Salyangoz
Minik bir salyangoz meraklı gözlerle bana bakıyor. Gözlerim bu küçük canlıyı gördüğüne inanamadı. Üstelik yeşilliklerle dolu bir tabak içinde. Yüksek ihtimalle o tabaktan canlı çıkacak. Henüz salyangoz yemeğe başlamadık.
Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Dünya bir nebze güzelleşsin ümidiyle günü bitirirken, önümüze her yeni günde aklımızın almayacağı tuhaf olaylar çıkıyor. Akıl tutulması yaşıyorduk, tutulduk kaldık hep birlikte. İnsana, canlıya, doğaya değer vermeyen tüm ideolojiler, öğretiler toplumu çürümeye mahkum ediyor.
Vicdanını, sorumluluk bilincini yitiriyor insanlık. Depremler, yangınlar, heyelanlar ve tüm doğa olayları sanki insanın yaptığı yanlışları yüzüne vurmak ister gibi alt üst ediyor yerküreyi. “Doğa olayı!”. O evleri dere yatağına yapan, yaptıran, yıkılan on numara beş yıldız rezidansları diken insanoğlu değil mi…
Hiçbir şey yapamamanın verdiği keder her şeyden kötü. Asıl insanı tüketen, haksızlıkları lütufmuş gibi kabul eden insanlardır. Kendi cebine gitmedikten sonra kimsenin cebini düşünmeyen, kendi rahatı bozulmadan kimseyi düşünmeyen, kendi için yaşayıp kendi için ölen insanlar yüzünden yaşanabilir olmaktan çıktı dünya. Bencil, empati yoksunu insanlar yüzünden soluğunu yitiriyor dünya. Ve insan aç gözlülüğüyle yok ediyor dünyayı.
Ben Mars’a gidiyorum. Siz de toparlanın.