Unutulan Ruh Susturulan Akıl
“Milliyetimiz bir vücuddur. Ruhu İslâmiyet, aklı Kur’an ve imandır.” Ne derin, ne soylu bir tarif… Bu tanım; milliyetin yalnız et ve kemikten ibaret olmadığını, ona can verenin bir ruhu ve o ruhu yöneten bir aklı olduğunu hatırlatıyor. Fakat ne acıdır ki, bugün bu vücut baygın; ruhu unutulmuş, aklı bastırılmış hâlde. Kalabalıkların arasında sessizce büyüyen bir hastalık gibi sarmış dört yanımızı bir tavır: neme lazımcılık ve onun ikiz kardeşi lakaytlık.
Bir zamanlar iman uğruna susuz çölde yürüyen, adalet için zalime kafa tutan bir milletin çocukları, bugün komşusunun acısına, mahallesinin sorununa, toplumun çöküşüne karşı omuz silker hâle gelmiş. “Bana ne?” diyorlar. “Ben kendi işime bakarım.” diyorlar. Peki, bu kadar ben’le yoğrulmuş bir akıldan nasıl bir biz doğacak?
Oysa İslâmiyet, "birbirini sevmekte, acımakta ve korumakta bir vücut gibi olmayı" emreder. Bir uzuv acı çektiğinde, diğer uzuvlar da uykusuz kalmalıydı. Ama şimdi yan dairede bir çocuk aç yatsa, yan dairede kahkaha eksik olmuyor. Kur’an, zulme sessiz kalmamayı, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı buyururken, biz gözlerimizi kapatıp geçiyoruz. “Beni ilgilendirmez.” diyen diller, aslında bir toplumun çöküşüne zemin hazırlıyor.
Lakaytlık, yalnızca bir duyarsızlık değil, aynı zamanda bir kimlik erimesidir. Ruhunu yitirmiş bir vücuttan ne beklenebilir? Aklını susturmuş bir millet nereye varabilir?
Bugün sokaklarımızda çalınan yalnızca kapılar değil, vicdanlarımız da çalınıyor. Yolda yere düşen yaşlıya uzanmayan el, bir vücudun felç olmuş uzvudur. Gençler arasında yayılan “herkes kendinden sorumlu” anlayışı, aslında kimsenin kimseden sorumlu olmadığı bir anarşidir. Halbuki bu millet, birbirinin gözyaşını bile üzerindeki emanet sayardı.
İşte bu yüzden hatırlamalıyız: Milliyetimiz bir vücuttur. Bu vücudu ayakta tutacak olan ruh İslâmiyet’tir. Onu yönlendirecek akıl, Kur’an’dır. Ve onu diri tutacak damar, imandır. İman sadece namazla değil, sorumlulukla, sahip çıkmakla, ses olmakla da yaşanır.
Eğer bu ruh uyanmazsa, bu akıl işlemezse, bu iman harekete geçmezse; biz yalnızca nefes alıp veren, ama çoktan gömülmüş bir millet oluruz.
Ne yazık ki bugünkü İslamiyet kitabın buyurduğundan çok daha farklı ve yanlış biçimde uygulanıyor en azından ülkemizde Osman bey çünkü bir toplumu yıkmak dini inançlarını yanlış yönlendirmekten geçiyor