Pencere

Ne kadar temizlersen temizle aynanı, seni göstermeyecek asla. Bakma öyle kendine, aleme bir deli daha çok gelir. Herkese delirmiş gözüyle bakıyorsun, biliyorum, senden başka kimse Zeus da olamaz, Thor’da. Dahası bereket olanını kim kaybetmiş demeyeceğim, herkes arıyor, aşağıdan yukarıdan kısacası 7, evet evet, yedi cihetten, döne döne üflüyorsun nefesini sanki bir etkisi olacakmış gibi..

Aynalardan neden korkar insan, pencerelerde neden umut arar. Birinci katta yaşasaydın umut olurdu pencereler atlar giderdin.. Peki ya, üst katlarda oturuyorsan nasıl atlayıp gidersin, kanatların yok ki!

Bisikletin çarklarını düşünsen bir, önde büyük çarklar, arkada daha küçük, mekanik,fizik,sürtünme, çevre uzunluğu, katılık ve yumuşaklık.. Hani o parmaklarınla bastığın veya çevirdiğin vites zamazingoları..Görmek de bisiklet kullanmak gibi desem...

Hayatınızda en uzun kaç km yol yürüdünüz,yürürken neler gördünüz, ben 14 km. daha uzununu yürüdüğümü hatırlamıyorum. Sayılar yine buldu birbirini, 7 nin 2 katı değil mi 14. 7’i asal sayı ama, aman ha, tehlikeli sayılar asal sayılar.

Şehre düşerken, düştüğümden beridir, kaç pencere saydım hatırlamıyorum. Yolların kenarındaki ev pencereleri, otobüslerde, dolmuşlarda, arabalarda… Hele bir de var ya; şehrin yüksek bir tepesine, dolunayda çıksan gecenin ilerleyen saatlerinde ve baksan ışıklardan geçip ışıklı pencerelere… Kendini yine de bulamazsın işte.

Bu pencereler başka elbette. Gözler diyorum değil mi, kafatasımızın dünyaya açılan havalandırmaları olamaz, çünkü burundur havalandırma.. Kulak diyemezsin kulak zarı var.. Gözlerde de var göz kapağı.. İşte hep bunlardan bahsederek yıkandı beynimiz.

Pencere deyince aklıma yine geldi o roman, Jack london’nın Beyaz Diş’i. Hani o mağaradaki esrarengiz ışık hüzmesi. Yeni doğmuş kurt yavrusu, kardeşleriyle birlikte bir inde ve gözleri ilk açmaya başladığı andan itibaren ışıkla savaşı.. Romanı ne kadar güzelse, sineması o kadar kötü geldi bana. Oysa ikisi de gözlerden giriyordu içeri. Gözlerdi pencerelerimiz.. Yazılar zevk veriyor da bana, görüntüler neden aynı etkiyi yapmıyor? Oysa ikisi de pencereyle alakalı değil mi..

Biliyorum bahsettiğin bu pencereler değil senin dostum. Lakin başka da pencere göremiyorum.. Bir ara iyi takıldıydım ağa, belki de aynı ağdayım hâla. Şapkamızı da koydusak â-a harfine.. İşte bütün mesele bu kadar basit değil ki…

Pencerelerimi çekip çıkarıyorum yuvalarından ve kendimi seyrediyorum. Sahi siz, hiç mi görmediniz kurbanlık hayvanların gözlerini, çok ağır gelmedi mi size de, bir gün önce okşayıp, sevip, yemini-otunu verdiğiniz hayvanın boynuna bıçak çalmanızı.. Görüntü çok kötüdür, bir de o’nun sonraki gözleri.. Donuk, mat, gözlerini bağlasınız da nafile..

Sanki pencerelerini kan bürümüş alemin.. O’nu yazmayacağım buraya, O’nun da kan bürümüş görüyorum gözlerini.. Ve ben bu pencerelerimde bir daha asla kurban görmeyeceğim? Sahi mi, sahi.. Peki, mecbur kalırsam, alıp başımı nereye gidebilirim "cancağazım".. Bu kelimeyi orada okumuştum, Mevlana’nın Mesnevi’sinde, yeni bir şeyler söylemek gerek diyordu sanki Şems…Şimdi sadece gülüyor pencerelerim…

Niye bu kadar önemli ki pencereler.. Onlar olmasa zifir karanlık, hep karanlık, karanlık, daima karanlık.. Nur veya ışık kendi karanlığını göremediğindendir tüm bu yaşadıklarımız, oysa bir pencereleri olaydı karanlığa açılan, utanırdı kendinden, bundan eminim işte sonuna kadar..

Çıkıp bana demeyin ki, neden utansın. Bir de gözümüze gözümüze sokarlar, utanmadığın sürece istediğini yap diyenler.. Öyle ya, kalmadıysa ar’ın, seyret pembe gözlüklerle O’nu.. Yine yazmadım işte O’nu buraya.. Artık yazmayacağım ve belki daha az, çok daha az yazacağım. Lakin kimse engelleyemeyecek O’nun karanlığını anlatmamı.. Çünkü karanlık, pencereleri olmayan bir karanlığın ta kendisi O’dur.

Peki buna ne diyeceksin dostum? Öyle çok ihtiyacım var ki, aslında benim pencerelere.. Ve bir İskender lazım işte bu kördüğümü çözmeye??

Ah,

B
E
N.

Ve benim pencerelerim!

Yansıtmayı bilirsiniz değil mi, isteseniz de istemeseniz de yansıtır aynalar, onlardan aşağı kalırsa da pencereler de yansıtır mutlak.

Oysa hiçbir aklı inandıramazsınız, o dipsiz karanlığı pencerelerin aydınlatacağına..

İzlediniz mi o bölümü?? Canlandırabilir misiniz zihninizde? Görmediğini canlandırabilir mi zihin?

Hangi filmin, hangi dizinin hangi bölümündeydi o sahne?? Legacies, yani Miraslar dizisi..

Ve artık inanmamalı hiç bir kimse, bizim baktığımız gözden ötesi diyenlere..

Ve dahası renk kuşakları vardır, kızılötesi, morötesi, yeşil ötesi duymadınız, ben de, mavi ötesi de duymadınız, ben de, en önemlisi de beyaz veya akın ötesini de duymadınız, siyah veya kara ötesini de duymadınız, ben de duymadım ve görmedim daha..Ton farklarını ise hangi pencere gösterebilir bize??

İyice dibe sardık değil mi? Hangi ip, pencerelerden uzanır da çeker alır sizi, hem kendinizden hem de bu sonsuz aydınlıktan ve sonsuz karanlıktan…

Şimdi bana diyebilirsin dostum, Ying ve yang.. O da kâr etmez bizlere inan!.. Hele hele üçgenin tepesindeki pencere de çok hafif gelir gördüklerimize.. Bizim pencerelerimiz pencereden ötesini görür desem, inanmayacaksınız, zaten inanmayın ben de inanmıyorum artık!

Lakin var biliyorum işte, iş’te!

26 Mart 2021 4-5 dakika 192 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 3 yıl önce

    Birinci katta yaşasaydın umut olurdu pencereler atlar giderdin.. sonuna kadar beğenerek okudum. Bazı cümlelerde duraksayıp düşüncelere daldıran ve derin hisler yaşatan bir yazı olmuş. Tebrik ediyor saygılarımı sunarım. Kaleminize sağlık..