Öylesine Bir Gece

Fotoğraflar kalır sonra geriye.

Hiç kimse olamaz bir daha o fotoğraflardaki. Yerine birilerini koymaya çalışırsın, en azından birkaç özelliği olsun istersin, birkaç özelliği olan kişileri de bulursun bazen onun bütününü ayrı ayrı kişilerde bulursun. Ama asla onu bulamazsın.

Aynı parktan geçersin, aynı banka takılır gözün ister istemez. Hep o bankta kitap okuyan kızı ararsın gözlerinle, hemen sağında ve solundaki banka da bakarsın ama göremezsin. Bankta kitap okuyan kız, kitabını da alıp gitmiştir. Rüzgar eser peşinden, bir de yağmur eklenirse, sebepli hüzün çöker yüreğe.

Aynı kitapları buluruz ama onun dokunduğu kitaplar yoktur artık. Elinin değdiği hiçbir işey yoktur, gökyüzü kadar uzağa gitmiştir kendisiyle birlikte.
Bir sigara yakarsın sonra, park yerli yerindedir, sonrasında gelecek günleri düşünmeye başlarsın ve bir gün geldiğinde karşılaşmayı dilersin içinden sessizce.

Ama gelmeyecek!

Onun yerine hep birileri oturacak bu parka. Onun yerine başka kitapları okuyacak başkaları. Kimse kimsenin yerini dolduramayacak.

Bir demlik çayla paylaşırız yalnızlığımızı akşamları. Bir sanat müziği eşlik eder sessizliğimize, onunla birlikte mırıldanırız, bilsek de bilmesek de. En çok kaybettiklerimiz düşer akşamları aklımıza, en çok özlediklerimiz. Varlığını kaybettiğimizde hep aklımıza var oldukları zamanlar düşer, daha fazla özlemek için elimizden gelen her şeyi yaparız. Başarılı oluruz da.

Bir akşam sebepsiz durup dururken bankta oturan kızı düşünürüz, köşedeki dilenciyi. Dünya bir zamanlar onların varlığıyla güzeldi sanki, hep eskileri özleriz, geçmişimize özlem hiç bitmez, belki bir gün bu günü de özleyeceğiz, geçmiş olacağının farkına varmadan.
Eski yağmurları özleriz. Eski sokakları, eski tenhalığı, şehir gittikçe kalabalıklaşıyor.


Şehir kalabalıklaştıkça,
Biz yalnızlaşıyoruz.



Artık bizi anlayanlar da yok, kim bilir nerede kimin ruhunu taşıyoruz, uzağız hep o ruhlardan. Kapısı olmayan sokaklarda dolaşırız, kendimizi yağmura bırakarak. Biraz da geçmişte kalarak. Islanırız iliklerimize kadar, iliklenemediğimiz hayatın neresindeyiz?

Nerede kaldık,
Kimlerden uzakta?

Bazen böyle hiçbir şey olamadığımızı hissettiğimiz bir hayat yaşarız, bazenler takılır boğazımıza, boğulacak gibi oluruz. Ölenlere ağlarız, gidenlere üzülürüz. Gidenlerin yanında olmayı dileriz hep. Bir dua mırıldanır dudaklarımızda, gidenlerin ardından... Yanında olmayı dileriz, sessizce, kendimizin bile zor duyacağı şekilde. Dualarımız gökyüzüne ulaşır da, gidenlerin yanına gidemeyiz, gidenler de duymaz zaten dualarımızı.

Belki de hissetmek diye bir şey yoktur.
Hisler belki de uydurduklarımızdan ileriye gitmemiştir.

Her gece saat 02:00 ile 03:00 arası uyanırım. Her uyandığımda sanki yağmur damlar cama, hava güzel olsa da yağmur yağar. En azından sesi gelir bana. Ses çıkararak düşer her bir pıtırtı. Bazen hızlanır, bazen yavaşlar. Ama hep yağmur yağar.

İşte öyle bir hayattan öyle bir gece,
Bankta oturan kız yok artık.
Kitap okuyan kız da yok.

Parkta pamuk şeker satan amcalar da yok,
Güzel ışıklı sokaklar da yok.

Camsız evler, kapısı rüzgardan çarpan odalar var.
Odalar hep karanlık,
Bazen dışardan geçen bir arabanın far ışığının aydınlattığı anlık aydınlıklar var, gelip geçici.
Sokak lambası sönmüş çoktan ya da hırsızlar çalmış bilmiyorum.

Köşesi olmayan sokaklar var,
Köşe başlarında seni beklediğim.

Sokaklar lambasız, ıssız ve karanlık,
Sokaklar kimsesiz.



Yirmi Üç Temmuz İki Bin On İki 13 15

23 Temmuz 2012 3-4 dakika 94 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 9 yıl önce

    cam kenarı buğusu tadında bir histi..okurken çarptı beni kapı aralıklarında ki yalnızlık rüzgarı...yüreğinize kaleminize sağlık :)