Rüya
"Bazı rüyalar uyanışla bitmez, içine giren karanlık, senden bir parça taşıyorsa..."
Yeniden uykuda bölünüyor bedenin.
Bir parçan sol tarafa kıvrılırken, diğeri yukarıdan seni izliyor.
Gözlerin, gözlerine bakıyorken yakalıyorsun.
Yumuşacık battaniyenin altında hiç olmadığı kadar üşümüş işte omzun yeniden.
Tenine dokunan bir şey vardır; ıslak saçları andıran, ama nem bırakmayan soğuk bir şey.
Gerçeklik bozulup, zihin çatırdıyor demekki yine.
Tam da bu an da sansürden sıyrılıp gecenin köşelerinde gezmeye başlıyor bastırılmış duyguların.
Parmaklar birbirine yapışıp; irade ve çaresizlik arasında düğümleniyorlarken
Hareket edemediğini düşünürsün, ancak edersin.
O ince çatlakta, zihnin uykuyla uyanıklık arasında asılı kaldığı noktada, bir parmağını diğerlerinden ayırmak için tırnak, kendi canından olan etine saplanır.
Ama kurtuluş yoktur, zira kapıda bir karaltı beklemektedir.
Ona uzunca zamandır gölge diyorum... Gölge; tanımadığın ama benim olan veyahut hiç olan ama beni bilen birisi. Üzerinde bir ceket var; belki de senin en çok giymek istediklerinden biri.
O, kapıda beklemez; içine girmek ister. İçinde bir şeyle yer değiştirmek...
Ya da onu senden ayırmak.