Vicdan
Bazen en gürültülü savaş, insanın kendi içinde başlar.Bir taraf susmayı ister, diğeri bağırmayı.Ama en sonunda, ortada duran sadece bir şey kalır: vicdan.Adını bile duymak istemediğim, ama her gece yüzüme çarpan o sessiz ağırlık.
Vicdan…Ne garip bir kelime.Ne kadar kaçarsan kaç, peşini bırakmayan bir gölge gibi. Uyumadığın gecelerin nedeni,anlamsız bir bakışta boğazına düğümlenen o şey,kimsenin bilmediği ama senin içinde taş gibi duran suçun adı.
Ben çok sustum.Kendime bile anlatmadım bazı şeyleri.Bazı geceler yastığa başımı koyduğumdaiçimdeki ses, “sus” dememe rağmen konuşmaya devam etti.Ne kadar unutmamış olduğumu o zaman fark ettim.Kendimden bile kaçamıyor olmak ne zor şeymiş.
Vicdan, bazen en ağır cezadır.Bir mahkeme gerekmez, bir yargıç da.Kendi suçunu kendin hatırlarsın,ve o hatırlayış, en keskin bıçaktan daha çok kanatır.Dışarıda herkes seni gülümser sanır,ama içindeki çığlıklar, seni kendi sessizliğinde boğar.
Birine bir söz verip tutamadığında,bir kalbi kırıp özür dilemediğinde,birine yalan söyleyip onun gözlerinin içine baktığında,işte o an başlar içsel çürüme.Ve kimse fark etmez.Çünkü insan en çok kendini kandırmakta ustadır.
Vicdanla yaşamak, bazen cehennemle barışmaktır.Kendine “hak ettim” diyemediğin bir yanışın içinde yanmaktır.Ne kadar güçlü görünürsen görün,için o kadar çürür,gözlerinde o kadar karanlık bir sessizlik birikir.
Ve sonra bir gün…Artık hiçbir şeyin anlamı kalmaz.Ne affetmek istersin, ne affedilmek.Sadece susarsın.Çünkü artık içindeki ses bile konuşacak hâli bulamaz.
İnsan en sonunda kendi vicdanında boğulur.Ne bir başkası gelir elinden tutmaya,ne de sen o karanlıktan çıkmayı istersin.Bir noktada, her şeyin bittiğini anlarsın.Çünkü vicdan, hiçbir zaman tam ölmez,ama insan, onun altında yavaş yavaş tükenir.