Özgür Düşünce Ne Kadar Özgür



Aşağıda okuyacağınız yazı bir komplo teorisi değildir.

Sadece bildiğimiz, duyduğumuz ya da görmezden gelip bilinçsizce bilinç altına ittiğimiz konuların bir araya getirilmesi ve kendimce doğruluk payı yüksek bir sonuca bağlanması diyebilirim.

Baştan yazayım ki sonra arkamdan "paranoyak mısın arkadaş" denilmesin. Değil mi?

Özgürce düşünüyoruz şunun şurasında...
O da mı suç....

Haydi birlikte düşünelim o zaman:

Dünya denilen dönencede bizi diğer canlılardan ayıran düşünme yeteneğimizi kullanmamız sonucunda ortaya çıkan, düşünmenin ürünü olan görüş şeklinde açıklanmaktadır düşünce kelimesi. Yani düşünce; düşünme ağacının meyvesidir. Bak böyle daha afili oldu...

Daha detaylı açıklamak gerekirse; iç ya da dış etkenlere yanıt olarak gelişen düşünmenin ürünü; insanın zihinsel faaliyetleri ile dış etkenler arasında kurduğu bağlantının sonucu olan karar. Başka bir ifade ile: Kişinin bir konu üzerindeki yargısı, bir nesnenin fikirlerle oluşturulmuş soyut tasarımı; bilinçli insan varlığının kavramları birbirine bağlamasını ve yeni bilgilere ulaşmasını mümkün kılan işlemler, süreçler bütünü olarak açıklanıyor.

Madem ki düşünceyi açıkladık, düşünmeyi de ele almadan yürümez bu yazı...

Buyurun sizi bu tarafa alalım...

Sözlükler; bir yargıya varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki bağlantılardan yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak şeklinde açıklıyorlar düşünmeyi...

Kısaca; aklın bağımsız ve kendine özgü bir durumudur.

Zaten bir konuda herkesin düşüncesi ve yaklaşımı farklı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ki "yoksa hepimiz aynı olurduk, bilmediğimiz şeyler söyle arkadaş" dediğinizi duymadım zannetmeyin. Sizi gidi sizi...

Bakalım özgürlük için ne diyormuş pek sayın internet...

Kendileri diyor ki; herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumuymuş özgürlük...

İyi de gerçekten de özgürce düşünüp, gerçekten kendimize ait orijinal ve saf düşünce üretebiliyor muyuz?

Bana öyle değil gibi geliyor...

Aslında hepimizin düşünceleri bilinçli veya bilinçsizce asimile ediliyor olabilir.

Şöyle ki; yukarıda yazdığı üzere, özgürlük; "herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme..." Bence burada bir sorun var.

Çünkü, hepimiz birilerinin bize itelediği şeyleri düşünüyoruz.

En azından düşünce alt yapımız başkaları tarafından şekillendirilmiş olmuyor mu?

Okulda birilerinin kendi ideolojisi ve hayat bakışına göre öne çıkardığı tarihi okumuyor muyuz? Son zamanlardaki ders kitaplarında Atatürk'ün daha az yer alması bunun ürünüdür mesela...

Neden felsefe dersleri olması gerektiği kadar değil de üstten geçiştirilmiş dar ve karmaşık bir yapıyla işleniyor?

Edebiyat dersi de öyledir. Siyasi iradenin uygun gördüğü konular ön plana çıkartılır. Siyasi irade sağcı ise sağcı edebiyatçılar, solcu ise solcu edebiyatçılar çoğunlukla işlenir. Diğerleri araya serpiştirilir. Din dersi de öyledir denilebilir.

Zaten sırf yönetimdeki kafa yapısına uygun müfredat uygulanması da bundan değil midir? Her hükümet değiştiğinde eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılması da bu yüzdendir.

Ülkede yönetimi değiştikçe Milli Eğitim ve YÖK dahil okul yönetimlerinden tutun da okul eğitim kadrolarındaki tayin furyası bundan ötürüdür.

Bir de belli bir kesimin okul harici aldığı eğitim var; tarikatların, hacıların, hocaların, şeyhlerin verdiği eğitim. İmam Hatip okullarının ve Kur'an kurslarının da bu amaca en elverişli yerler olduğunu düşünmüyor değilim. Tabi dinin gerçek öğretilerine uygun eğitim verenler de vardır illaki. Hepsini kast etmiyorum.

Ayrıca eğitim sistemi üzerinden empoze etme konusunda en canlı örnek olarak fetö kahpesinin okulları verilebilir. Bu örnek ile ilgili gerisini yazmaya gerek yok. Hepimizin malumu...

Bu yüzden ülke Mustafa Kemal'in askeri olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılabiliyor.

Yani her gelen, her zaman kendi kafasına göre eğitim üzerinden tarih, edebiyat, felsefe ve hayat bilgisi aşılama hevesinde olmuştur.

Bu okuduklarınızı aklınızda tutun lütfen.

Şimdi başka bir boyuta geçiyoruz.

Peki; ABD'nin Milli Eğitim Bakanlığı'da ofisi olduğunu biliyor muydunuz?

Yanlış okumadınız; sürecin başlangıcı 1947'lere kadar uzanan konu; 18 Mart 1950'de Resmi Gazetede yayınlanan FULBRIGHT Antlaşması gereği 4 tanesi ABD'li, 4 tanesi Türk olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'da bir komisyon kurulması olayıdır. İşin esas ilginç yanı, komisyonda oy eşitliği olmayınca nihai kararı komisyonun fahri başkanı olan ABD'nin Türkiye'deki büyükelçisinin veriyor olmasıdır. Neden Milli Eğitim Bakanı veya başka yetkin bir bürokrat değil de ABD büyükelçisi? Düşünülmesi gereken bir konudur bu....

Sizce; eğitimle ilgili hangi konularda hangi yönde karar vermiştir bu kişiler? Ülke menfaati yönünde olmadığı kesindir. Yoksa ne işi var adamların bizim eğitim sistemimizde? Neyse konuyu bilmeyenler ve merak edenler araştırabilir.

Sonra, siyasi görüş konusu da böyledir. Herkes belli bir siyasi görüşün peşinde kafa yorar düşünür, elinden geldiğince onu, dini yaşantısı ve hayat görüşü ile sentezleyip kendi iç dünyasında cümbür cemaat yaşayıp gider. Ama o siyasi düşünce sistemi gaipten gelmemiş, birileri tarafından yazıp çizilmiş, bir şekilde fırsat buldukça düşüncesi bugüne kadar aksetmiştir.

Yani o düşünceler alt yapısında (ya da temelinde diyelim), birilerinin belirlediği görüş ya da felsefe veya dini öğretiler vardır. (Burada din derken dinin kendisini değil, dini alet edenlerin kendi çıkarları doğrultusunda müritlerine empoze ettikleri dini kast ediyorum.)

Diğer taraftan, çağın getirdiği şöyle bir durum daha var:

Gerek reklamlar, gerek başta ABD ve ülkemiz sinema ve dizi sektörü, bazı kitap yazarları, şairler, sanatçılar ile bazı gazeteciler de bilerek veya bilmeyerek bu amaca hizmet etmektedirler.

Bunun yanı sıra sosyal medya da bu amaca fazlasıyla hizmet edilmesine uygun ortamı yaratmaktadır.

Bunlara içinde bulunduğumuz ailenin, sosyal çevrenin, okulun, mahallenin ağırlıklı siyasi, dini görüşlerini ve bunların bize etkisini de ekleyin lütfen...

Yukarıda yazılanları şunu söylemek için kullandım:

Aslında biz özgürce düşünüyoruz diye düşünüyoruz ama düşüncelerimizi birileri şekillendirmiş oluyor. Yani özgürce düşünüyorum dediğiniz yerde başkalarının itelediği konuları, birilerinin yarattığı gündemi düşünüyoruz ve biz özgürce düşündüğümüzü düşünüyoruz.

En basitinden; çoğu çocuğun babası bile aynı futbol takımını tutması gibi bir durum bu.

Çünkü baba evde hep o takımı över. Yani çocuğa o fikir empoze edilmiş olur.

Ya da doğduğumuz topraklardaki kültür ve dini yaşantının, konuşma ağzının ya da lehçenin aynı olmasının sebeplerinin etkileri gibi..

Mesela, ben; sol görüşlü çevre içerisinde büyüdüm. Uzun yıllar bu görüş ile yaşadım. Bu durumu genele oturtun lütfen. Din gibi, sizin doğduğunuz toplum hangi dini kabul ettiyse, siz de onu benimsiyorsunuz. Ya da siyasi görüş veya futbol takımı...

Bir kişiye özel, saf düşünce (sanırım); kişinin kendisinin yaşadığı ya da yakın çevresinin yaşadığı ve kendisinde etki yaratan (kendisinin veya başkasının yaşadığı) olaylar / anılar ile depoladığı bilgi ve birikimlerden etkilenerek oluşturduğu yaklaşımlar toplamıdır bence...

Bunu da sonra kafasında irdeler, evirir çevirir, tutar yine kendisine empoze edilen bilgiler ile harmanlar bazı yeni düşünceler, yeni hayata bakış açısı üretir... Salt empoze edilenlerle ve hiç kafa yormadan yaşayanlar başka bir yazı konusu olacak kadar derin ve hassas bir konudur.

Yukarıda yazdıklarıma uymayan, yani bütün düşünme sistemini, hayata bakışını hiç bir baskı altında kalmadan, kendi hür irade ve vicdanı ile oluşturan kişileri soracak olursanız, kendileri; genelde düşünce suçlusu ya da empoze edilecek düşünceleri yaratan kişiler kafilesinin bir üyesi oluyorlar diye düşünüyorum.

Şunu da belirtmek isterim; tabi ki birileri ürettikleri düşüncelerini paylaşacak, bu düşünceler kabul görecek, tarih boyunca bir yerden bir yerlere gelecek. Karşımıza çıkacak... Kaldı ki, dünya, bugününü; düşünce, merak, merak ve düşüncenin doğurduğu sorular, ve o soruların doğurduğu başka sorular ile hayal gücü ve cesaretin sonsuzluğuyla o hayallerin peşine düşenlere çok şey borçludur. Ben sadece şunu demek istiyorum; yaratılan iyi niyetli düşünceler, birileri tarafından belli amaçlarla empoze veya dikte ediliyor ve bizler de ne kadar çok şeyi düşündüğümüzü ve bunda da özgür olduğumuzu zannediyor olabiliriz...


Yani; özgür düşüncemiz, yeterince özgür değildir belki de...

Şuraya istisnalar kaideyi bozmaz diye yazayım da gerisini siz düşünün...

Sabrınız için teşekkür ederim.

Sağlıcakla kalın...

..


Bonus...

..
Başka'ları


Yaşadığımız kaderi öncemizden gelenler çizdi
Başkalarının tarihini yaşadık asırlarca
Başkaları besteledi aşkımızın güftesini
Başkaları kağıda döktü içini bizim için
Başkalarının ekiniyle doydu karnımız
Başkalarının fırçasında can buldu manzaramız



Giydiğin kıyafeti sen seçtin mesela
Ama desenini başkaları çizdi
Ay'ı sen seyrettin ama başkaları gitti


Sendin hayalleri kuran
Rüyanda sendin bozkırlarda at koşturan
Ama tadını çıkaranlar başkaları





Başkaları yön verdi sözlerimize
Bildiğimiz başkalarının gerçeği
Okuduğumuzsa başkalarının hikayesi


Yok yatağında huzurla sonlandıran hayatını
Başka nesiller için doğdu başkaları
Başkaları koydu adını

Hep başkaları yön verdi bize
Hep başkaları karar verdi geleceğimize
Ve biz de
Yaşasın özgürlük
Yaşasın yaşama hakkı dedik
Aklımız erdiğince

Oysa
Başkalarının kararıyla
Başkaları için
Başkaları tarafından
Başkaları yok olmasın diye
Başkalaştırılarak yok edilecek
Başkaldıran başkalıklarımız
.



.

13 Aralık 2021 9-10 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 2 yıl önce

    Merhaba Uğur Arslan Bey, Özgün yazınızı yavaş yavaş okudum. Düşündüm. Ve ülkem adına, kendim adıma bir kez daha üzüldüm. Düşünce alanım biraz daha büyüdü. Ve İnönü'ye sitemim biraz daha arttı. Bilirsiniz. Köy Enstitülerinin ipi'ların sonunda çekilmeye başladı. Ve Hasan Ali Yücel, Tonguç O'nun zamanında pasivize edildi. İzninizle Sam Amca'ya ilgili bölümü alıp face hesabımda paylaşmak istiyorum. Yazınız günün yazısı seçilmeliydi. Kutluyorum engin bilgi birikiminizi. Sanata ve emeğe saygımla esen kalın