken neden bunu yapmayı denemiyoruz ki? Ne kaybederiz? Zaten kaybedecek neyimiz kaldı ki? Hayatımıza bir "keşke" daha eklemek yerine, uzun vadede bir "iyi ki" eklemek varken bunu yapmamaktaki amacımız ne olabilir?

Peki, gelecek bize ne vaat ediyor? Daha mutlu olmayı mı, yoksa aksine daha fazla keşke mi?

Bugün bile günlük rutinimizi yaşayıp, kafamızı yastığa koyduğumuzda rüyalar alemine dalarken, bir daha bu günü yaşayamayacağımızı, o gün kendimiz veya çevremiz için elimizden gelen her şeyi yaptığımızı bilmek, belki de bir nebze içimizi rahatlatır. Ama maalesef herkes bizim gibi iyimser ve iyi niyetli olamayabiliyor.

Televizyonlarda her gün kötü haberler görmek, insanların artık tanımadığı birinin yanından geçerken bile tedirgin hissetmesi; güven duygusunun yerini tamamen güvensizliğe bırakması, mutluluğu artık başkasında değil de kendi içimizde aramaya zorluyor bizi. Ancak bu mutluluğu bulamadığı zaman insan tamamen bir boşluğa düşüyor ve geçmişteki hâlini özlüyor galiba.

Her şey geçmişte güzeldi… Ya da biz o zamanlar hâlâ insanlığımızı kaybetmemiştik. Eskiden bayramlarda yaşanan o heyecan, kapımıza gelen küçük çocukların gözlerindeki o neşe ve parıltı yok artık. Aslında bazı şeyler anlamını kaybettiği için geçmişi hep yad ediyoruz.

Ama her ne olursa olsun, madem bugünü yaşıyoruz ve yarını da yaşayabilme ihtimalimiz var, yapmamız gereken en iyi davranış; geçmişi düşünerek geleceğimizi şekillendirmektir.

06 Haziran 2025 3-4 dakika 20 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar