Yırtık Mavi
Göğe bakınıp duruyordum her kahve saatinde, her çay içiminde. Mavi gömleğini giyinmiş havalı havalı bana bakıyordu her gün. Beni süzüyordu o da biliyordum, seviyordu onun bağrında oluşumu. Gündüzle kucaklıyordu gözlerimi, yüzümü, ellerimi. Gece olunca sarıyordu ay ışığında duygularımı. Ben onun en çok güneşli hallerini sevsem de bir sabah çözüp mavi gömleğinin düğmelerini birer birer bulutlarını indirdi içime, yağdı yağdı. Öncesinde şimşekler çaktı, yıldırımlar düştü sağa sola. Çok sevdiğim için belki göğü, en çok bana gürlüyormuş gibi geldi. Çıkardığı sesler içimi titretti. O mu arsızdı yağarken ben mi bilmiyordum, severken?
Yazmaya uzun aralar verdiğimde göğüm griye dönüyordu. İçimde çoğalan duygularım mavinin sert bakışıyla yırtılıyordu. Yama tutmaz hallerim vardı ve şiddetliydi üstüme yağarken bütün duygular. Ben mavi değildim, gökyüzü hiç değildim. Bir deli gömleğim yoktu ve büsbütün çıplak da değildim. Sadece doğaya eş değişimlerle, çok bilinmeyenli denklemler gibi kendimi çözmeye uğraşan bir matematik sevdalısı gibi bir şeydim. Şimdilik duygularıma yırtık mavi adını versem de sadece bir şeydim, adsız.
Herkesin bana verdiği bir takım adlar, benzetmeler, biçimlendirmeler olsa da kendime meçhul bir sevgili gibiydim. Henüz şeydim ya adsız mektuplar yazıp kuşların ağzında göğün maviliğine uçuruyordum yırtık maviyi. Hayallerimi, umutlarımı dikmek için iğne ipliğim olmadığı gibi onları gerçekleştirmek için bir eylemim de yoktu onları yazmaktan başka. Bazen bir şişeye hapsolmuş minik bir damla gibi kurumayı beklersiniz ya da musluğa erişip çoğalmayı. Yırtık maviye kalsa o bir kuş gibi bütün dünyayı gezmek istiyor, onun mavisinin sınırı yok, dikiş tutmazlığının da.
Sizi saçmalarken bile seven arkadaşlarınız varsa mutlu olmak için nedenler aramayın derim. Bütün iç sıkıntınıza rağmen kendinize arkadaş olabiliyorsanız zirvelerdesiniz diyebilirim. Yoğun iş temposunda göğe bakmayı bile unutanlardansanız benden uzak durun ayrıca. Sadece kendi içinde dönen insanın mevlanalık bir yanı kalmamıştır çünkü. Bin bir hal içinde bin bir renk içinde göğe adsızlığımı yazdım. Bana isimler bulmasını istedim ondan. Ciddi mevzuları konuşan insan duruşuna benzer biçimde önce bir silkindi, sonra içine kaçan bulutları dağıttı ve izin isteyip başladı konuşmaya.
Gök kubbemin altınla milyonlarca canlı var ben onları fark etsem de onlar içinde ancak beni fark edenlerle sürüyor dostluğum. Bazıları bir kubbenin altında olduğunu bile hatırlamıyorlar çünkü. Benim direklerle ayakta durduğumu sananları hiç anlatmayayım. Herkes ve her şey sanmaktan ve sanılmaktan nasibini alıyordu böylece. Peki sen direksiz nasıl ayaktasın dedim mavi gömlekli gökyüzüne? Çünkü bazen yüreğimi bastonsuzmuş gibi hissettiğim çok oluyordu. Sen henüz çok gençsin dedi bana gökyüzü. Hayır dedim ona, görünüşte genç olabilirim ama duygularım çok yaşlı. Kendime arkadaş olmayı başarsam bile dimdik olmamı engelliyor içimdeki çiziklerim. Sen de yüreğini rengime boya dedi gök gözlüm.Hangi renge diye sordum mavi diyeceğini bile bile. Ama mavilikler bende başka bir ad buluyordu. Yırtık mavilikler, söz dinlemez düşünceler, umutlar, hayaller. Bir adsız için çok fazla değil mi dedim ona, bu kadar maviyi hem de direksiz, kim taşıyacak şimdi?
Hem gökyüzü sana bir sır vermek istiyorum. Ben yeni yıkanmış çamaşırlarını bile yağmurda, karda ipe asmayı seven biriyim. Nasıl anlaşacağız seninle? Kocaman güldü gökyüzü. Güneş açtı aynı anda. Çamaşırlar kuruyuverdi bir anda. Nasıl ya dedim? Bu kadar kolay mı gökyüzü ile anlaşmak? Anlaşmayı istersen evet dedi gök gözlüm. Zıtlıkların uyumu diyebildim sadece. Çamaşırları katlarken hala çok bilinmeyenli denklemleri düşünüyordum. Bu kadar bilinen varken bilinmeyenleri zorlamak? Bilemedim şimdi? Rüzgar da bilmiyordu neden estiğini ve yağmurlar niçin yağdığını. Bilse esemeyecek belki yağamayacaktı. Durmak girdaptı. Yaşa ve geç dedim kendime. En mavi, en deli, en gömleksiz halinle.




Değerli seçki kuruluna en içten teşekkürlerimle.✍🏻🌾🌌