Yazan Kalem Siyah Benim Kaderimi
Bazı geceler var ya… insanın içine sessiz bir perde iner. Sanki bütün sokak lambaları birer birer sönmüş gibi olur da, karanlık sırf dışarıya değil, insanın kalbine çöker. İşte o karanlıkta, adını bilmediğim bir el, içimde sakladığım tüm acıları alıp bir kaleme dönüştürüyor. Mürekkebi de siyah… Hem de öyle sıradan bir siyah değil, geçmişin ağırlığıyla koyulaşmış bir siyah.
Ne zaman umut desen, o kalem kırıyor kelimeleri. Ne zaman “iyi olacağım” desem, cümlenin tam ortasına bir çizik atıyor. Sanki bana ait her başlangıç, daha başlar başlamaz eksiliyor. Ben toparlamaya çalıştıkça, kalem başka bir yerden yeniden dağıtıyor hikayemi.
Çocukluğumdan beri içimde duran bir boşluk var. Adını kimse koyamadı, ben bile. Bazen bir gülüşün ortasında beliriyor, bazen kalabalığın içinde birden bire yalnızlaştırıyor beni. İnsanların beni anlamadığını sandığım anlarda, siyah kalem sessizce yazmaya başlıyor yine. “Görüyorsun işte” diyor sanki. “Kimse senin içindeki sesi duymuyor.” Ve ben o sesi susturmak isterken, kalem biraz daha koyultuyor kaderimi.
Ama bir şey var…Her ne kadar bu kalem siyah yazsa da, ben yazının tamamen karanlık olduğuna hiç inanmadım. Çünkü her siyah satırın arasında, göze görünmeyecek kadar ince bir ışık çizgisi oluyor. Bazen bir dost sözü, bazen hiç beklemediğim bir umut, bazen de kendi iç sesim… Kalem koyu yazsa da, yazının sahibi hâlâ benim. Ve ben her siyah cümlenin içinden kendi rengimi aramayı bırakmadım.
Belki kaderim baştan siyahla çizildi.Belki yolum hep gece ile başladı.Belki ben bu yüzden fazla susuyorum, fazla düşünüyorum, fazla kırılıyorum.Ama biliyorum:
Bir yerde, bir gün, aynı kalem başka bir rengin ucunu da bulacak. Belki gri, belki mavi, belki de içime doğan bir sabah kadar sıcak bir renk. Çünkü her kader, bir noktadan sonra kendini yeniden yazdırır. Siyah mürekkebi bile biter eninde sonunda.
Ve o gün geldiğinde, şu satıra imzamı atacağım:“Siyahla yazıldım ama kendi rengimle yaşayacağım.”



