Varoşlarda Yaz

Bir başka olurdu yaz akşamları varoşların üstüne düştüğünde. İğde ağaçlarının kokuları sokaktan geçenleri karşılardı sanki. Her evin bahçesinde muhakkak hanımelleri, ortancalar, küpeliler, gül ağaçları ile fesleğenlerin kokuları birbirine karışıp akşamın gelişini kapı önünü çalı süpürgesiyle süpürenlerin üstüne sinerdi. Betonlaşmamış evlerin bahçeleri sulandığında miss gibi toprağın kokusuyla birleşir bayram sabahının heyecanını içimize çekerdik. Hele kapı önüne dört limon kasasının üzerine kalasları yerleştirip bir de eski yatak attın mı ilk yorgunluk orada çıkartılırdı. İster âşık olduğun gökyüzünü seyret ister kayan yıldızlardan dilek tut. Mutlu olmak için sebebimiz çoktu...

Bizim mahallede gündüzü ayrı bir güzel, gecesi ayrı bir heyecanla yaşanırdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde dereden gelen kurbağa seslerine cırcır böcekleri karşılık verirdi. Hele birde aşağıdaki mahalleden Alaman Kâsım amca 45'lik plakla Nuri Sesigüzel'i çalmaya başladım mı, Yıldıray Çınar'la devam ederdi ve iki şişe tekel birası bittiğinde geceyi noktalardı. Ne güzeldi o günler...

Yazın başında mahallelinin heyecanı başlar, kadınlı erkekli mevsimlik işe girecek işçiler sabah beşte kalkar sıraya girer, 'kavaslara' isim yazdırma telaşından yorgun argın eve dönüşleri başlardı. Kimisinin yüzünde üzüntü, kimininkindeyse sevinç karmakarışık bir duyguydu gördüklerimiz. İşe girene mi sevinecektik yoksa işe giremeyip de kışın odun kömür alamayacak olana mı üzülecektik? Dedim ya zordu varoşlarda yaşayanların hayatı da, üzüntüsü de, sevinci de, yaşayanların kader diyerek şükür ettikleri o zamanlar.

Okul tatile girdi girecek derken; kiminde zayıf korkusu, kiminde pekiyi ile geçme sevinci, kiminin işe girme telaşı kiminin köyüne gitme heyecanı. Üçüncü sınıf mevkiden biletler alınırdı tren garından aktarmalı. Tütün fabrikalarında çalışanlar ise biraz daha lüksle, Basmane otobüs terminalinden kalkan otobüslerle giderlerdi memleketlerine.

Bir başka güzeldi varoşlardaki geceler; on'lara kadar uzayan oyun saatleri ve çınar ağaçlarının altına serilen kilimlerde edilen sohbetler... Gülüşmeler, Kahkahalar. Hele birde toprağın kokusunu içinize doya doya çekebileceğiniz, asma ağaçlarındaki salkım salkım üzümlerin seyri, bahçedeki eriklerin tatları, incirleri yok mu? Yabana atmayın bal akardı o zamanlar. Yaa yarma şeftalilere ne demeliydi. Var mı bilmem ama ben hiç rastlamadım uzun zamandan beri, ne kokusuna ne de tadına. Nerede o eski tatlar eski lezzetler. Hele paylaşım duygusu, ne olursa olsun muhakkak bir tabak giderdi komşuya canı çekmesin diye. Evde pişen yemekten de, bahçede yetişenden de, ayrımız gayrımız yoktu biz böyle görmüştük. Bizleri yetiştirenler de annelerinden böyle görmüşlerdi. Çiğdem çekirdekleri iş dönüşü alınırdı ki en güzel eğlencelikti bunlar. Günün koşuşturması yetmezmiş gibi birde mahalle arasında oynanan çift kale maçlar olurdu ya, iddiayı kaybeden takım meşeli gazoz alırdı kazananlara. Her gece tekrarlansa da ne kazananı oluyordu nede kaybedeni. Bir tek bakkal Osman amca kazanırdı meşeli gazozları sattığında. Yan taraftan yapılan tezahüratlara Sümerbank'ta çalışan sabah beşte işe gidecek olan Necati amcanın kalın ve tok sesi susturmaya yeterdi de artardı da.'Koskoca adam oldunuz hala gecenin bu saatinde sokakta oynamaya utanmıyor musunuz', demesiyle mahallede sessizlik hâkim olurdu. ? Gol ? sevincini bile yaşayamazdık, Necati amcanın sesi bize saatin 22.30 olduğunu dakik hiç şaşmaz haber verirdi. Allah rahmet eylesin çok iyi bir adamdı. Hani şimdi diyorlar ya 'adam gibi adamdı'.

Yaz akşamlarının vazgeçilmezleri arasında olan açık hava sinemaları hayatımızda genellikle yerini alırdı. Çünkü maliyeti düşük eğlence merkeziydi o zamanlar. Saat 18.30 başlayan tanıtım arabasının anonslarıyla o gece hangi filmin olduğunu kimlerin oynadığını öğrenirdik. Tabakhanelerin arasında yerini almış; seyircisini bekleyen sinemada, mavi renkte boyanmış tahta sandalyelerde yer kapma telaşı olurdu. Sanki en arkada oturulduğunda filmi seyredemeyecektik hani ya, çocukluk işte. Genç sevgililerin buluşma yerleriydi sanki. Filim arasında tuvalet bahanesiyle kokulu aşk mektupları el değiştirdiği gibi, açık hava sinemalarında seyredilen her filim bir hafta konuşulurdu evlerde...'Fakir oğlanla zengin kızın aşkları'. Hele bir de 'Gala' var dediler mi yer bulmak ne mümkündü. Danyal Topatan, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu gibi sinema emekçileri geldiklerinde ona dokunmak için izdiham çıkardı. Şimdi bu sanatçılar birer birer aramızdan ayrıldığında, eski değerlerin ne kadar kıymetli olduğu ortaya çıkıyor.

Mahallelinin yaşam tarzı kurgulanmıştı sanki. Bir hafta sinema faslı bir hafta deniz faslı olurdu. Her hafta sonu denize gitmek ne mümkündü. 5 kişilik bir aile 5 liraya giderdi kamyoncu Mustafa amcanın BMC marka kamyonuyla. Hafta başından kapı kapı dolaşıp liste yapılır, paraları peşin alınırdı. Mahallemizde iki üç yaşlı teyze vardı onları da arada kaynatırlardı, Mustafa amca anlamadan.

Kamyon kasasının en arkasın yaşlılar, hamileler, küçük bebekleri olanlar otururdu. Orta kısımda genç kızlar küçük çocuklar yani bizler. En arkada kasanın kapak bölümünde ise gençler, büyükler otururdu. Bir kamyona on dört on beş aile biner, gece saat 2'de hareket edilirdi şarkılar darbukalar eşliğinde.

Tabii yemek yapma telaşı cumartesi sabahından başlardı. Börekler sarmalar, köfteler, patates salataları, içli köfteler zeytinyağlı taze fasulyeler aklınıza ne gelirse. Yoldan Kavun, karpuz, ekmek alma, testilere su doldurma telaşıysa; Bulgurca' da yapılır, sabaha yakın varılırdı. Gümüldür' de, herkes bir çam ağacı altına yerleşirdi. İşten gelenlerin uyuma, âşıkların ise gizlice buluşma saatleriydi o saatler, kimler yakalanmadı ki! Bir kıyamet kopardı ilk azarı annesinden duyardı ?Tüüü Allah belanı versin kızzzz buraya fingirdeşmeye mi geldin' diye. Araya girenlerin tatlıya bağlanmasıyla sanki hiçbir şey olmamış gibi kahvaltılar açılır karpuzlar soğuk suyun içine bırakılırdı. Bir neşe ile yenirdi tadı hala unutulmayan lezzetli yemeklerin ve meyvelerin.

Sabahın ilk ışıklarıyla deniz sefası başlar, koca bir gün denizden çıkmazdık. Mayoları üstlerinde kuruyanların karın ağrısı, denizde yatıp yananların ciğer gibi olmuş vücutlarına yoğurt sürme işi gece faslına denk sürerdi ki yat yatabilirsen... Pazartesi sabahının olmasını kimse istemezdi. Demek ki o günlerden kalma pazartesi sendromu.))

Dedim yaa dostlar, bir başka yaşanırdı o zamanlar dostluklar ve çıkarsız komşuluklar.
Paylaşmayı, paylaşırken de yüzüne vurmamayı o günlerde öğretmiştiler, bizlere!

06 Haziran 2014 6-7 dakika 14 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (5)
  • 10 yıl önce

    Evet usta mutlu olmak için o kadar çok sebebimiz vardı ki. Çoğumuzun evinde televizyon bile yoktu, olanlarda tek kanal ile yetinmek zorundaydı. Ve o yazlık sinemalar ailecek gidilen aralarda yenilen frigo buzlar. Yazın bahçelerde edilen komşu sohbetleri ve hatır gönül insanlık dersleri. Eskiyi canlandırdınız kutlarım yürekten Mesut bey...👍

  • Teşekkür ederim Ahmet Hocam.. değerli yorumun için..Galiba bizler çok şanslıydık şimdi bu değerlere sahip olan yok....Sırada Sonbahar var hocam...Bakalım orada neler olacak🤐👍...

  • 10 yıl önce

    Benim can kardeşim,can yoldaşım nede güzel yazarmış oyyy yüreğine sağlık can kardeşim ve yazmaya devam et.Çocukluğuma gittim 👧

    👑👑👑KUTLU/YORUM👑👑👑

  • 10 yıl önce

    Mesut hocam bu yollanan denemeleri ne yazık ki sonradan güne düşünce görebiliyoruz...isterdim ki yazıldığı vakit yorumlarımla eşlik etmeyi...🤐

    Yüzünüzde mutluluk tebessümü, ailenizde huzur, sağlık ve esenlik, başınızda ilham perileri eksik olmasın efendim. Sevgi ve saygılarımı iletiyorum

  • 10 yıl önce

    değerli hocam yüreğine eline sağlık...gülümsettin ve de düşündürdün :)