Teslimiyet 6

Ki böylece kölelik ruhu ile köleler kurtuluşlu vaade iyice kapıldılar. Kurtuluşlu düşünce içinde iyice yoğruldular. Öyle ki ahitliler bu yoğrulma içinde köleliğe pek bir can atar köle ruha dönüşüyorlardı. Bu ruh hali ile salih kul olma derdine düşüyorlardı. Soylarının da köle olması telaşına düşürüyordular.

Soylarının köleleşme derdine düşen ruh hali ile bu eylem ve söylemleriyle köleliği kendilerine gayet olağan hale getiriyorlardı. Ahit anlayışı içinde çok ince kölelik taktikleri uygulanıyordu.

Bu tür sözler kutsal ahit içinde olan açık açık sözlerdi veya yorumlu sözlerdi. Atalarımız, kutsal bildikleri ahitler içinde ince taktiklerin olacağını akıllarına getirmiyorlardı. Kutsal söz söyleminin kendisi zaten kişileri düşünemez kılan etki ve büyüleme işiydi.

Rızkın kıt olması ve kölelik yoksulluğa terekeydi. Yani mirastı. Egemen sınıfta miras bırakılan mal, mülktü. Köle sınıf içinde miras taat, itaat, biat anlayışı, açlık, açlık karşısında sabretme türü olan düşünceydi. Mal mülk gibi kölelik anlayışı da mirastı.

Kutsal sözler bunu öngörüyordu. Örneğin; köleler dua ederken boş boşuna, laf olsun diye "ey şanı yüce olan El; soyumuzda sana teslim olmuş salihler çıkar" diye gereksiz dua etmiyorlardı. Omuzlarına yüklenen bu kölelik mirasını şevkle yerine getirmek istiyorlardı.

Bakınız böylesi bir ahit buluşması içinde nasıl yemin edip; ant içip, söz verip, antlaşma yapıyorlardı. Bu imancı ahitte zürriyete boyun eğdirme isteği, köleliği bir miras kılma olarak karşımıza çıkıyordu. Ahit yapan egemen akitlilere soruyordu. "Benden sonra kime itaat edeceksiniz?"

Kuşkusuz ki mal sahibi mülk sahibi emirlere itaat edilecekti. Eh, mal-mülk te Firavun da Nemrut ta Hamurabi de İbrahim de vardı. Ve de kişisi miras yoluyla kendilerine miras bırakılan, babadan oğula geçen mirasla mal mülk mirası efendi zürriyetinde vardı.

Bunu ben söylemiyorum. Ahittiler de kendilerine öğretilen dua ile "benden sonra kime itaat edecekseniz?" diye sorduğunda "senin ilahına (sana mal-mülk rızk veren ilaha), ataların olan İbrahim'e, İshak'a, Yakup'a ve torunları falan filana verilene, indirilene itaatle teslim olmuşlardanız" diyeceklerdi. Ahit zaten özel mülk saltanatlı bir miras edinme ve miras bırakmanın ahdiydi.

Bir sınıfa göre miras edilen ve miras bırakılan tutum ve durumlar emir sahipliği olan mal, mülktü. Diğer sınıfa göre miras alınan ve miras bırakılan durum ve tutumlar da şunlardı. Emir edilme mirastı. Kölelik olan teslimiyet mirastı. "Biz teslim olanlardanız" diyordu. Çocuğuna da bu geleneği bırakıp telkin ediyordu. Tevekkül, sabretme vs. miras terekesi içinde olan diğer telkin ve ikna öğretisiydi.

Bununla kalınsa iyi. Kıskaç ile her yönden kişiler kıpırdayamaz, düşünemez olmanın kölelik bilgileriyle mücehhez olmanın bombardımana tutuluyorlardı. Mülk sahibi size mülkten veriyorsa, ilimden veriyorsa; bunların "emanet olma" yansıması kaçınılmazdı! Ödünç verme yansıması kaçınılmazdı!

Daha bu aşamada El 'in bilgisi, bilme ve davranma donanımı olan mücehhezdik mülkü olmakla eşleşti. Mülkü olanın ilmi vardı. İlimi mülkü olan elinde tutuyordu. Bütün kolektif akıl mülk sahibinde birikiyordu. Mülkünü keyfine göre dağıtmak bile hikmetinden sual olmaz bir ilimdi.

Sizler de bu bilgi ile donanmak için "ey şanı yüce El, beni ilminle mücehhez kıl" diye dua ediyordunuz. Çünkü El böyle istiyordu. "Şanı yüce olan El, ilmimi artır de" diyordu. İlim artıyor muydu? Çok şükür şimdiye kadar görülmüşü yoktu! Ancak ilim olarak size El 'in mülk sahibi olmakla nelere kadir olmuş olduğu bilgisi verilmekle siz mücehhez olup (donanmakla-süslenmekle) aydınlanıyordunuz.

Hele de size "emaneti ehline veriniz" diyordu. Bu söylem dolap içinde dolaptı. Emanet neydi? Size hayat için ne verilmişse emanetti. Başta canınız malınız emanetti. Mülkünüz düşünceniz, imanınız, ağzınız, burnunuz, bedeniniz emanetti. Bunların hiçbiri sizin değildi. Çünkü malı mülkü canı bedeni düşünceyi imanı vermekle asıl sahibi olan hep El'dir.

Bu nedenle "canınız, malınız, kendiniz, emanettiniz". Siz emanettiniz. Misafirdiniz! Pek iyi sizden ehil olanlar kimdi? Mal mülk sahibi olandı. Vaadi olan emirlerdi. Mal, mülk; emir sahipliği olan ehildi. Malı mülkü olmayanlar ne emir verirdi ne de işin ehliydiler.

Demek ki; "emanet olan, emanetlerle bulunan sizler, canınızı, malınızı, ırzınızı vs. mülkün sahibi olup ta emir veren, vaat eden, kararlar almanın sahibi olan, aranızda olan efendiye teslim olacaktınız.

İyi de emanet ehli olan ehiller, bu emanetle ne yapacaklardı? Siz ehil kişiler karşısında kadavra gibiydiniz. Ki emanet olunanlar ulul emirlerdi. Siz onlara kayıtsız itaat edip onların yaptıklarından sorumlu değildiniz. Otomatikman bu teslimiyetinizle siz masumdunuz. Onlar hesabı El'e vereceklerdi!

İlim sahibi olan El kolektif ortak aklı sıfıra indirip, aciz zavallı kişi aklı olanı ehil diye kutsuyordu. Ehil emirler (!) da size adaletle emredecekti. Ehil emirler aralarında adaletle hükmedecekti. Ehiller adaletli davranacaklardı. Adaleti mülkün temeli sayan El mantığı, mülkü olmayanların arasında nasıl bir adalet ile gerçekleşecekti? Bunun ne cevabı ve ne de hesabı yoktu. Ama olsun. El söylüyorsa o öyledir!

Adaletli nasıl olunur? Adaletli nasıl davranılır? Adalet neydi? Bir kere "adalet" herkese göre olmayıp keyfe göre dağılan "mülklü olmanın, mülkünü korumanın temeliydi. Emir Ehli kişiler mülkü koruyacaklardı. Mülkün korunması içinde "kişilerin canları malları cennet karşılığı satın alınmıştı".

Mülk temelde El mülküydü. El mülkünü korumak El yolunda cihattı. El mülkü de emirler elinde, emirler tasarrufuydu. Yanlışlarının hesabı da öte dünyaya aitti. Oh ne güzel!

Adalet mülk olup mülkün mülklülerin mülklerini korunması olunca mülklü olmak adaletli olmaktı. Adaletli olmak mülklü olmaktı. Mülklü olmak ta zaten adaletti. Çünkü El 'in ilk takdiri böyleydi.

15 Ekim 2019 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar