Olumsuz Kelimelerin Duygusal Psikolojisi

Arkamda bıraktıklarımı
Aklımda bıraktım ben hep
Bu yüzden arkama dönüp bakmadım.



Farkında olmadan bir şarkının uzaklardan, bilmediğimiz dildeki melodisine kaptırmışız kendimizi, aynı şarkının içinde, tekrar başa dönüp çalan plağın içinde hapsetmişiz yüreğimizi. Başta mutluluğu anlatıyor şarkı, sona doğru sesi kısılıyor, sanırım hüznü anlatıyor. Ya da ayrılığı... Olmayacak duaya 'amin' dediğimizden beri, günaha giriyoruz biraz daha. 'Hayır' gelmeyecek işten, mucizeler bekliyoruz. Kendimizi kaptırdığımız sürece aynı şeye ve ciddiye aldığımız sürece değişen bir şey olmayacak.

Geçen yılların sayılarına kaptırmadan beynimi, kaçırmadan aklımı, sayıları unutmayı umuyorum. Unuttuğum zamanlardan soğuma ümidi ile. Beynimin içindekileri boş bir alana bırakmak istiyorum.

En çok aklımda kalması gerekenler en ilk çıktı aklımdan
Çünkü; en son onları hatırladım ben.
Aklım lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi gibi bazen

Aklımda kalması gereken şeyleri, yüreğimde sakladığım için özür dilerim
Yüreğim aklımdan daha değerliydi
Aklımda sana yer yoktu
Bu yüzden aklımla değil, yüreğimle sevdim seni
Yürek demek; her şey demekti, akıl hariç
Akılsız sevdim onu.

Aklım başımda değilken, hatırlamak için çaba harcamadım hiç. Tüm renkleri boş veren aklım kırmızıda takılı kaldı bir tek. Kırmızı bir elbise, tüm zamanları hatırlatacak kadar belirgin. Tanıyorum bu elbisenin sahibini, bazen kendi kendine konuştuğunu görüyorum. Elbisenin içine iliştirilmiş bir koku var biliyorum, dolabı her açtığımda burnuma çarpıyor. Koku bazen yıllar öncesini hatırlatır. Ama bıkkın, yıllardır kendi kendine konuşmaktan ve anlatamamaktan. Kendini inandıramamaktan. Onunda aklıyla başı dertte biliyorum.

Anılar taptaze, hatırlamak isteyenler için. Unutmak boşuna çaba bazen, rüzgâr yardım etmiyor aklımı bıraksam da açıkta, beynimi sarsmak istiyorum, içindekiler gözlerimden dökülsün istiyorum. En temiz akıl katli böyle olur sanırım. Düşünceler aklıma yanaşmakta, aklım hangisini alıp, içine saracak bilmiyorum.

Ama istiyordum gelmeni, her şeyden çok. Sana 'git' derken aslında 'gel' demek istiyordum. Aklımla yüreğim birbirine karıştı biliyorum. Ama dudaklarımdan dökülene değil de, başını kaldırıp gözlerime bakabilseydin eğer -ki fazla kaldırmana da gerek yoktu, göz hizamla senin boyunu düşünürsek eğer... Görürdün o zaman 'gel' dediğimi. Aklımla başım dertte işte, kalbimden geçenleri söyletmiyordu aklım. İzin vermiyordu dudaklarıma.

Beynim kemirirken aklımın duvarlarını, yüreğimde kemirdi ruhumu. İkisine de mani olamadım, sadece hissettim, kendimle bir başıma kaldığımda, iki kişilik hissettim gidişini. Gidişinin ardından bir türlü çıkmayan feryatlarımı, bir başkasınınmış gibi seyrettim. İçimde yaşadım yasımı, yaşımı kendime sakladım.

Günler geçti, zaman geçti, her şey geçti. Yüreğim sakinleşti, gözlerimden yaşlar geçti, hayaller geçti. Aylar, yıllar geçti. Zamanı hesaplamamak için unuttum tüm matematik derslerini. Onlar ihanet edecekti yüreğime çünkü. Rakamlar her zaman gerçekleri yansıtırdı, harflere nazaran. Kolumu masaya dayadığım dirseğim eskimeye başladı, her şey gibi. Yolların eskimesine izin vermediler, daha eskimeden yenilerini yaptılar. Ama gittiğimiz yerler eskidi, bizim kadar. Otobüsler yenilendi, zaman geçti. Metro olmayan semtlere metro yapıldı, biraz daha kolay artık uzaklara gidebilmek. Her şey geçti kırıklar hariç. İzi kaldı, zaman içinde sanki onlar da yenilendi, yollar gibi.

Kendi kendime konuşmalarım da azaldı artık. Bazen hayatın içindeyim, bazen kıyısında. Her şey geldi geçti de bir sen geçmedin içimden. Kaldın öyle içimde, gitsen de, değişsen de, burada değilsen de...

Zaman dışı bir şeydin, aklımın dışında, yüreğimin içinde. Tüm zamanlara sığamayacak kadar az şey yaşasak da, çok olmuştuk. Bir gidişe sığdıramayacak kadar da büyütmüştüm seni içimde. Bir gidişe kızamayacak kadar affetmiştim seni. Sinirim kendimeydi, kendi kendime konuşmaktan ya da olmayan bir hayalle konuşmaktan sıkılmıştım. Bir eşyaya türlü anlamlar yüklemekten, o yükü kaldıramayan eşyalardan, yüzüme anlamsız bakan anlamayan insanlardan. Bıktığım kendimdi, kızdığım her şey.

Ama sen bunların içinde değildin, belki en çok kızılmayı sen hak ediyordun ama yapamıyordum. Hıncımı kendimden alırken, seni affediyordum, zaman affediyordu seni. Olgunluktu bu, erken olgunluk. Erken büyümek gibi bir şey...

Gelsen, olmaz artık biliyorum. 'Olmayacak şeyde hayır yoksa olmaz derler.' İşte bu hayırsız kelimesinin gizli öznesi yaptım seni, gidişini de hayra yordum. Hayır, istemediğim bir şeydi bu, 'git' desem de. Bu gidiş tüm gelişleri yok eden cinsindendi. Affettirmezdi, ama ben affettim gidişini.

Yıkayamıyorum aklımı, yakamıyorum gidişinin öyküsünü, yıkamıyorum tüm zamanları, sana gelemiyorum. Ama bu sefer 'Git' diyorum, sen yine inanma bana. Beynimi makineye atıp yıkama çalışmalarım da fayda etmedi, dolaptaki elbise biliyor her şeyi. Ceplerine bakmayı unutma, sana sonsuz sevgilerimle, bitmeyen cümlelerimi bıraktım. Anlaşılmaz biliyorum, arapsaçı daha kolay çözülür belki. Hiçbir şeyi anlamasan da bir tek kelimeyi anla içinden. Kendine sakla.

Bu yazdıklarımı bulduğuna göre, ben bulamayacağın bir yerdeyim.
Seni affetmek adına, kendimi suçladım.
Sana gelmek için, kendimden gittim.

Umarım anlaşılırım, anlayışsız zamanların, anlamayanlar kentinde.

***

İki olumsuz kelimeyi yan yana getirmek de hayır etmeyecek bize, bilincindeyim; 'Hayır' yok!.




On Sekiz Nisan İki Bin On Sekiz 13 00

18 Nisan 2013 5-6 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar