Sobe

Çocuktum, hatırlıyorum, Abant'a gitmiştik. Abant öyle bir göldü ki kocamandı. Devasa bir deniz gibiydi benim için. Sonra yetişkin olduğumda tekrar gittim ve gördüm ki benim devasa deniz dediğim aslında çok da abartmaya gerek olmayan bir gölmüş.

Seni henüz tanımadığım, tanışmadığımız, günleri düşünüyorum. Benim için ikinci Abant'tın sen.

Ne kadar çok büyütmüştüm gözümde seni.

Seninle tanışacağımız ilk günün hayallerini kurmuştum, sık sık. Düşlerimde seninle karşılaşmamı yaşamıştım renkli, cıvıl cıvıl bir filmi izler gibi.

Adına romanlar yazılırdı. Oğlanlar çok yakışıklı, kızlar dünya güzeliydiler. Sanmıştım ki; seni tanımam için çok güzel olmam lazım. Oysa yetişkinlik dönemimdi, ergenlik zamanlarımdı. Öylesine kilolu ve çirkindim ki, seni sadece düşlerde yaşayabileceğime inandırmıştım kendimi.

Zaman geçti. Ben büyüdüm. Hiç unutmam, Lise son sınıftaydım. O zamanlar bu kadar çeşitli dershaneler yoktu. Üniversite sınavları da bu kadar olmazsa olmaz değildi hayatımızda. Seninle ilk kez o dershane de tanışmıştık. İlk ben görmüştüm, seni. Tek gören de bendim zaten. Kimselere söyleyememiştim, seninle tanıştığımızı. Kuytu köşelerde sohbet ederdik seninle. Arkadaşlarımın görmediği, bakmadığı zamanlarda göz kırpardık birbirimize. Elimi tutardın, elim titrerdi. Yüreğime dokunurdun, korkardım. Yanmaktan korkardım, dokunuşunla. Yanacağım zannederdim.

Bir gün, hiçbir şey demeden gittin. Öylesine sessizdi ki gidişin, hissetmemiştim bile. Seni tanıdım mı? Gerçekten var mıydın? Anlayamamıştım.

Yıllar, yıllar sonra, hiç beklemediğim bir anda, köşeyi bir döndüm; karşımdasın.
Öyle güzeldin ki...
Öyle saf, öyle masumdun ki...
Ve bir o kadar da karşı konulmazdın...
Nasıl büyük bir coşkuyla ' Hoş geldin ' demiştim sana, hatırladın mı? Ben, hatırlıyorum. Öyle sıkı sarılmıştım ki ellerine. ' Beni bırakma ' demiştim. Bırakacağından korkmuştum.

Çünkü seni tanıyordum.

Sen, en olmadık zamanda gelmeyi seviyordun.
Ve hiç haber vermeden gitmeyi seçiyordun.

Saklambaç oynar gibi.

Bir görünüp, bir kayboluyordun.
Her seferinde bir parçamı götürüyordun.
Yüreğimi kıymık kıymık eritiyordun.

Bir gün baktım ki, sen...
Düşlerimde yaşattığım, sen...
Hayalini kurduğum, sen...
En çok yaşamayı istediğim, sen...
Sepetimdeki tek çürük elma olmuştun...
Ne zaman düşsen sepetime; çürüğünü bulaştırıyordun, sağlam elmalarıma...

Sepetim, hayatım...
Elmalarım, duygularımdı...

Senin adın da aşk'tı...

Efendim?
Özür mü diliyorsun?
Bilemedin mi, ne kayıplara sebep olduğunu?
Düşünemedin mi, artık seninle saklambaç oynamayacağımı?

Çok geç kaldın...
Çok...
Çok...
...
...
...
Ben seni çoktan sobeledim...

Eser Akpınar
06.09.2010
İzmir

07 Eylül 2010 2-3 dakika 42 denemesi var.
Yorumlar