Şeytan Konusu

Not: Bir belgeselin yazıya çevrilmiş halidir. Kaynak belgeselin bağlantısı yazı altındadır.

Cehennemin hükümdarı..
Kibre kapıldı, cennetteki konumunu kaybetti, cennetten dışarı atıldı ve düştü.
İnsanlığı yok ederek intikam almak için birleşmiş iblisler ordusunun komutanı..

Bir iblisin kötücül amaçlarına ulaşmak için bir bedene ihtiyacı vardır. Öylece ölüm ve yıkım planlarını hayata geçirebilir.

Peki ama karanlıklar prensi olarak bilinen karakter sadece bir mit mi? Yoksa daha fazlası olabilir mi?

Şeytan kötücül duygular taşıyan bir insan, bir tanrı, bir melek, bir uzaylı olabilir elbette.

Dünyada milyonlarca insan geçmişte dünya dışı varlıklar tarafından ziyaret edildiğimize inanıyor. Ya doğru söylüyorlarsa… Antik uzaylılar gerçekten de tarihimizi şekillendirdiler mi? Eğer öyleyse buna dair bulgular düşen bir meleğe dair yüzlerce yıllık öykülerin içinde bulunabilir mi? Şeytan komplosu diye bir şey gerçekten var olabilir mi?

***
Ona şeytan, lucifer, iblis deniyor. Adı insanın aklına hemen tek amacı insan oğlunu yozlaştırıp yok etmek olan, boynuzlu bir yaratığa dair benzer dehşet verici görüntüler geliyor.

Şeytan tanrının düşmanı olarak resmedilir. İyi insanları yok etmeye, iyi insanları kötüleştirmeye, onları kurtarılmaktan alıkoymaya, cennette girmekten alıkoymaya çalışır. Böylece herkes başında olduğu cehenneme gidecektir.

Şeytan ete kemiğe bürünmüş kötülüğün anımsatıcısıdır. Şeytanı düşündüğümüz zaman beynimiz iki yöne gidebilir. Biri alevler ülkesine hükmeden neredeyse bir çizgi karakterdir, boynuzlu, elinde çatalı olan kırmızı bir adam. Ama karanlık yanı var bir de, bence; şeytan insana çok kötü şeyler yaptırabilen, işkencenin, ölümün ve kötülüğün kaynağı olan kötülüğün ete kemiğe bürünmüş halidir.

Peki ama şeytana dair bu algılar doğru mu? Gerçekten de kötü olan her şeyin efendisi o mu?

Florida Langland 2012, Yüzlerce mümin takipçi, şeytan tarafından ele geçirildiği inanılan kişilerin, iblis çıkarılmasına tanıklık etmek için Tutuşanlar Kilisesinde toplanmış.

Bırak onu, bu adama verdiğin onca zarardan vaz geç. Şeytan intikam almak istiyor, yarattıkları arasında en sevdiğine zarar vererek Tanrının kalbini başka nasıl kırabilir ki, yarattıkların zirvesi insan, insanlık. Ben siz dünyadaki her bir kişi.

Şeytan çıkarma denilen ayinde bir papaz şeytanla yüzleşmek ve onu yeniden cehenneme göndermek için kutsal bir tören yapar. Bu törenin tarihi yüzlerce belki de binlerce yıl geriye gitmektedir. Ayrıca kilise içinde bile tartışmalıdır.

Ben şeytanla mücadele ederken epeyce akıl oyunu yaşarım. Biraz satranç maçına benzer.

Peki ama şeytan kim veya nedir? Ve neden insanlığı yozlaştırmaya kararlıdır. Bu sorunun cevabı şeytanın kökenlerini anlatan mitlerde ve efsanelerde bulunabilir.

İlk başta Tanrı fiziki evreni yaratmadan önce, şeytan da tanrının yarattığı meleklerden biriydi. Tanrının çevresinde meleklerin, tanrıya tapan meleklerin olduğu bir ortamdı orası. Şeytan da o dönem lucifer ya da sabah yıldızıydı, meleklerin en parlağıydı.

Şeytan aslında baş meleklerden biriydi, yüksek rütbelilerden biri, en güzellerden, en sevilenlerden biri. Tanrının sevgilisiydi.

Tanrı insanı kendi suretinden yarattı, bütün meleklerine de bu surete tapmalarını emretti. Şeytan bunu reddetti. Bak onlara çamurdan yaptık onları, beni ateşten yaptın, ben tapmayacağım. Bunun üzerine cennetten atıldı.

Kibire kapıldı, Tanrıya meydan okumaya başladı. Bu küstahlığı yüzünden de cennetteki konumunu kaybetti, cennetten kovuldu ve düştü.

Luciferin lanetlenişi ani, çabuk ve totaldir. Dünyaya atıldı ve zamanın sonu gelene kadar orada dolanmaya mahkum edildi.

Tevratta şeytana dair çok az gönderme olmasına rağmen, kitapta genellikle, muhalif, suçlayıcı gibi sıfatlarla anlatılır. Genellikle de cennet bahçesindeki yılanın ilham kaynağı olarak tanınır.

İncildeki en güzel öykülerden biri, cennet bahçesinden adem ve havvadır. Malum çok güzel bir bahçedir orası. Adem ve Havva da o güzel bahçede tüm masumluklarıyla Tanrıyla, birbirleriyle mutlu mesut yaşarlar. Derken yılan kılığına girmiş şeytan çıkagelir. Ve Havvayı bir şekilde ihlale yakın bulur , Tanrının insanlık için koyduğu tek yasaya.

Yaratılış kitabına göre, Tanrı bahçeye iki ağaç dikmiştir. Hayat ağacı ve Bilgi ağacı. Adem ve Havvanın da Bilgi ağacının meyvelerini yemeleri yasaklanmıştır.

Şeytan, Havvayı Bilgi ağacının meyvesini yemesi konusunda ikna eder. Havva da Ademi aynı şeye ikna eder. Ve tabii birden bire bütün kişiliklerinin değiştiğini görürüz.

Adem ve Havva yasak meyveyi yemeden önce günahsızdırlar. Yani Tanrının onlar için koydukları tek yasaya karşı gelmemişlerdir. Şeytan eğer bu yasağın çiğnenmesini sağlarsa, günahın insanlığa sızacağına karar vermiştir. Adem meyveyi yedikten sonra, insanlık birden bire bencil, gururlu hale gelir. Otoriteye karşı baş kaldırma arzusuyla dolar ve böylece iyi ve kötü hakkındaki bilgiyi de edinmiş olur.

Peki ama Adem ve Havvaya dair bu hikaye kötülüğün dünyaya nasıl girdiğine dair kurgusal bir anlatı mıdır? Yoksa bir başka hatta çok daha farklı bir açıklaması var mı?

Şu şekilde de alabiliriz, Havva aslında olgunlaşmak istemiş, büyümek istemiş. Tanrı bizi lekesiz bir masumiyet, çocukluk durumunda tutmak istemiştir belki de. Havva içine yerleştirilmiş dünyaya dair bilgi edinmeyi önemli hatta Tanrının emrine uymaktan daha önemli bulmuş olabilir. Yılan bunu mümkün kılmış.

Şeytan insanlığa bu olağanüstü bilgeliği edindirmek için ve insanoğlunu Tanrıların mertebesine çıkarmak istemiş.

Ama Tevratta Tanrı Yehova diyor ki, bu kadar çabuk değil, insanoğlu belki de bu bilgiyi haketmiyor, Tanrı ile şeytan arasında mücadele konusu olmuş bu.

Yılanın Adem ve Havvayı baştan çıkarması aslında bir sabotaj, insanoğlunu yaratıcısına karşı baştan çıkarmak için kasıtlı bir çaba mı? Yoksa Şeytanın gerçek amacı insanoğlu Tanrının bilgeliğinin meyvelerini paylaşmak için cesaretlendirmek mi? Antik astronot kuramcıları Tevratın bir başka kitabında daha fazla ipucu bulanabileceğine inanıyor.

Güney İsrail- (Kenan- Filistin), bu kuru güneşte kavrulmuş çöl bir zamanlar Edom ülkesiydi. Bu kadim krallık bazı araştırmacılara göre, İncildeki kişilerden biri olan Jobun memleketiydi. Tevratta anlatıldığı üzere Job o bölgedeki en zengin insanlardan birisiydi ve muazzam ölçüde sığır, koyun ve deve sürülerine sahipti. Ayrıca en dürüst insanlardan biriydi. Yaptığı yanlışlıklar ve ailesinin işlediği günahlar için her şeye kadir Tanrıya kurban keserdi.

Jobun öyküsünde şeytan göklerdeki melekler konseyinin üyesidir. Konsey toplanır, Tanrı da konsey toplantısına katılır, burada şeytanla aralarında tartışma yaşanır.

Tanrı der ki; bak şu Joba, ne kadar imanlı. Kalite kontrolünden sorumlu olan şeytansa, tabii der, ona her şeyi verdin başka ne olabilir ki?

Şeytan aslında Tanrıya meydan okur ve der ki; Job baştan çıkarsa, eğer Tanrının ona verdiği o şahane şeyler olmazsa, bakalım o zaman ne olur? Şeytan, Tanrıyı, iyi olup olmadığını görmek için Jobun sınavdan geçirilmesi gerektiğine ikna eder? Şeytan’ın ilk muhalefetidir bu. İnsanlığın girdiği ilk sınavdır.

Öykünün ilginç olan kısmı ise şu, şeytan cennet konseyinin bir üyesi olarak Tanrıyla birlikte çalışmaktadır.

Tanrının ilahi konseyi çok ilginç. Çünkü öğrendiğimize göre, bu konsey şeytan da dahi meleksi varlıklardan oluşuyor. Demek ki Tanrının emirlerini Tanrının dileklerini bu konseyin emirlerini yerine getiren ileri varlıklar var. Sanki ilahi bir bürokrasiyle karşı karşıyayız, bir şirket ve devlet bürokrasisi gibi çalışıyor adeta.

Belki de şeytanın kötülüğün gücü olduğuna dair losyonumuz yanlış. Antik astronot kuramcılarına göre hikayenin sade bu kadarla kalmadığına sadece tevratın ifadelerinin arasında değil, antik parşömenlerde de bulabileceğine inanıyorlar. Binlerce yıl öteye kadar giden parşömenlerde.

Qumran Batı Şeria. Burda 1949 dan beri yapılmakta olan kazılarda arkeologlar yüzlerce antik parşömen çıkardı. Parşömenlerin Essenililer denilen eski bir İbrani tarikati tarafından 2000 yıl önce yazıldığını düşünüyorlar.

Parşömenlerin bazıları bekçiler denilen bir melek grubu tarafından başlatılan isyanını anlatan Enok kitabının parçalarından oluşuyor.

Enok kitabının en ünlü bölümlerinden biri bekçilerin hikayesini anlatır. İnsanlığın ilk yıllarına bekçilik etmekle görevli olan bize bakan bize göz kulak olan 200 meleğin hikayesidir bu.

Bekçiler, insanlara bekçilik etmek, insanlara yardım etmek için gönderilmiş bir grup melektir. Şimdi bu bekçiler çok ilginç, çünkü bunlar insanlarla temas kuran melekler.

Yaratılış kitabında kısa bir gönderme vardır buna. Ancak Enok kitabı bu hikayeyi genişletir ve tamamını anlatır. Kilisenin ilk yıllarında Canondan çıkarılmıştır ama bir süre için olmuştur bu.

Bu bekçiler insanlarla ilişki kurduktan sonra, bu yeni türe fazlasıyla bağlanır. Bu yeni türe şehvet duymaya başlar. Birden bire de asıl fikri unuturlar. Kendilerine verilen asıl emre pek de aldırmaz olurlar.

Öyle bir an gelir ki kendilerine eş edinip çocuk yapmak isterler. Bunun üzerine isyan etmeye, bedenler yaratmaya, evlenmeye ve çocuk yapmaya karar verirler.

Enok kitabına göre bu isyanın lideri Şemyaza veya Şeytanel denilen biridir. Bizim Şeytan diye bildiğimiz karakterin ta kendisi olabilir.

Bizim Şemyaza veya bekçiler öyküsünde gördüğümüz olay meleklerin başı Lucifer hikayesine çok benziyor. Her iki durumda da türler hiyerarşisiyle karşı karşıyayız. Yani biz ve Tanrı, lider; Tanrıyla ters düşüyor ve aslında insanların arasında yaşamak istiyor.

Enok kitabının farklı versiyonlarına baktığımızda hepsinde ortak olan şey Bekçilerdir. Gökten gelen bekçiler. Bunlar bize bilgi taşıyanlardır. Şimdi ben gökten gelen bekçiler terimine baktığım zaman, bunu kişisel olarak Uzaylılar olabilir olarak yorumluyorum.

Şemyaza isyanına ve Luciferin insanı yozlaştırdığı için cennet bahçesinden kovulduğuna dair çok eski anlatılar aslında, insana yasak bilginin verilmesine dair bir kalkışmayı anlatıyor belki de.

Belki de bu efsaneler mitolojiye değil tarihi olaylara dayanıyor. Uzaylı ziyaretçilerin de karıştıkları bazı olaylara.

Antik astronot kuramcıları Enok kitabının yakından incelenmesinin Şeytanın Tanrıya karşı başlattığı bu meşhur isyanın nerede yaşanmış olabileceğini, gösterebileceğini düşünüyorlar.

Lübnandaki Hermon dağı, Suriye sınırında bulunan bu efsanevi dağ, Enok kitabında anlatıldığı üzere Şemyaza ve Bekçilerin dünyaya indiği zirve.

Enok kitabında Hermon dağından söz edilir. Meleklerin Hermon dağına indiklerini görürüz, yani Hermon dağı cennetle bağlantılı bir yerdir. Dünya ile cennet arasında bir limandır.

Bekçiler Cennetin bilimine vakıf, gökten gelen meleklerdir, Şemyaza ise büyü ve kök çıkarma konusunda uzmandır. Bunun tamamen cadılık olduğunu düşünebilirsiniz, büyüler yapmak, sihirler yapmak ve iksir yapmakta kökler çıkarmak.

Enok kitabında insanlara bekçiler tarafından bilgeliklerini insanlarla paylaşmaya başlamış meleklerin insanlara öğrettikleri konuların listesi vardır.

Enok kitabında Hermon dağının Şemyazanın insanlara büyü ve ilaçları öğrettiği yer olduğunu söyler. Diğer güçlü melekler ise, meteoroloji, silah, astroloji, fen ve hatta savaş konusunda bilgiler verirler.

Bekçiler insanlığa Tanrının yasak bilgisini aktarırlar. Antik kültürlere ait bütün hikayelerde karşıt kültürlerde Tanrıların yasak bilgisini insanlara taşıyan varlıklardan bahsedilir. Bu varlıklar bu yüzden lanetlenmişlerdir.

Bekçiler Şemyaza aracılığı ile bize olağanüstü araçlar verirler, bu sayede dünyadaki hayatımız çok daha güzeldir, Peki o zaman Şemyaza gerçekten kötü biri midir yoksa insanlığı cehaletten mi kurtarır. Eğer Şemyaza şeytanın atasıysa acaba Şeytan bunca yıl boyunca yanlış mı yorumlanmıştır.

Acaba Şemyazayla diğer bekçilerin insan uygarlığının temellerini kuran uzaylılar olmaları mümkün mü? Eğer öyleyse Şeytan, Tarih tarafından yanlış anlaşılmış ve yorumlanmış olabilir.

Eğer Şemyazayla Şeytanı eşitlersek daha geniş bir çerçevede karşımıza çıkan şudur. Bize der ki Şemyaza- Şeytan bizi uygarlaştırmaya geldi. Bekçiler uygarlaştıran varlıklardır. Uygarlık kurma becerimize yardım etmişlerdir. Burada karşımıza çıkan şey ise şu bizim bildiğimiz uygarlık öyle ilahi bir şey değil, kelimenin tam anlamıyla Şeytansı. Bize uygarlığın araçlarını veren şeytandır.

Şeytan gerçekten de bazı antik astronot kuramcılarının inandıkları gibi uygarlaştıran bir güç müydü? Eğer öyleyse diğer antik mitlerin ve efsanelerin incelenmesiyle başka kanıtlar da bulmak mümkün mü?

Eski Sümerde Anunnakilerle ilgili çok ilginç hikayeler vardır. Anunnakiler yıldızlardan gelme yarı tanrı yarı insan varlıklardır, sümerlere çeşitli uygulaştırıcı sanatlar öğretirler. Tuhaf görünüşlüdürler, uzun kafaları vardır, böceğe benzer insanlardır neredeyse ya da sürüngensi özellikleri vardır, İncilde anlatılan bekçiler gibi engereğe benzerler bazılarına göre.

Çeşitli kültürlerde yeryüzüne gelen ve insanlığı yücelten veya aşağılayan dev göksel varlıklarla karşılaşırız, şeytanın bir serafim veya kanatlı bir yılan veya ateş saçan yılan olduğu düşünülür. Ama serafim kelimesi ser kökünden geliyor, yani yılan, rafimse dev demek..

Şeytan denilen karakter gerçekten de uzaylı bir varlık olabilir mi, kendi türü tarafından uzak atalarımız arasında yaşasın diye bırakılmış olabilir mi? Acaba diğer düşmüş melekler gibi Tanrıya sadece kibri yüzünden değil de insanlığa yardım etmek için karşı çıkmış olabilir mi? Daha fazla ipucu bir uçan yılan adama dair efsanede ve acımasızca ebediyen cezalandırılmış bir Titanın öyküsünde bulunabilir mi acaba?

Yucatan yarımadası, Güney Meksikanın çangılları arasında büyük Maya Şehri Çiçenhitsanın harabeleri yer alıyor. 1000 küsür yıl önce yapılmış olan Çiçenhitsa Maya dünyasının en büyük ve en güçlü şehirlerinden biriydi. Şehre büyük piramit Elcastiyyo yani mayaların yılan tanrısı Kukulkanın onuruna yapılmış tapınak egemen.

Kukulkan şeytanın veya kanatlı yılanın adı. Daima bilgelik getiren insanlığa kozmik bilgileri sağlayan olarak resmedilmiş. Kukulkanı genellikle yarı yılan yarı insan veya yılanın ağzından çıkan bir insan olarak resmedilmiş olarak görüyoruz. Hristiyanlığın geleneksel olarak şeytanı bir ejderha figürü olarak ya da yılansı bir varlık olarak resmetmesi gibi.

Mesele neden bu şekilde resmedildiği. Bana sorarsanız bu bağlama özgün bir varlık değildir.

Maya pantionunun en güçlü Tanrılarından biri olan Kukulkanın yıldızlardan geldiğine inanılıyordu, insanlığa astronomi ,matematik ve tarımı öğrettiğine inanılıyor.

Hristiyan geleneğinde şeytanın bilgi ağacında insanlığa yasak bir bilgiyi verenin yılanın aynı.

Enok kitabında bekçilerin yılan yüzlü veya engerek kılığında olduğu ve insanlığa güç sağlayan bu bilgiyi taşıdığı anlatılır.

Yani bizim bu enstantenelerin hepsinde hep aynı figürü ya da aynı melek kabilesini şeytansı varlıkları veya yılana benzer meleksi varlıkları görüyor olmamız pekala mümkündür.

Antik astronot kuramcılarının çoğunun inandıkları üzere Şeytanlar Kukulkanın aslında aynı varlıktan kaynaklanmış olmaları mümkün mü? Eğer öyleyse Bu karakter acaba diğer antik kültürlerin hangilerinin efsanelerinde veya mitolojilerinde karşımıza çıkıyor.

Birden bire ortaya çıkıp da insanların arasında yaşamaya başlayan ve öğreten şeytan sadece İncille sınırlı değildir. Dünyadaki bir çok gelenekte rastlıyoruz ona.

Antik Yunan efsaneleri göre Prometeus adındaki Titan ,ateşi gizlice çalıp insanlara verdiği için Tanrılara karşı günah işlemişti. Bu kabahati yüzünden korkunç ve ebediyen sürecek bir cezaya çarptırıldı, bir kayaya zincirlendi ve karaciğerini kartallar yedi, karaciğer bir gece içinde yenilenen tek organdı, bu yüzden kartal her defasında gelip kendine ciğerle ziyafet çekebilirdi.

O insanlarla iş birliği yapmış bir Tanrıydı, insanların sevgilisi bir Tanrıydı, evet mitolojik hikayelerde prometeusun aslında onların temsilcisi olduğu anlatılır.

Buna benzer bir başka Tanrı da Virakoça. Eski İnkalar ve And dağları bölgesindeki halklar tarafından tapılan Virakoça, dünyaya göklerin bilgisini vermek için gelmiş yaratıcı bir tanrıdır. Bu İnka tanrısı Prometeus gibi ışığı getirir ve antik İnka heykellerinde ellerinde iki şimşek taşıyan ve başında taç olarak güneşi taşıyan bir varlık olarak gösterilir.

İnkalar Virakoka veya Virakoça adındaki ….. tıp, astronomi, ve diğer ilimlere sahip ışıklı bir varlıktan söz ederler. Virakoçanın Şemyaza veya Şeytanla aynı kişi olması mümkün. İnsanoğluna özgürleştirici bilgiyi taşıyan bize ilerleme ve aydınlanma yoluna çıkaran bir varlık. İnsan kendine sormadan edemiyor, neden acaba bu kadar ayrı kültürlerin mitolojileri birbirlerine bu kadar benziyor,

Virokoça meselesinde gördüğümüz şey, kendisini dünyada gösteren insanlığın arasında yaşayan bir Tanrı. Bize bilgi getirmiş ve bir süre sonra ortadan kaybolmuş.

Eski Mısırlılarda Tanrı Sete yani şeytan gibi karanlığa ve kaosa hükmeden ilahi bir varlığa tapan bir tarikat vardı.

Dolaşıp bizleri uygarlaştıran, eğiten geleneksel uygarlaştırıcı tanrıları bütün geleneklerde görüyoruz. İster Mısır, İnka veya Maya imparatorlukları gibi büyük kültürlerde olsun, ister evrenin başka yerlerinde bulunan daha küçük kültürlerde olsun her yerde varlar. Böylece şeytan hikayesinin özgün olmayan uygarlaştırıcı tanrı hikayesi olduğunu görüyoruz. Bütün dünyada gayet net bir çerçevenin içinde oturuyor. Şeytanın öneminin sadece İncille sınırlı olmadığını gösteriyor bize bu ve uygarlığın bir bütün olarak önemini fazlasıyla anlatıyor.

Antik mitlerin hemen hepsi aslında aynı yaratıktan söz ediyor olabilir mi? Bizim Şeytan dediğimiz cennetten kovulmuş melek mi bu? Peki ama nasıl oluyor da insanlığa aydınlanmayı ve bilgiyi getirdiği söylenen bu yaratık kötü olan her şeyin ete kemiğe bürünmüş haline gelebilmiş.

Lucifer kelimesi Latince de mit mük fer yani ışık yapan anlamına gelir. Yunan mitolojisinde de aynı, Prometeus, ışığı tanrılardan çalan demek.

Bunların hepsinin farklı dillerde aynı figüre işaret etmeleri çok hoş bir fikir. Ama insanlar için hoş elbette, dini geleneklerimize göre ve binlerce yıl önce eski kutsal metinlerden seçme yapanlara göre böyle değil. Şeytandan veya Lucifer’dan kötücül bir figür yarattılar. Belki başka türlüydü belki iyiydi.

Şeytan gibi bir şey ararken mutlaka ahlaktan söz etmemiz gerekmiyor. Aslında biz atalarımızla ilgili şeyleri araştırıyoruz. Mitolojiyi araştırıyoruz. Atalarımızın uygarlığı kendi kendine geliştirmediklerini, insan olmayan zekadan yardım aldıklarını anlatan hikayeleri araştırıyoruz. Bu tür öykülere baktığımızda da bu zekanın şeytan olduğunu görüyoruz.

Şeytan bir insan da olabilir, tanrı da, melek de, uzaylı da. Bir şekilde kötücülleştirilmiş bir şey.

Lucifer, Prometedir, ışık getirendir. Çok iyi bir iş yapmıştır. Kendisi bize ateşi getirendir. Bize kendi başımıza bir şeyler yapabilme fırsatını verendir.

Eğer İncil’de anlatılan Şeytan kaynağını uzaylı bir varlıktan aldıysa, efendilerinden bilgiyi çalıp, ilk insanların iyiliği için kullandıysa, o zaman neden katıksız kötülük yapan bir yaratık olarak tanımlanıyor. Antik astronot kuramcıları bu sorunun cevabının eski yazılarda değil şeytan tarafından ele geçirilmiş sayısız olayda yattığına inanıyorlar. Şeytan tarafından ele geçirilme belki de şeytanla ilişkilendirilen fenomenlerin, en korkutucusu ve mantık dışı olanı. Hristiyan geleneğine göre ele geçirme bir iblisin insanın vücudunun içine girmesi ve o kişinin fiziki ve ruhsal varlığını yozlaştırmasıyla meydan geliyor.

Şeytan tarafından ele geçirilme inancı çok yaygın. Dünyanın her tarafında aşağı yukarı görülür. Şeytansı enerjinin varlığına inanılır. Karanlık korkunç bir iblis insanı ele geçirir, vücudunu ele geçirir, aynı zamanda da zihnini, bu kişi özgür iradesiyle davranamaz. Karanlık güçlerin kölesi haline gelir.

Dünyada var olan iblisler insanlar yani bizi etkilemek yani baştan çıkarmak ile ilişki kurarlar. Bu saldırı bizi fiziki olarak sakatlar, hücum eder, vücudumuzda ve zihnimizde etkilere yol açar.

Bir çok Hristiyan iblislerin her şeye kadir Tanrıya baş kaldıran şeytanın isyanı sırasında ondan yana olan düşmüş melekler olduğuna inanıyor. Belzabap, Azmadeus, Malık ve Mamun gibileri …. İnsanoğlunun ruhunu yozlaştırmaya adamışlar kendilerini.

İncile bakacak olursak İblisler düşmüş meleklerdir. Luciferle birlikte cennetteki bütün savaş sırasında düşenler yani. Amaçları insanoğlunu kandırmaktır, kötülüğe sevk etmektir, Tanrıdan uzaklaştırmaktır, bir çok kast vardır içlerinde, ruhunuzun en dibindeki sıradan serseriliklerden yukarıya idarenize zekanıza kadar yükselir, ve insanoğlunun yapıp ettiklerine hükmederler.

Aslında ordu gibi düşünün, generaller var, subaylar var, erler var… Dokuz (9) mertebe bulunuyor. Düşen meleklerin hepsinin üstleri vardı, en tepede ise Şeytan bulunur tabii.

Bir çok dini gelenekte, etkilen kişinin bedeninden şeytan çıkarmak için çeşitli kutsal ayinler bulunuyor.

Şeytanın karşısına İsa’nın kanıyla çıkıyorum. Rahip Bop Larson, bir çok kez İblislerle ve Şeytanın kendisiyle yüz yüze geldiğini söyleyen bir Evanjelist rahibi ve şeytan çıkarıcı. İsa’nın kanıyla acı veriyorum sana, acı veriyorum sana şeytan… Ben Tanrının şeytanı kovan insan ruhlarını özgürleştiren bir aracı olarak buradayım. Bunu yapan benim gücüm değil, Tanrının gücü. Ben sadece O’nun kullandığı bir aracım. Benim misyonum olabilecek bütün İblislere, olabilecek bütün insanların içinden çıkarmak ve hepsini cehenneme göndermektir. Tek amacım işte bu. İblis metafiziktir, görünmezdir, ruhtur, maddi bir bedeni yoktur, dolayısıyla iblis kötü bir şey yapamaz, İblis savaş başlatamaz, silahın tetiğini çekemez, kimseye tecavüz edemez, iblis bu kötü şeyleri yapabilmek için bir bedene ihtiyaç duyar, dolayısıyla iblisler içine yerleşecekleri insan ruhları ararlar, bu sayede insan şekline girerler ve ölüm ve yıkım planlarını hayata geçirirler.

Larson’a ve diğer Hristiyan ilahiyatçılara göre İblisler dünyada daima var oldular ayrıca oradan oraya sürekli dolaşarak yıkım tohumları atıyorlar, peki ama nereden geldiler. Cehennemden mi, yoksa acaba başka bir yerden mi?

Hem Yahudi hem de Hristiyan kitaplarında ve diğer dini kitaplarda iblisler hiçbir zaman doğasının özü bakımından incelenmez, nerde olduklarını bilmez, anlaşıldığı kadarıyla paralel bir gerçeklik var bizim uzay zaman boyutumuzun dışında, Onlar orada biz buradayız, Eineştayn öteki alemlerin kapısını azıcık aralamayı başardı, kendi bildiklerimizin ötesindeki bir gerçekliğe kısaca göz atabildik. Bu başka alemin nerede olduğunu bilmemiz lazım, yalnız ne zaman şeytan çıkartsam o alemlerden içeri giriyorum zaten. Ben maddi ve doğal bir alemdeyim ama bir yandanda iblisin var olduğu başka bir aleme de giriyorum, dolayısıyla fizikselden metafiziksele geçiyorum, orada ne olduğunu bilmek zorunda değilim, benim misyonum basit, o dünya hakkında herşeyi öğrenmek değil, misyonum iblisi insan ruhundan çıkartmak.

Şeytanlar ve İblisler başka bir aleme ait varlıklar olabilir mi ve bu alem cehennem değil de uçsuz bucaksız uzayda başka bir dünya olabilir mi ve gerçekten kötücül yaratıklar mı?

Kenan’da bulunan Megiddo (Mecido), Nasıriye den sadece kırk (40) km uzakta. Bu antik şehir İncil’de 10larca kez geçiyor, en fazla da kehanetler kitabında. Dini metinlere göre şehrin dışında bulunan meşhur Megiddo ovası her şeye kadir Tanrının ordusuyla, Şeytanın kötülük ordusunun nihai savaşı verecekleri yer.

Vahiyler kitabı incildeki en karmaşık metinlerden biridir kesinlikle. Kıyametsel denilen malzeme setin içinde bulunur. Bize gelecekte yaşanacaklara dair bir fikir veren metindir.

Kenandaki Megiddo veya Harmegiddo denilen vadide bir savaş olacak, Armegadon yani.

Şeytan dünyanın her yerinden topladığı ordularıyla Megiddoya gelip Hz İsa ile savaşacak.

Şeytan çeşitli suretlere bürünerek, çeşitli teknolojiler kullanarak, insanoğlu içinde bir çok köle toplayacak, sonunda jeopolitik bir güç haline gelecek, yani bütün dünyaya hükmeden bir diktatör olacak.

Vahiyler kitabında bu savaşın göklerle yeryüzü arasında olacağı anlatılıyor. Gökyüzünden melekler inecek, iblisler karalara yayılıp ateşli kılıçlarıyla yakıp yıkacaklar, ve her şeye kadir tanrı gökyüzünden yıkım yağdıracak.

Vahiyle kitabını okur ve yazılanların gerçekten olacağına inanırsanız, çok korkunç şeyler olacaktır, yani kitapda olanlara bakılırsa dünyada sarsıntılar olacak, depremler olacak, gökyüzünden ateşler yağacak, melekler gökyüzünden savaşacak, sonra şeytan devamlı geri dönecek ..

Peki ama İncil kaynaklı bu kehanet kıyamet gününü, depremleri ve savaşları haber vermiyorsa… Ya başka hatta çok olağan dışı bir yorum daha varsa…

Vahiyler kitabı bize bazı kişilerin uzaylı faaliyeti diye bir şeyi anlatmıyor mu sizce?

Bir düşünün doğaüstü varlıklar kosmosun içinde uçuyorlar, tropetler çalınıyor, gökyüzünden ateşler yağıyor, karanlık ile aydınlık, iyilik ile kötülük arasında büyük bir çatışma var. Burada kozmik bir düalizm söz konusu ve burda çok uzun bir süre önce ilahi otoriteye baş kaldırmış olan çoktan dışlanmış gezgin meleklerin bastırılması söz konusu.

İncilin vahiyler kitabı aslında bir uzaylı savaşına mı atıfta bulunuyor, insanlığın ilahi yazgısı üzerinde çıkacak bir savaşa, eğer öyleyse şeytan kim veya ne bir iblis mi bir kötülük mü kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hali mi , yoksa aslında iyilik yapan uzaylı bir varlık mı? İnsanlığı karanlıktan ve cahillikten kurtarmak için uzaylı yaratıklardan teknoloji çalmış bir yaratık mı… Eğer öyleyse o zaman şeytan neden kötülüğün gücü oldu, yoksa kendisine karşı Tanrının yanında duran insanlığı cezalandırmak mı istiyor. Uzaylı teknolojisini, insan davranışlarını henüz anlayamadığımız yöntemlerle değiştiriyor olabilir mi acaba?

Kendisi düşmanlık, yalancılık veya Lucifer kavramıyla içten içe geçmiş bir sınava, düşmüş bir melek kavramıyla iç içe geçmiş bekçilerin isyanına öncülük etmiş olan lideri …. Bence sonuç olarak bizim Lucifer da bulduğumuz şey, bütün bu farklı düşüncelerin ve farklı karakterlerin bir bileşimi..

Şeytanın serahim denilen melekler sınıfından olduğunu unutmamak önemli.. Serahimler dünyaya insanlığa bilgelik taşımak üzere gönderildiler..

Kiliseler bundan kötü canavar şeytanı yarattılar, nedendir bilinmez. Ancak gerçek şu ki şeytanın misyonu insanlığa bilgelik ve bilgi taşımak.. İnsanoğlunu yok etmek değil, göz kulak olmaktır..

Aslında şeytan kötü biri değil, karanlık olmadan ışık olmaz, yanlış yoksa doğru da yoktur, böyle şeyleri kendi kendinize öğrenirsiniz, sonunda doğru ve yanlış arasında bir seçim yapar ve kendimizi buluruz zaten. Nihayetinde biz kendimizin ürünü oluruz, kendimiz tanrı oluruz…

Şeytanın kötülüğün ete kemiğe bürünmüş hale gelmiş olması aslında bilgi taşıdığı insanoğluna bir ceza mı? Eğer öyleyse belki de yaptığı kötülükler kendisini terketmiş olan insanoğlundan intikam almak içindir. Ya da belki şeytanla ilişkilendirilen kötülükler büyük bir planın parçası olabilir mi, bizi daha sonrasına belki de nihai karşılaşmaya hazırlayacak bir dizi ahlaki sınav mı?

Kaynak :hdbelgesel.tv/filmizle/antik-uzaylilar-51.html

Belgesin süresi 39 dakika 35 saniye.
hdbelgesel.tv/filmizle/antik-uzaylilar-51.html

23 Mart 2021 25-26 dakika 186 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (6)
  • 3 yıl önce

    Bir kez daha okuyacağım,ilgi ile, Kaleme ve emeğe Saygıyla .

  • Emeğinize sağlık Ekrem Bey. 🍀

  • 3 yıl önce

    Aydınlatıcı ve öğretici nitelikte bir yazı değerli paylaşım için teşekkür ederiz Ekrem bey