Sunu

Bir arkadaşım anlatmıştı.Askerliğini zamanında Mardin'de 'çaycı' olarak yapmış.Komutanlara ayrı,askerlere ayrı demlik kullanırmış.Ama kazan aynı!..
Bir gün kazanı açmış içinin neredeyse Pamukkale travertenlerinden farkı olmadığı görmüş.Bir güzel temizlemiş ve kendisi de gönül rahatlığı ile çay içmeye başlamış.
Çok titiz olan diğer bölük yüzbaşısı bir gün çaycı askerin yanına gelmiş ve çayı hangi su ile demlediğini filan sorarken kendisine 'havuzlu bahçe'denilen yerdeki şadırvanın suyundan getirmesi istemiş.Çünkü oranın suyunun çok temiz ve mikrop filan taşımadığına inanıyormuş.Çaycı asker denilen yerden suyu komutanına getirmiş.Aklına temizlediği kazan gelmiş.Demlikler temiz de kazan ne alemde diye kontrol ettiği kazan.Şadırvanın kapağını açtığında içinde küçük bir botanik bahçesini andıran görüntü hatta oranın kurbağa sakinlerini görmüş.Şimdi söylerse ayrı,söylemez ise ayrı bir dert!..Hem kendisinin hem de oradaki görevli askerlerin şiddetli ve olur olmaz şekillerle çezalandırılacağnı biliyormuş.Susmuş, sesini çıkartmamış ve komutanına suyu istediği şekilde,istednildiği yerden ikram etmiş.
İnsan yanılgısı böyle bir şey olsa gerek!..
Sokakta elbiseleri temiz,yıkanmış,ütülenmiş bir çocuğu gördüğümüzde öncelik annesi veya ona bakan kişi olmak üzere takdir edilir ve tüm görevlerin layıkı ile yerine getirildiğini düşünülür.Oysa,o çocuğun birincil ve öncelikli temel ihtiyacı olan sevgiyi verebilmiş midir?..diye düşünemez insan.Hasbel kader düşünüldüğünü sayarsak içinden bir ses ona;'dış görünüşünde bu kadar başarılı olan kimse sevgiyi de hayli hayli vermiştir..'der .
Bazı yanılgılar gerçekle uyuşmaz!.. Bazıları da gizliden gizliye gerçeğin ta kendisinin başka bir kılığa bürünmüş hali oluverir!..
Demlikler,kazan..Elbiseler,ayakkabılar ve o yürekteki genişleyen iç huzur olması gerektiği gibi olsa çaycı asker ,sokakta dolaşan o çocuk ve bunları gözlemleyen kişi yanılgısı asla olmayacak!.
Anlatılanlar iyi bir gözlem ve başarılı tespit hikayelerinden ziyade ne kadar iş bilmez,gönül görmez hikayeleridir!..Ve bunlardan alınacak dersleri de her nedense dinleyici ve okuyucuya sunmak bir nevi kişinin kişiye 'kurban' sunusu olmasından öte bir kıymeti de ne yazık ki yoktur!..
Kişi bu şekilde olunca doğa da bizlere garip garip hallerle süprizlerini sunmaya devam ediyor.
Kafamıza kuş sıçsa hayra,önümüzden kara kedi geçse şerre,kırılan cam eşyaların ctrl-alt ve delete basılı tutulmuş halindeki yenileme uğursuzluğu gidericiliğine,kaybolan veya aptalca yapılan bir hamle sonrasındaki kaybedilen paranın sadakamıza sayılacağına,red edilmiş bir aşk tekilifi halinin 'bak göreceksin; o dönüp dolaşıp bana gelecek'haline dönüşümüne veya hakaret dolu bir şekilde yetişilemeyenin murdarlığına,'ben istersem var yaa..' halinden nihayetinde 'her koyunun kendi bacağından asılacağı' vurdumduymazlığına dek..

23 Temmuz 2012 2-3 dakika 61 denemesi var.
Yorumlar