Son Posta

hürmetlim
şimdi kasım aylardan. zaman yakında en soğuk hücrelerini dayayacak kapımıza. bir baharı daha bağıra bağıra çağıracağız. bir an önce gelsin de derimizi yüzsün diye uykularına şemsiye tutacağız gelecek yazın...


içimize dolan bunca safrayı nasıl tahliye ederiz kestiremiyorum.
hayat solgun bir papatya demeti gibi
suyunu kaybettikçe avuçlarımızda. şimdi bir kartpostal güzelliğini seyreder gibiyiz. hâki postuna saklanıp tüttürüyoruz günleri.
umursamaz tonda elmas yontmak şâirlik genlerimden olsa
yalan yok özlüyorum hani...

hangi tonda hatırlasam diye arada çelişiyorum kendimle. elinde olmadan hayat fanusunda çok yaşam öldürüyor insan. bulanık beklentiler göğerdikçe minimize etmekte , yıkmakta zorlanıyor insan önüne umut diye yığdığı tuğlaları.


bâzen benim yerime sövsünler diye haykıra haykıra makamsız ulufeler dağıtan şiir dinletilere sığınıyorum.
şiiri sarhoş nârası zannedenlerin ya da sarhoşluğu şiir! ne hayat var diye sorma, ölü imgeler mezarlığında.
bâzen iyi gelir kalabalık hani, hiçbir şey almasan da pazarı dolaşırsın mesela. kaybettiğin yaşama telâşını görmek istersin vitrin camlarında mağazalarda. almayacak olsan da sıkı bir pazarlık edersin! önemli hissedersin kendini en azından. cüzdansız ceplerinin olmasını kimse umursamaz oralarda. ya da tüm ümitlerini harcadığını. cafelerden filan da iyidir en azından boş bir taburenin karşısında oturmaktan tek başına...




ne kadar, herşeye hazırlıklı olsan da veya o hiç tükenmez mızıkçı şiddetli hoşnutsuzluk modunda, ucu tükenen bir kalem gibi sınırlısın dünyada. bir çok şeye geç kaldığının farkına varıyorsun. önceden atılmış zarları oynadığına inandığında. ve iş işten geçince içine işleyen o karamsarlık. artık hiç işine yaramayan ama hep garajında duran o yitik zaman toplama aracı meselâ.
şimdi olsa hiç önemsemeyeceğin kırgınlıklar. ucuz kıskançlıklar. kuşandığın o garabet hâl. oysa çok basit hayat. sana ne süzgeçte kalanlardan! seviyorsan; 'hiç konuşturma' bile ' kapat dudaklarını' tut kucakla! o kadar!..


kitap okumak da şiir de hayâl kandırmacası bir yere kadar. gözlerine dalarak susmak bile yüz tane " potemkin zırhlısından" veya "teyemmüme sokulmuş arsız kibir" den kuvvetli.

sen de ben de biliyoruz ki " bir daha bir birimizi görmeyelim" demek; bir daha "hudutlarımızı çiğnemeyelim" değil! "çiğneyelim ama görmeyelim" demek. o altında ezildiğimiz şey, adı konmadık duygu her neyse , kanserojen maddeler gibi; "üreteninden çok kullananına"zarar verici.




kıymetlim...
bu yazı gibi, buraya nasıl geldim bilmiyorum. yağmur başladı şimdi. oysa iki durak ötede elinde janjanlı bir demet çiçek sarılı, hafif kumral saçları küt kesilmiş vücudu şehir hatları gibi düzgün, hafif şehlâ ve oldukça afif bir kadını seyrediyordum. dünyayı umursamaz tonda dimdik omuzlarıyla sanki
vapurdan her zaman ilk inmeye programlı imiş gibi kararlı, arabesk ünlemler sarmış zihnini yine siyah gözlüklerin ardına hapsetmiş!
yine hayli kadın!


biliyorum onur kırıcı da olsa "tanıdık gelmişti" gibi bir cümle kurmak pek inandırıcı olmaz burada.
seyrettim ardından öyle. o da tüm yürüyen, ileryen insanlar gibi, "tüm insanlık gibi" "giderek gözden kayboldu"!
yağmur yağıyordu ıssızca
şimdi gerek yok belki bende onu çoktan "gözden çıkarmıştım" demenin!
yalan yok, gözlüklerimi çıkardım ve onu beyaz bir kağıt mendile gömdüm!
yalan yok ağladım! yalan yok bu ara çok yağmura sığınıyorum.





beni görse konuşurdu muhakkak. bir şekilde anlatırdım benzerlik problemlerinin o zor düğümünü.
hastaneden geliyorum derdim meselâ
doğru, belki kekelerdim başta.
"kıymetlim" desem tanırdı belki çözerdi bilmeceyi! o amansız öksürüğü boğardım belki çok dalmazdım irisleri bağdaş kurarsa gözlerime. hiç konuşmazdı belki
acırdı hâlime sormazdı hiç
" şimdi mi kıymete bindi" kıymetlin...




neden bilmem ikinci teşebbüste Yılmaz Erdoğan geldi aklıma!
ve vazgeçtim tesadüf etmekten!
onun gibi hep " gülüm" derdim sana.
"gülün ömrü az olur" deyince
kızardım içimden...




olmadı işte
olduramadım bir türlü aklıma
o durakta
ve durmaksızın heyecan pompalanırken dudaklarıma
masada sağanak hâlde sallanan
ince belli bir bardak gibi
duramazdım karşında!
hücrelerimi kasıp kavuran
dik yamaçlı sancıları susturabilirdim
belki bir nebze
öksürüğümü de boğabilirdim hatta
evet bilirdin sende
bulaşıcı olmadığını mutlaka;

ama gözlerine baka baka
hücrelerini kasıp kavuracak
onkolojik travmalı
k a n s e r l i cümleler(i) kuramazdım sana!






ToprağınSesi




.

18 Kasım 2013 4-5 dakika 4 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar