Şair'ül İslam Yunus Kokan Sözleri 2

851) Allah Azîz'dir. İzzet, azamet, kuvvet ve kudret sahibidir. Çok büyüktür, en büyüktür ve şanı pek yücedir. Kâinat ve mahlukat kendilerine lütfedilen büyüklükleri ile kabiliyetleri nispetinde Allah’ın Azîz ismine aynadır.

852) Bak şimdi şu yüksek dağlara, ucu bucağı olmayan sahralara, Güneş’e, Ay’a ve Dünya’ya, kentilyonlarca yıldızlara, milyarlarca galaksilere, milyarlarca gezegenlere! Kulak ver her birine! Nasıl da hep birlikte, tek bir dille “Yâ Azîz! Yâ Azîz! Yâ Azîz!” diyerek Allah (c.c.)’ı tesbih ederler.

853) İzzet Allah’a, Resûlullah (s.a.v)’a ve müminlere aittir. Hiç şüphesiz aziz olan yalnızca Allah, O’nun resulü (a.s.m) ve müminlerdir.

854) Şüphesiz ki izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır, O’na aittir. Kim de izzet ve şeref istiyorsa O’ndan istemeli, O’na yalvarmalıdır. O’na layıkıyla kul olmalıdır.

855) İnsan ancak iman ve İslâm ile hakiki bir insan olabilir, eşref-i mahlukat sıfatına layık bir hâl alır.

856) İnsanlar başlangıçta en güzel bir surette halk edilseler de hilkatlerinin gayesi ve fıtratlarının neticesi olan imanı elde edemeyenler, bu eşsiz mertebe ve rütbeden, insaniyetin zirvesi olan İslamiyet’ten mahrum kalmışlardır.

857) İnsan İslâm’ın sırat-ı müstakim diye tesmiye ettiğimiz inanç sistemini tam manasıyla idrak ettiği zaman, artık hakikat kalden hâle, sözden fiile inkılap eder. Ve o insan artık iman ve İslâm’ı söz dili ile değil, beden dili ile anlatır. O insanın çarşıda, pazarda dolaşması, alışverişe çıkması dahi İslâm’ı tebliğ olur. Zira o hilkatin gayesini anlamış, fıtratın neticesine ulaşmış ve zirveyi yakalamıştır. O insan görüldüğü vakit her hâliyle halka Hakk’ı anlatır. Çünkü halk içinde Hakk iledir.

858) Kur’an’ı rehber, Resûlullah (s.a.v)’ı önder edinen her devlet gibi şanlı Osmanlı Devleti de ism-i Azîz’e güzel bir ayna olmuştur.

859) Allah mağlup olmayan mutlak galiptir. O yaratandır, yarattıklarına elbette galiptir. Sath-ı arz O Zât-ı Azîz’e isyan edip de mağlup olmuş ve helak edilmiş nice insanların, kavimlerin kalıntıları ile doludur.

860) Ey insanlar! Biliniz ki muvakkaten size emanet verilen ne malınız, mülkünüz, ne makam, mevkiniz sizi kurtaramayacağı gibi, peygamber çocuğu, akrabası ve yakını olmak dahi sizi kurtaramaz! Sizin kurtuluşunuz ancak iman ve salih amelde, Allah’a layıkıyla kulluk etmektedir. İzzet ve şeref de yükselmek ve yücelmek de ancak takva iledir.

861) Allah elbette zalimler zümresine hidayet etmez, onları doğru yola iletmez. Öyle ya kendilerini ilah ve rab ilân eden, hak ve hakikate karşı gelen, Zât-ı Azîz’e isyan eden zalimler Allah’ın nurundan nasıl feyz alabilir, nasıl faydalanabilir?

862) Allah’a isyan eden kavimlerin hüsrana uğramalarında, mağlup edilip helak olmalarında Allah’ın yenilmeyen mutlak galip olduğu görülmekte ve ism-i Azîz kendini güneş gibi tüm haşmetiyle göstermektedir.

863) Allah Azze ve Celle hiçbir zaman mağlup edilemez, her zaman ve her yerde galip olan ancak O’dur. O Zât-ı Azîz mutlak kuvvet ve kudret sahibidir, hiçbir şey asla O’ndan güçlü ve üstün değildir, olamaz. O hiçbir şekilde asla yenilgiye uğramaz. O en üstündür, en güçlüdür, izzet ve şeref sahibidir, şanı pek yücedir.

864) Mutlak kudret sahibi O’dur, ancak O’nun yardımıyla yaşar ve ancak O’nun yardımıyla muvaffak oluruz. Şeref ve izzet O’nundur, biz ancak O’na iman ve itaat etmekle onur buluruz.

865) Yaratan O’dur diğer tüm mevcudat yaratılmıştır. O’nun nihayetsiz kudreti, mahlukatın nihayetsiz âcizliği ve O’nun kudretine muhtaçlığı aşikârdır. Kâinatı ve mahlukatı yaratan ve bu eşsiz düzeni kuran O’dur. Her mahlûk ancak O’nun emri ve iradesiyle hareket etmekte ve O’nun rahmeti ve kudretiyle yaşamını sürdürebilmektedir. O dilemedikçe bir yaprak dahi düşmez.

866) Cebbâr zat ismidir; eksikleri tamamlayan, dilediğini yapan ve yaptıran, hükmüne karşı gelinemeyen, istediğini zorla yaptıran anlamına gelmektedir.

867) Cebr, kırığı yerine getirip güzelce sarmak, eksiği düzeltip tamamlamaktır. Bu mânâdan hareketle ism-i Cebbâr mahlukatın ihtiyaçlarını gideren, eksiklerini telafi ve tedarik eden, tamamlayan, kırılanları onaran, işlerini yoluna koyan ve düzelten, dertlere derman veren ve bu hususta gereken her şeyi gereği gibi yapan mutlak kudret ve hâkimiyet sahibi Zât-ı Akdes’i ifade eder.

868) Cebr, icbâr etmek, yani dilediğini zorla yaptırmak anlamına da gelmektedir. Bu mânâdan hareketle ism-i Cebbâr, zorlu demektir, mahlukatı iradesine mecbur eden, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, hükmüne karşı çıkılamayan, çıkılma ihtimali bulunmayan mutlak kuvvet ve kudret sahibi demektir.

869) O Zât-ı Cebbâr birçok fiilde insana cüz-i irade vermiş olmakla birlikte o insanın bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur da değildir. Külli iradesiyle dilerse ve hikmeti iktiza ederse insanın dilediğini halk eder, yerine getirir, yahut daha evlasını verir ya da hiç vermez. O dilediğini dilediği gibi yapar. Ne bütünüyle insanın iradesini elinden alır, ne de o insanın her dilediğini yapmaya mecburdur.

870) İnsanı övmek, dövmek demek.

871) Bir ile bir olalım.

872) Hakk’ı seven Hakk’a itaat etmeli.

873) Altını sarraf anlar.

874) Yürek dili zikir ve aşk ile açılır.

875) İnsan unuttuğunu düşünür.

876) Yağmur yağmaz, yağdırılır.

877) Herkes hak ettiği yere varacak!

878) Halk veliyi deli sanır.

879) Ey nefis! Hakikate perde olma!

880) Dil gizler, göz söyler.

881) Dinin temeli tevhiddir.

882) Aşk beden kafesinden ayrılmaktır.

883) Dost Dost’a kavuşmak ister.

884) Büyüklük ne yaş ile olur ne de lafla.

885) Müessir eseriyle tanınır.

886) Lider olunmaz, doğulur.

887) Kaderin inkârı imandan eder insanı.

888) Dost dostun dini üzeredir.

889) Hakkı tebliğ boynumuzun borcudur.

890) İmtihan mertebe içindir.

891) Hakk iyileri seçer.

892) Kur’an İslâm’ın kalbidir.

893) Zulümden ve zalimden Hakk’a sığın her dem.

894) Herkes kendine yakışanı yapar.

895) Şemsi suçlama, perdeyi arala!

896) Tahtta ölen de bir toprak da ölen de.

897) Kardeşlerim! Gafletle dolmayınız, günahla solmayınız. Sureten Müslüman olup da sireten Yahudi olmayınız.

898) Tevazu iddiası kibirdir.

899) Dava adamı olmak bedel ister.

900) Bir kimsenin hatası başkasına mal edilemez.

901) İlim amel ister.

902) Asıl kölelik korkaklıktır.

903) Her niçin Allah için…

904) İlim haddimizi bilmektir.

905) Önce edep, her dem edep.

906) Edip olmak bedel ister.

907) Her şey O’nu anlatır.

908) Kusur aramak en büyük yara. Allah dostlarında kusur değil, huzur ara!

909) Biz yalnızca Hakk’ın rızasına ve muhabbetine talibiz.

910) Hakk’tan gayrı gerçek varlık yoktur, bilmek gerek. Ve dahi yalnızca Allah’tan korkmak gerek.

911) İlahi aşk için seferdeyiz. Sefer bizden, zafer Rabbimizden.

912) İstişare kimi zaman farzdır.

913) İnsan fikirle büyür.

914) Şol imtihan kaç aşamalı? Müslüman inandığı gibi yaşamalı.

915) Gönül güldür, dil bülbül olmadan tamir olunmaz. Âmil olmadan âmir olunmaz.

916) Kusuru nefsinde ara!

917) Muhabbet bizim işimizdir, umum ehl-i iman kardeşimizdir.

918) Tarikat sünnet düşmanları için barikattır.

919) Çalışarak dinleniniz.

920) Aşk ile ağlayanlar evliyadır, samimiyet ne güzel bir aynadır.

921) İstişare ehil olanla yapılır.

922) Hakkı haktan sapmadan söyleyiniz.

923) Herkes hak ettiği yere varacak!

924) Kardeşlerim! Biliniz ki Allah rızka kefildir, bildiğiyle amel etmeyen talebe-i Ebû Cehil’dir.

925) Kendinle barış, kendinle yarış! Hakikati keşfeyle, karış karış!

926) Seven sevdiğini elbette uyarır.

927) Gönül derya, kıyı dil. Rabbini hakkıyla bil!

928) Kaybetme kullukta istikrarı, yoktur bu hayatın bir tekrarı.

929) İnsanı insan yapan akıldır, akılı akıl yapan felsefedir, felsefeyi felsefe yapan hikmettir, hikmeti hikmet yapan ve kemale ulaştıran vahiydir.

930) Yazar seherlerde âşığın muvahhid kalemi, hikmetle okur, ibretle okutur her bir âlemi.

931) Gel de şu kuşlardaki renk sanatını seyret! Mümkün mü etmemek hayret? Kim bu görünmez sanatkâr fikret!

932) Ya Rab! Aşkınla ağlayıp duruyorum anbean yerde, göster bana Refîk-i A’lâ’ya çıkan merdiven nerde!

933) Kiminin maksadı Ali, kimininki takdir-i Rıza. Bizimkisi ise, yalnız ilahi rıza.

934) Gündemimdeki değişmez konu, her şey anlatıyor her dem O’nu.

935) Yalvarıyordun dün, isyan edersin bugün. Unutma ey Ogün! Gelecek o gün, kulluktur özgürlüğün.

936) Mümin başını ancak Hakk önünde eğer, ilahi aşk uğruna her ne çeksen değer.

937) Aldanmayalım asla ve kat’a hilekâr hisse ve nefse, alalım Kur’an’dan payımıza düşen hisse ne ise.

938) Hazineye uçuran ulvi bir kanat, en büyük zenginliktir kanaat.

939) Dediler: “O zât sürekli senin gıybetin yapar, sense sürekli ona iyilik yapar.” Dedim: “Bu kul Hakk’a tapar, her iyiliği yalnız O’nun için yapar.”

940) Görsem ki bir insan beni övüyor, sanki beni dövüyor. Öyle ya… Allah’tan gayrısını ne diye övüyor?

941) Aklaşmak için, yaklaşmak için, yalnız Sen’in için, kesiyoruz kurban. Ne olur kabul buyur, şu âciz kullarından!

942) Zalim sanma, kâr kalır yaptığın yanına! Mazlumun duası çıkar Hakk’ın katına.

943) Sağlam değilse bilgilerin alındığı kaynak, bilgeyim sananlar olur cehalete sığınak.

944) Kibiri vakar, tevazuyu zillet sananlar, işte onlardır insanlıktan nasibi pek az olanlar, ettiği zulmün farkında olmayanlar.

945) Seherleri parselle, aşkımızı keşfeyle! Sonra ne dersen de, başım gözüm üstüne.

946) Dilden dökülür nice hikmetli heceler, lütuftur Hakîm-i Rahim’den geceler.

947) Aşk ile dönerler, aşka dönenler. Tüm benliğiyle, Hakk’a dönenler. Kabirde, mahşerde ve ahirette güler bu kutlu yüzler, Rablerini perdesiz görürler.

948) Ey nefis! Gaflet ve sefahatle zannettiğin yükseliş, aslında tam bir dibe iniş.

949) Evlilik mükemmeliyet değil, sorumluluktur. Evlilik sünnettir, insani bir düsturdur. Evlilik istikamettir, şuurdur. Evlilik emniyettir, doğruluktur. Evlilik muhabbettir, sürurdur. Evlilik hürmettir, mutluluktur. Âciz insan kusur bulur, aziz olan huzur bulur.

950) Bir öğün yemeğe verilen para, bir kitaba verilmiyor. Midenin rızka, muhtaç olduğu biliniyor da aklın ki nasıl bilinmiyor?

951) Gel Bir ile bir olalım, yüreklerde taht kuralım. Hakk’a gerçek kul olalım, hakka giden yol olalım.

952) Kanlıdır gözlerim, Mevla’yı özlerim. Bilmem ne vakit biter bu hasretim.

953) Mümine şevk veren ihlâs, bu şevke eren ne de az.

954) Kalk da şu zikir meclisine bak! Kuşların her biri diyor Hakk! Hakk!

955) Şol ömür nerde eridi? Hayatım filim şeridi, visal meleği geldi, o Arş’tan uzanan eldi.

956) Yok idim, var edildim. Akıl ve iradeye verildim, kendime emanet edildim. Hiçliğimle emaneti yüklendim, benliğimle emaneti kaybettim.

957) Kâmil adam eder daim takdir, artırır insanın gayretini. Ham adam eder daim tekdir, eritir insanın gayretini.

958) Ey nefis! Bilir misin ömür gününün saati kaç? Gafletten, dalaletten Rabbi’ne kaç!

959) Abdal konuşunca tüm şairler susar, Güneş varken lambaya kim ihtiyaç duyar?

960) Hakk nurunu söndürmeye çalışan olur rezil, Kahhar-ı Müntakim eyler er geç o zalimi zelil.

961) Lâ ilâhe illallah sözü, namaz ile olur bir eylem. İbadet eylemleri, lâ ilâhe illallah ile olur söylem.

962) Küfür insanı boğar, üfür dalalet uçar. Şükür hidayet doğar, sen bu aşk ile ağar.

963) Bahtiyardır kâmil âmil, ne bedbahtır zalim amir.

964) Kim veli kim deli halkça bilinmez, şol aşkımız gönüllerden silinmez.

965) Ey nefsim! Hayat gününün güneşi batmadan, kalbin son kez atmadan, ölüm uykusuna yatmadan, gençlik ağacın yapraklarını dökmeden, ömür baharının kışı gelmeden, sayılı gün bitmeden, Rabbi’ne dön, Ruh bedenden gitmeden!

966) Kesretten vahdete döndük yüzleri, tefekkür ve hikmete verdik özleri.

967) Bu Muhammedî bir mizan, bundan doğar eşsiz nizam. Hakk için sevmelidir insan, Hakk için buğzetmeli vicdan.

968) Yâ Rab! Mayınlar döşeseler de yollarına, bu da zor gelmez asla samimi kullarına.

969) Ana karnından günahsız geldik dünyaya, gayemiz ahsız dönebilmek Mevla’ya.

970) Ey Sevgili! Tek Sevgili! Âşığın emeli, ne cennet ne de huri. Bir damlacık muhabbet, bir zerrecik aşktır elbet, ey Mahbûb-u Ezelî!

971) Abdal âşık her dem anlatır Mevla’yı, abdala adavet eden bulur belayı. Dilimiz okur her dem ulvi duayı, neyleyelim bedduayı?

972) Sen onlara aldırma, hak yoldan ayrılma! Tenekecidir onlar, altını sarraf anlar.

973) Çok konuşmak çok bilmek değildir her daim. Bilmemekten değil, hikmetten susar âlim.

974) Nasıl güzel bakarsın zulme, perde mi indi gözüne, mühür mü vuruldu gönlüne? Cerbeze yapan sürüne!

975) Hakkın önündeki en büyük set, vallahi kibirdir, vallahi haset.

976) Zikir ve aşk ile açılır insanın yürek dili, doksan dokuz esma aydınlatır bu başkenti.

977) Dondurucu kışta elbet üşünür, insan unuttuğunu zaman zaman düşünür. Müttaki ölümü ne diye düşünür?

978) İzdivaç imtizaçtır, muhabbettir, şefkat ve hürmettir.

979) Biz yaşadık, kalem yazdı. Kalem sustu, âlem yazdı. Ne kadar sevsem de azdı, Allah’ım bu nasıl bir aşktı?

980) Fani bir sevgiliden, ani gelen ölümden, Sana sığınırım ben, sığınırım Sana ben.

981) Bizim dergâhımızda yoktur öfke, kin, nefret. Var olan ilim, hikmet ve bir de muhabbettir ki beklenen bu elbet.

982) Lütfunla döndüm özüme, seherde uyku girmez gözüme. Zikrin ilaçtır gönlüme, aşk olur dökülür sözüme.

983) Binek yaptım nefsi, ben bilirim haddi. Açılsa gayb perdesi, imanım ne artar ne eksilir Yâ Rabbi!

984) Sular aşk ile dağları yaracak, herkes hak ettiği yere varacak.

985) Hakk katında olursan bir veli, halk yanında sanılırsın deli.

986) Aşk şarabı içti bu kul, mutlu yâ Resûl! Ne zaman vuku bulur şu kutlu vusûl?

987) Maatteessüf biz aşkı yazmadık, yazamadık… Ama Biiznillah aşk bizi yazacak.

988) Aşk dediğim Hakk’tan bir anahtar, gönül kapısını hakkıyla o aralar.

989) Yâ Vafi! Sensin Bâkî! Yâ Vafi! Sevgin kâfi.

990) Maymundan insan olan yoktur, insan iken maymun olan çoktur.

991) Şükretmek için sebep çok, şükürsüzlük için neden yok.

992) Yâ Nûr! Sensin Huzur! Yâ Nûr! Sevgin sürur.

993) Olma hakikate perde üstüne perde! Ara, bul gönül pistine inen uçak nerde!

994) Dil gizler, göz söyler. Kalbi örtemez gözler, hiç gizlenir mi özler?

995) Bir yudum muhabbete, bir zerrecik aşka geldik.

996) İlahım, Rabbim, Malikim Sen’sin, Sen’sin ey Yaradan! Hayalim, emelim, hedefim sevgindir Yâ Rahman!

997) Mevt visal, ölüm düğün. Ne diye olsun hüzün?

998) İlmin özü hakikatte iki kelime eder. İhlâs kömürü elmas eder, riya elması kömür eder.

999) Elbette tadacak ölümü her can, o vakit ki Azrail’in kapına dayandığı an. Artık bitmiştir batıl olan her zan, o an konuşur sadece iman.

1000) Ey dünya, bakma bana öyle mağrur! Nedir bu kibir gurur? Sen de fânisin Yûnus gibi. Bilmem kaç yıllıktır ömrün, ama sen de öleceksin bir gün.

1001) Herkes kendince bir ağa, millet bu ahlak ile nere vara? Takılma kibirden ağa, boyun yetmez hiçbir dağa.

1002) Ey nefsim! Senin sandığın şu vücut var ya ancak emanet. Sahibini tanı, etme emanete hıyanet!

1003) Ey nefsim! Kırılmışsa eğer ihlâs, sen istediğin kadar gaza bas. Amellerinin hepsi tutar birbirine yas.

1004) Hakk’a giden yolda feda edilir ser. Duysun bizi bu aşkla gökler ve yer.

1005) Şol ömrünü feda et, Allah yoluna ser! Hakk dostunun gönlünde sen de bul, bir yer!

1006) Tevhiddir dinde temel, onsuz olmaz salih amel. İhlâstır en büyük emel, Rabbimin lütfuyla gel, gel!

1007) Ey genç adam! Sevk ediyor seni, bize doğru Yaradan. Ara dur, gönül izimizi bul! Gel, sen de ol veli bir kul!

1008) Âşığın biriyim, âşığım diriyim.

1009) Hakk’a gerçek kul olmaktır, özgürlüğe yol almaktır, kendinden geçip dalmaktır, aşk kafesten ayrılmaktır.

1010) Marifet aşkı örebilmek, Maşuk’u görebilmek, O’nun yolunda ölebilmek, O’na aşkla dönebilmek.

1011) Lütfunu bol eyle, aşkını yol eyle, Rabbim beni dostun eyle!

1012) Aşk çıldırtır ey derviş! Dinle, âşık ne dermiş! Aşk şair de edermiş, aşk yazar da edermiş, aşka düşenler erirmiş, aşka düşenler ermiş!

1013) Sünnetin aksamı muhtelifedir. Vardır farz ve vacib olanı, hem sünnet ve âdâb olanı.

1014) Hakk’a davet etsin her an kaleminiz, diliniz. Her dem aynıdır yüreğimizdeki yeriniz, biliniz!

1015) Nimetinin farkında olmak, lütfundan da güzel. Sana hamdedebilmek, cennetten de güzel.

1016) Yakışmaz mümine kelimelerle kusmak, ahmaklara en büyük cevaptır susmak.

1017) Satır satır okunmak, sadır sadır dokunmak, sözden geçip öz olmak, işte budur şair olmak.

1018) Kelime-i kudretle yazılan şiirleri, kelime-i hikmetle anlatır birileri.

1019) Dünya malına, vermeyiz değer. Mümin belini, rükûda eğer. Ey Rabbim! Uğrunda, ölsem de değer. Âşıklar ölürken, gülermiş meğer.

1020) Ey evlat! Şehittir, gazidir senin atan. Yüzüne gülüp de arkadan kuyu kazan, dost olamaz sana, şerefini peş paraya satan.

1021) Gözümüz yok kimsenin, ekmeğinde aşında. Cahiller, zalimler iş başında. Ehiller, âlimler son yaşında, korkarım kıyamet yanı başımda.

1022) Gayemiz dünya değil, ahirettir. Vazifemiz siyaset değil, diyanettir,.Maksadımız menfaat değil, hidayettir.

1023) Dost Dost’a kavuşmak ister, Sevgili’ye ermek ister, şol canını vermek ister, uğrunda ölmek ister.

1024) Rabbim batıla daldırma, razı olmadan aldırma!

1025) Dediler: “Hayret! Hiç gözyaşları içinde namaza durulur mu?” Dedim: “Havfullahtan gelen gözyaşlarıyla abdest bozulur mu?”

1026) Ben hiç hata yapmam diyen insan ancak bir ahmaktır, hiç hata yapmayan münezzeh ve mukaddes Allah’tır.

1027) Eldivenin ustası olur da elin olmaz mı? Ayakkabının ustası olur da ayağın olmaz mı? Gözlüğün ustası olur da gözün olmaz mı? Kulaklığın ustası olur da kulağın olmaz mı? Hiç şu insanın sahibi ve Sani’i olmaz mı?

1028) Zaman olur, bir haramdan sakınmak için, bin sünnet terk edilir. Zaman olur, bir tek sünnet için, bin baş feda edilir.

1029) Ağlasan da gülsen de, bilsinler ki gül sende.

1030) Bak sana insaniyet gibi bir nimet verilmiş, çiçekler dünya hanene halılar gibi serilmiş.

1031) Ne yapsan da yine atıl, ne iğrençtir şol batıl. Kim demiş ki nefse satıl, gel sen de hakka katıl!

1032) Bak yüreğimdeki ize, anlatır bunu her dize. Allah yeter, yeter bize, dermandır tüm derdimize.

1033) Aç kulağını, olma sağır! Sözlerimiz ağır, taşır ancak onları, iman dolu bağır.

1034) Ey şu menzilimize, Muhabbetullah için gelen insan! Bil ki o kapı açılmaz, marifetsiz hiçbir zaman.

1035) Yoluna döndüm, kıbleye döndüm, aşkınla döndüm, ölümüm düğünüm, Rabbime döndüm.

1036) Kur’an diri ilân eder şehit kulu, bilmeyen öldü sanır onu, inkârcının bilmem nice olur sonu?

1037) Büyüklük ne yaşla olur ne de lafla. Büyüklük takva ile olur, anla!

1038) Biiznillah biz, başkalarının tattığını yedik, mideye indirdik ve sindirdik. Hakikati hikmete bindirdik, şiirlerle bildirdik.

1039) Ey nefis! Neden noksandır sende hayâ? Her yaptığını Bir gören var, bilmez misin âyâ?

1040) Aramayın beni gayrın hitaplarında, bulursunuz ancak kitaplarımda ve dahi aşk kokan mısralarımda.

1041) Arzdan Arş’a, Arş’tan arza, hep bilmece, tek bir hece, Hayy Hayy, Hakk Hakk.

1042) Sanma ki liderliğin kitabı vardır okunur. Ey evlat! Lider olunmaz, ancak doğulur.

1043) Kaderin inkârı, Allah’ın ilim sıfatının inkârı, Alîm isminin inkârı. Ve dahi bu hastalık, imandan eder insanı.

1044) “İkra!” Emrini uygula, yüz çevirme kitabıma, Vedûd aşkı hatırına! Sadırımdan satırıma, bunlar lütuf insanlığa, asıldan asırlara.

1045) Ey evlat! Neden anlamak istemiyorlar beni? Dost dostun ya cenneti olur ya da cehennemi.

1046) Bir dava ki var mı kâinatta bundan daha büyük? Sanma ki İslâm’ı tebliğ etmek bize ağır bir yük.

1047) Kuru toprak olur birdenbire çayır, sen Hızır ile hazırı birbirinden ayır!

1048) Çoklukla övünmedik hiçbir zaman, imtihan imtihan içinde, her biri birbirinden yaman. Bu yol Hakk’a gider, aşka gider, doğru olmayanlar izimizi kaybeder.

1049) Murad edilen mertebe için bu imtihan zorunlu ve dahi her kaptan yolcularından sorumlu.

1050) Bil ki sünnet-i Resûlullah’ın inkârı, Kur’an’ın inkârına götürür insanı.

1051) Rabbimin âyetleri ne de güzel! Gönlüm elbette O’na özel.

1052) Ey nefis! Sen bil önce kendini! Kendini bilen bilir Rabbini, Rabbini bilen bilir haddini.

1053) Şın Sin’i geçer üç nokta ile, Hakk iyileri seçer hikmet ile.

1054) İdare er kişinin, şikâyet her kişinin, iftira şer kişinin işidir.

1055) Ağlıyorum gündüz gece, ismini zikrede ede, kavuşmak ne vakit diye? Sevgili’ye Sevgili’ye.

1056) Kapına edeple gelip de kovulan yoktur. Gönlümü aşkınla doldur ve dahi beni Sen’in yolunda soldur.

1057) Ne güzel çağrıdır ezan, gönülde ağrıdır su-i zan.

1058) Sizi bizimle bir tanıştıran var, Allah’tır yegâne yâr, O’ndan gayrı yâr mı var?

1059) Ölmüş insanın etini yemektir gıybet. Şüphe yok, elbette bundan ibaret!

1060) Siz sanki kalplerinizi aldırdınız, Ne diye Kur’an’ı raflara kaldırdınız? Kalpsiz yaşayabileceğinizi mi sandınız?

1061) Helal lokma yolunda yorulmak, elbette hak ile yoğrulmak. Bir de niyet halis ise, olur aşk ile doğrulmak.

1062) Ne fark eder dün ya da bugün? İnsanların kaçtığı ölüm, bizim için ancak düğün.

1063) Duada açılır eller, rükûda bükülür beller, vuslat meleğini gözler, şol Yûnus Rabbini özler, gönüldendir bu sözler.

1064) Hamdolsun hak dindeyiz, bir Fas’ta, bir Çin’deyiz. Bir tabut içindeyiz, bilmem kaç niçindeyiz?

1065) Haram lokmanın göremezsin dünyada hayrını, yersen haramı tadarsın cehennemin nârını.

1066) Tayy-ı mekân n’ola? İhlâs gerek kula, Mim Şın’ı bula, bir adım bin adım ola, uzak yakın ola, devam eyle yola, aşkta verme mola! Gönül marifet dola!

1067) Ey evlat! Sakın zulme değme, asla zalimlere boyun eğme!

1068) Namazsız olmaktan, günahla dolmaktan, aşksız solmaktan, Sana sığınırım Ey Yüce Yaradan!

1069) Korkum ne ölüm ne ölmek ne de öldürülmek. Tek korkum, ilahi rızaya erememek.

1070) Uğrunda ölsem değer, neyleyim cenneti Rabbim? Sen beni sevmezsen eğer, cennet cehennemden beter.

1071) Kim demiş ki o ermiş, uzlet diyen bir derviş, şol Yûnus aşka ermiş, canı Canan’a vermiş.

1072) Allah’a iman eden elbette Allah’a tapar, şüphesiz herkes kendine yakışanı yapar.

1073) Şol Şems-i Şuara zincirleri elden salıversin, Rabbim samimi olmayanları bizden alıversin.

1074) Çıkar mıyız bu âciz bedenle bilmem ki seneye, tevekkül ettik Hakk’a, asla güvenmeyiz eneye.

1075) Bırak hidayet nerdeyi, sen arala perdeyi, bak nasıl giriyor nur-u Şems içeri!

1076) Oynanır büyük bir oyun, sanılır Müslim bir koyun. Ey haddi aşan gafiller duyun! Feraset-i müminle, bozulur her bir oyun.

1077) Duysun âlemler! Davetçi âciz bir eldim, ben bir başka geldim. Bir damlacık muhabbete, bir zerrecik aşka geldim.

1078) Şol fani dünyada, taht üstünde ölen de bir toprak üstünde ölen de.

1079) Hikmeti hakikat terazisinde tartmışsınız, maatteessüf yine bizi yanlış anlamışsınız.

1080) Gönül dünyasının güneşi hidayettir, ilim yurdunun başkenti marifettir.

1081) Rabbim bizi kendine has dost eylesin, seven sevdiğine sevdiğini söylesin.

1082) Şems etrafında niceleri aşkla döner amma, ona haddinden fazla yaklaşanlar yanar valla.

1083) Ne durdum ne de yoruldum. Sana sundum, Sen’den umdum, lütfunla ben aşkı buldum.

1084) Hakk aşkıyla her dem gönüllerde taht kurunuz, bataklıkta yetişen güllerden uzak durunuz.

1085) Öfke ile çıkmış, çıkmış meydana! Dilinde din, hâlinde kin. Dindarlık mı kindarlık mı bilinmez, Allah dostu gönüllerden silinmez, hiç kimseye kin gütmez ve dahi güdemez!

1086) Zahiri ilmi olup bâtıni ilmi olmayan kimse eli, ayağı, gözü, kulağı olup da kalbi olmayan kimseye benzer. Kalp olmayınca ne el tutar ne ayak, ne göz görür ne de işitir kulak. Bâtıni ilim ise ancak özü sözü bir olan sadık kimselerden tam bir sadakatle öğrenilebilir.

1087) Mümin haklıdan, münafık güçlüden yana olur.

1088) Sureten Müslüman sîreten Yahudi olanların nazarında ya onlardansınız ya da onlara düşman. Hâlbuki İslâmiyet menfi değil, müspet ihtilafa müsaade eder. O hâlde her bir mezhep, her bir meslek, her bir meşrep ve her bir ekol bu sözümüzden payına düşen hisseyi almalı ve sırat-ı müstakimde kalmalıdır.

1089) Allah ile dost olabilmek için evvela O’nun isimleriyle dost olmak, o isimlerin tecellisini her zaman ve mekânda okumak ve her hadisede ve her imtihanda o isimlere muvafık hareket etmek gerektir ve elzemdir.

1090) Yaratıcı’nın eşi ve benzeri olduğunu iddia etmek şirk olduğu gibi, yaratılanın bir ve tek olduğunu iddia etmek dahi şirktir.

1091) Kardeşlerim! Káliniz Kur’an olsun, hâliniz Kur’an. Söyleminiz Kur’an olsun, eyleminiz Kur’an. Fikri ve zikri Kur’an olandır Müslüman.

1092) Bir Müslümanın bilmediği konularda bilmiyorum diyebilmesi imanının güzelliğindendir.

1093) Kardeşlerim! Şunu iyi biliniz ki sözümüzle tasdik ettiklerimiz değil, özümüzle tatbik ettiklerimiz kurtuluşumuza vesile olacaktır.

1094) Kibirli insanların sözü sigaraya benzer. Ne yiyebilirsin ne de yutabilirsin. Ancak yakarsın; lakin içersen kirlenir ve pis kokarsın.

1095) Mütevazı insanların sözleri bala benzer. Hem gıdadır hem de şifa.

1096) Dünyevi rütbeler ile uhrevi rütbeler çoğu zaman makûsen mütenasiptir.

1097) Mütevazı olduğunu iddia etmekten daha büyük bir kibir yoktur.

1098) Dava adamı olmak bedel ister. Bu bedeli öderken gösterdiğimiz en küçük bir tereddüt, en küçük bir nazlanma bizi hakkın safından şeytanın safına çeker.

1099) Bir Müslümanın hatasını görerek ne diğer Müslümanları ne de İslâm’ı eleştirebilirsiniz. Akletmez misiniz? Hatalar da günahlar da şahsidir, başkasına mal edilemez.

1100) Kusursuz olan Müslüman değil, İslâm’dır. Bir Müslümanda görülen kusuru İslâm’a mal etmek Hakk’a isyandır.

1101) Nice ilim sahibi vardır ki ilimleri onları cehenneme girmekten kurtaramayacak.

1102) Sabrın karşılığı ancak kat kat mükâfattır.

1103) Ey evlat! Bil ki: Korktuğun kadar köle, cesaretin kadar hürsün! Hakk yolunda dik dur! Zalimler mümin görsün!

1104) İman ne kadar kuvvetli olursa Allah’a güven ve tevekkül o nispette güçlü olur ve mahlukattan o nispette az korkulur. İman ne kadar zayıf olursa Allah’a güven ve tevekkül o nispette az olur ve mahlukattan o nispette çok korkulur.

1105) Evlilik hem bir sünnet ve hikmet, hem bir hürmet ve şefkat, hem karşılıklı ve samimi bir muhabbettir. Ve o aile hayatı ise, cennetin küçük bir numunesi ve âyinesidir.

1106) Samimiyet sözlerde değil, gözlerdedir. Ve dahi özlerdedir.

1107) Evlilik mükemmeliyet değil, mükellefiyettir. Kusur bulmak değil, huzur bulmaktır. Şiddet değil, muhabbettir. Hiddet değil, hikmettir. Hem hürmettir, merhamettir, şefkattir, emniyet ve sadakattir.

1108) Allah için yapılan her şey güzeldir. Allah için yapılmayan hiçbir şey güzel değildir.

1109) Kardeşlerim! İyi biliniz ki bizim bir tek gayemiz vardır: Yeryüzünde kıyamete dek ilahi aşkı hâkim kılmak.

1110) Şükür yapılan iyiliğin farkında olmak ve farkında olduğunu hissettirmek, bu iyiliği ilân ve i’lam etmektir.

1111) Bir âlime soru sorduğunuzda birtakım sorularınıza bilmiyorum diyebiliyorsa biliniz ki o Allah’tan korkan gerçek bir âlimdir. Ulema-i su’dan değildir.

1112) Ey ilim ehli! Sizden birilerine ne oluyor da biz Allah (c.c) ve Resûlullah (s.a.v) böyle buyurmuş diyerek nassları bildirmemize rağmen bu hususta fikir beyan etme cüretinde bulunuyor?

1113) Fedakârlık olmadan hiçbir dava ne büyüyebilir ne de yürüyebilir.

1114) Pratiğe dökülmeyen hiçbir bilgi, bilgi değildir. Böyle bilgi olsa olsa kibirdir.

1115) Makam ehl-i tevazuda, tevazu ehl-i izzette, iktidar ehl-i basirette oldukça güzeldir.

1116) Edebi olmayanın ilmi çiğ ete benzer.

1117) Sürekli Allah’a bir şeyler adamak yerine kendinizi Allah’a adayınız.

1118) Önce insan ol, sonra Müslüman!

1119) Ey nefsim! Âyâ zanneder misin ki o eller ve gözler, kulaklar ve ayaklar senindir? Madem senin değildir, o hâlde onları sahibinin emrettiği yerde kullan; zira nefis yolunda kullanman emanete hıyanettir.

1120) Pek çok insan şair olmak ister; lakin pek az insan bunu başarır. Zira edip olmak bedel ister.

1121) Her varlık kendine has sanat ve hikmet lisanıyla Allah’ı anlatır ve tanıtır.

1122) Allah dostlarında kusur arayanlar hiç ummadıkları yerden mihnete girer. Ve dahi Allah dostlarına muhabbet edenler hiç ummadıkları yerden nimete erer.

1123) Kardeşlerim! Kim söylerse söylesin, hakkı kabul ediniz! Zira kimden gelse kime karşı da olsa hak haktır. Kimden gelse kime karşı da olsa batıl batıldır, zulüm zulümdür.

1124) Maksadımız halkın değil, Hâlık’ın rızasıdır; fâninin değil, Baki’nin muhabbetidir.

1125) Namazı küçük görenin büyük ameli yoktur.

1126) Allah bir kulunun kalbini İslâm’a açtı mı ona ilim öğrenmeyi kolaylaştırır.

1127) Rüya yorumu şiir yorumundan zor olmadığı gibi, âyet yorumundan da kolay değildir.

1128) Allah’tan layıkıyla korkan bir mümin O’ndan gayrı hiçbir şeyden korkmaz. Allah’tan gerçek anlamda korkmayan kimselerse her şeyden korkmaya her hadisenin karşısında titremeye mecbur ve mahkûmdur.

1129) Saadet her istediğine sahip olmak değil, var olanı anlamlandırabilmek ve her şeyi pozitif algılayabilmektir.

1130) Dava adamlarının, çekilen acının hangi dava uğruna olduğunu bilmesi ve idrak edebilmesi o acıyı bertaraf eder.

1131) Aklını kullanabilecek kadar cesursan, tarihte iz bırakmaya adaysın demektir.

1132) İşi ehline veriniz, adalete eriniz. Haklıya hakkını hak ölçüde veriniz, adalete eriniz. Din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep, meşrep ayrımı yapmayınız, adalete eriniz.

1133) Kul olmak hatasız olmak değil, hatada ısrar etmemektir.

1134) Keşke bir kuş gibi zâkir, şâkir ve mütevekkil olabilseydim.

1135) Gerçek şair konulduğu her kalıbı infilak ettirir. Zira bize göre hakiki şair, kendi sahasında müceddid demektir.

1136) Şairler dörde ayrılır: Hakperestler, şekilperestler, kuralperestler ve lafızperestler.

1137) Derinliğini bilmediğiniz sulara balıklama atlamayınız.

1138) Kilitli kalbi zikir ve dua anahtarı açar.

1139) Şu aşk meşrebimizde maksadımız ve muradımız zarf değil, mazruftur. Mektup zarfa konulur; lakin zarf için yazılmaz.

1140) Allah’a malum nazarıyla bakmak O’nu inkâr olduğu gibi, Kur’an’a dahi malum nazarıyla bakmak Kur’an’ı inkârdan farksızdır.

1141) Bir insanın Allah katındaki derecesini anlamak istiyorsanız ehl-i takvanın kalplerindeki derecesine bakınız.

1142) Yalnız hıfzeden değil, aynı zamanda hazmeden bir nesildir nesl-i Kur’an.

1143) Dediler: “Her ne dua etsek bir türlü kabul olmuyor.” Dedim: “Dilinizle değil, amelinizle ve kalbinizle dua ediniz. Hem öncelikle dualarınıza kabulüne mâni olan tüm günahlarınızdan tövbe istiğfar ile kurtulunuz. Ve dahi makbul bir dua olunuz.”

1144) Yeryüzünde ilahi aşkı hâkim kılmak için kudsi bir seferdeyiz. Gönül dünyasının her bir ülkesini şehir şehir fethedeceğiz.

1145) İsraf kayığına binen, iflas denizinde batmaya mahkûmdur.

1146) Her hakikat mesleği, bir tarikat meşrebine gebedir. Tarikat güzeldir; fakat hakikatten kopmamak gerektir.

1147) Yazdıklarıyla gündem oluşturamayacağını bilen şair ve yazarlar, medyadaki gündeme ilişkin şiir ve yazı yazarlar.

1148) Samimiyetle kurulan hayaller önce emel olur, sonra amel ve nihayetinde olur reel ve gerçek bir rol model.

1149) Sadakat ve zincirle bağlanmak odur ki bağlandığın zat seni kovsa da ona küsmeyeceksin. Ne yaptım da kovuldum deyip sadakatini tazeleyeceksin. İnandığın değerler uğrunda çile çekecek ve gözyaşı dökeceksin.

1150) Hedef tarikatlar ise, biliniz ki: Maksat sünneti ortadan kaldırmak, Kur’an’ı kendi heva ve hevesine göre yorumlayabilmektir.

1151)Kitap okuyup da umum kitapların sultanı hükmünde olan Kur’an-ı Azimüşşan’ı okumayanların sair kitap okumayanlara karşı hiçbir fazileti yoktur.

1152) İslâmiyet ne radikalizmdir ne de pasifizm. İslâmiyet hikmettir, istikamettir, adalettir.

1153) En büyük sürünün en muhteşem ferdi olmaktansa, en küçük sürüye çoban olmayı yeğleriz.

1154)Kıymeti bilinmeyen her şey kaybedilmeye mahkûmdur. Ve dahi nimetin farkında olmak ve kıymetini bilmek bir nevi şükürdür.

1155)Umumun hukukuna taalluk eden bir konuda istişaresiz hareket edenin burnu yerde sürünsün.

1156) Ey ehl-i hak ve hakikat! Biliniz ki: Hak ve batıl mücadelesinde en çok hüsrana uğrayanlar siperini terk ederek sırat-ı müstakimden udûl edenlerdir.

1157) Bazı insanlar ateş gibidir. Ne nefsini bilir ne de haddini. Nefsini ve haddini bilmeyen hiç bilir mi Rabbini?

1158) Bir dilin gerçek üstadları o dilin şairleridir.

1159) Şol yolumuz araç değil, amaçtır. Hem şu ekolümüz dahi süfli bir heves değil, ulvi bir hedeftir. Hakk’a giden tarik-i hikmettir.

1160) Bin defa okusan da bir daha oku!

1161) İman binasının temeli tevhiddir. Temeli sağlam olmayan bina yıkılmaya namzettir.

1162) Ulvi bir gayesi olmayan insan durgun suya benzer.

1163) İnsan fikirle meşgul oldukça büyür, hadiseler ve insanlarla meşgul oldukça küçülür.

1164) Müslümanım diyen kimselerin ahirete inanmamış gibi hayat sürmelerini aklım almıyor, kalbim kaldırmıyor.

1165) Tabip hastaya bazen tatlı, bazen acı ilaç içirir. Lakin gayesi her zaman birdir, tedavi etmektir.

1166) Allah’ın en sade ve en samimi kulları enbiya ve evliyadır.

1167) Devlet idaresini üstlenmek mangal gibi, özgün bir yazar olmak dağlar gibi yürek ister.

1168) İslâm fıtrat dinidir ve fıtri bir dindir. Fıtrat da İslâm da fıtri olmayanı reddeder.

1169) İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmeyeceği gibi, insanlardan özür dilemeyen dahi Allah’tan af dilemez.

1170) Karanlık ve kalabalık kabadayıları mahlukatın en korkağıdır.

1171) Dediler: Himmet nedir? Dedim: Kalbi, hâli, safi, halis bir dua ve niyazdır.

1172) Merkebi hangi koltuğa oturtursan oturt merkep yine merkeptir. Merkebe hangi kitabı yüklersen yükle merkep yine merkeptir.

1173) Mümin bukalemun misillü her bulunduğu ortamın rengini alan değil, belki her girdiği ortama kendi rengini veren insandır.

1174) Ekinler iki türlü kurur: Biri susuzluktan, diğeri aşırı sudan. Ve dahi insan haktan iki türlü udûl eder: Biri tefritten diğeri ifrattan.

1175) Tecrübe iki türlü kazanılır: Biri doğrulardan, diğeri hatalardan. Hata yoluyla kazanılan tecrübeler daha kalıcı ve daha sağlamdır.

1176) Kur’an ve sünnet merkezli tarikatlar imanın ve ehl-i sünnet itikadının muhafazası için ehl-i bid’anın saldırılarına karşı sarsılmaz barikatlardır.

1177) İnsan çalışarak dinlenir, dinlenerek yorulur. Pazartesi sendromu dediğiniz olay bundan ibarettir.

1178) İnsanların Allah ile olan irtibatlarındaki samimiyeti anlamak isterseniz kullar ile olan münasebetlerine bakınız.

1179) Cenab-ı Hakk toprak altına giren her tohumu dirilttiği gibi tevazu toprağına girip aşk gözyaşlarıyla sulanan her kalbi dahi velayetle diriltir.

1180) Tevekkül vazifeni yapıp vazife-i ilahiyeye karışmamak ve O’na güven duymaktır.

1181) Allah dostlarında kusur arayanlar kendi kusurlarında boğulmaya, rezil ve zelil olmaya mahkûmdurlar.

1182) İnsanların kalitesi imtihan yaşadıkça ortaya çıkar.

1183) Kerametin en büyüğü kerametini bilmemek ve bildirmemektir, hem görmemek ve göstermemektir.

1184) İstişare ehil olanla yapılır. İlim ehl-i ilimle, sanat ehl-i sanatla, ticaret ehl-i ticaretle istişare edilir.

1185) Yeryüzünde nice meşhur vardır ki gökyüzünde hiçbir değeri yoktur. Yeryüzünde nice meçhul vardır ki gökyüzünde pek meşhurdur.

1186) Önce samimiyet sonra gayret.

1187) Gösteriş kişiliği oturmamış, karaktersiz kimselerin işidir. Samimi kullar her zaman sadedir ve Rabbi iledir.

1188) Riya insanı şirke, şirk ise cehenneme götürür.

1189) İnsanlara köle olmak istemiyorsanız kimseye sırrınızı vermeyiniz.

1190) İslâmiyet doğruluk ve samimiyetten ibarettir.

1191) Yâ Rab bize faydalı yağmur gönder, bize yağmurla fayda gönder. Yâ Rab zararlı yağmurdan, yağmurla gelen zarardan Sana sığınırız.

1192) Herkes hak ettiği yere varacak! Lakin samimiyet gerek, gayret gerek, sadakat ve sebat gerek.

1193) Elbet bir gün öleceğiz, Rabbimize döneceğiz. Mühim olan O’na güzel amellerle dönebilmek. İşte o zaman Sevgili’yi göreceğiz.

1194) Hakkı aramaksızın ve araştırmaksızın çoğunluğa uyanlar iradesi yok olanlardır.

1195) Dünya araç, rıza amaç. Araç değişse de amaç değişmez. Araç yok olsa da amaç baki kalır.

1196) Cimriliğin en tehlikelisi ilmi olanıdır. İlmi eserler yazınız, ilmi yayınız, kendinizle birlikte kabre götürmeyiniz.

1197) Ey nefis! Unutma! Sen dürüst ve iyi kalpli biri olduktan sonra Allah’ın lütfuyla her zaman birileri yardımında olacaktır, etrafın meleklerle dolacaktır.

1198) Gördüm ki cennete giden yollar dikenlerle, cehenneme giden yollar güllerle kaplı. İnsan yola değil, menzile odaklanmalı. Fani güllere bağlanıp da baki olanlardan mahrum olmamalı.

1199) Kardeşlerim! Biz devlet idarecilerimizin istikamet ve selameti için ancak dua ederiz. Onlar gaza, biz dua eriyiz.

1200) Adalet din, dil, ırk, mezhep ve meşrep ayrımı yapmaksızın haklıya hakkını hak ettiği ölçüde vermektir.

1201) Âlem-i İslâm’ın aklı ve komutanı Türkiye’dir. Er geç akıl latifeleri hikmete sevk edecek ve dahi komutan birliğine kumandanlık edecektir.

1202) Allah rızka kefildir; lakin rızasını kazanacağımıza değil. Kefil olunmayanı terk edip kefil olunanı dert etmek kâr-ı akıl mıdır?

1203) İlhamın kaynağı kesbî ilim değil, vehbî ilimdir. Ve dahi ulvi bir niyettir, samimiyettir, gayrettir, sadakat ve sebattır.

1204) İnsan kendisiyle barıştı mı etrafında kavga edecek birini bulamaz. İnsan kendisiyle kavgalı oldu mu etrafında dost bulamaz.

1205) İhlâsta ifrat ihlâssızlıktır. Ve dahi halkın seni ihlâssızlıkla suçlayacağından korkarak hayırlı bir ameli yapmaktan vazgeçmek ihlâssızlığın ta kendisidir.

1206) Taşmak için dolmak gerek.

1207) Durgun sudur beş duyu, marifet bulmak akarsuyu.

Şair'ül İslam Yunus Kokan

27 Eylül 2020 34-35 dakika 2 denemesi var.
Yorumlar