Yoldaş Kedi

Yoldaş Kedi

Ben nasıl özgür olacağım?

Ben nasıl kendim olacağım? Öyle kısıtlanmışım ki…evrenin en masum ve en zalimi olmuşken insan.

Ey günahkar!

Tanrı kısıtlaması,

Suçlu ayağa kalk!

devlet kısıtlaması,

Ayıp ya hu ayıp! Ahlak, edep kalmamış.

toplum kısıtlaması,

El ne der

aile kısıtlaması

Ben nasıl yaptım bu işi ? Kendimden utanıyorum.

kendim kısıtlaması

***

Ah ne kadar aptalım ya da bu aptal kafam….klasik bir serzeniş işte, mantığı yok kimden yada neyden belki de kendimden.

Her şey yaşamla yaptığım sözleşmeyle başladı. “Şeffaf olacak saydam olacak, açık olacak,” dedik.

“Tamam, dedi yaşam. İstediğin gibi olsun.” Öyle mutluyduk ki yaşamla… sonra insanlar girdiler hayatımıza, daha doğrusu insanlar diğer insanları “düşünmeye…” başladılar.

Ve birden yaşam tüm kötülüklerini üzerime boca etti. Görmedim anlamadım hiç beklemediğim bir anda üzerime çullandı yaşamın kötülükleri. 

Yaşamın suçu yok… her şey şeffaf anlaştığımız gibi o kadar şeffafdı ki tuzakları göremedim tertemiz zannettim. Cam gibi su gibiydi tertemiz ve şeffaf. Hani demiş ya Mevlana “ İdrarı sürsen aynaya pisleşir mi aynadaki görüntü.” O misal tertemiz dedikleri ayna pisleşti ama ben pisleşmedim.

Tahlilden inhilale mi gidelim yoksa terkipten temerküze mi?

Bu ney lan?

Abi bir şeyler söyleyeyim anlaşılamasın, bu anlaşılmamadan kendime bir pay çıkarayım istedim o kadar.

İnanç yaymada korkunçluk, hiddettir. Bu hiddet, işgalci bir zihniyetin ürünüdür. Kendilerine aşırı derecede hayranlık duymalarından dolayı itibar sahibi olduklarını zannederler. Kaba kuvvetlerinden kaynaklanan hiddetlerinden korkan insanları kendilerine hayranlık duyuyormuş gibi görürler. 

Tarihsel zaman içinde hiçbir zaman dengeye gelemezler çünkü dengeye gelen şey hiddete dayalı değişime ihtiyaç duymaz. Hatta hiçbir biçimde bir değişim gerekli olmaz. Denge oluşmuştur, bundan sonraki etkiler, dengeyi bozucu olur.

Yaşamda, kendilerini taklide zorlamalar yapmak hele ki bunu, özgürlük adına, insanların mutluluğu adına yaptıklarını söylemek ahlak dışıdır. Bu söyleme söz ile olabileceği gibi daha çok uygulama ile kendini gösterir. Bu göstermelerin içine hoşumuza gidecek o kadar çok renkli terim ve kavramlar sokuşturulur ki, tüm bunların gerçekten kendi adımıza yapıldığını zannederiz.

Yani modernizmin insana ve varlığa bakışı ayrışma, çözülme ve erimedir. Bunu çözümleme ile yapar. Bu bir dağılmadır…

İşte yanılgısı buradadır. Bu hiddetli bir yanılgıdır. Oysa insanın bileşime, tamlamaya dolaysıyla toplanmaya ihtiyacı vardır.

Sevgiyi bile mekanik bir duygusal işleyişe bağlamak insana karşı yapılmış çok büyük bir haksızlıktır, insanın kendisini kendisinden koparılmadır, yalnız bırakılmadır. Yani duyguculuk maddenin sakat halidir, demek isteniyor özünde.

Bunlar çok önemli tespitlerdir. Doğru ve güzel bilgilerdir…Yukarıda anlaşılmaz biçimde söylediğimiz şeyin özü budur.

Olmuyor, yapamıyoruz, anlatamıyoruz…Bilgi, genişletilecek bir alan ya da alet değildir. Sınırlandıralacak bir disiplindir. Bunu bile anlatamıyoruz, sözüm ona entelitesi yüksek saldırılara maruz kalıyoruz.

Bu da bizi ciddi manada düşündürüyor.

Acaba gerçekten cehaletle savaşılmasını istemiyorlar mı?

Bu etki edememe bizim eksiklikliğimizden kaynaklanmıyor. Karşıda duruşların taklit olmaların hoş gözükmelerinden kaynaklanıyor. Kolaycı ve konforlu gelen şeyler hazlar barındırdığından, gerçekler acı veriyor insana.

Sen misin bunu bana yapan yaşama eyvallah dedim. Çekildim bir köşeye “yoldaş kedi”mle geçinip gidiyoruz işte. Yoldaş Kedi mi öyle namussuz ki sormayın… beni sömürüyor duygusallık incesinden.

Köy marangozu Namık ustanın geri dönüşümden bedavaya itelediği sedirin ara sıra kenarından çıkan çivisi kıçımın kenarına azıcık batsa da, lan filanca bunun üstünde gebermiş, az yerleşik bitler pireler tatlı tatlı kaşındırsa da “bedava sirke baldan tatlı olur”muş… diye acısına aldırmadan oturup duruyorum, sıkıntı fazlalaşırsa bir taş parçasıyla tepesine bir iki kez vurmak yeterli oluyor çivinin. Kaşıntı ise çerez niyetine…

Hıh!...vur tepesine.

“Ah, faşizm! Sen nelere kadirsin…”

Otura otura bu sedir beni kuantum manyağı yaptı, oku oku oku… ne anladın derseniz “vallahi bir hiç”. Bazen yoldaş kediye soruyorum sen ne anladın? Önce ön iki ayaklarıyla geriniyor esneyerek arkaya doğru, keyfim yerinde der gibi sonra bahçedeki nar ağacının gövdesinde bileliyor tırnaklarını. Kabuklarını soya soya odunsuluğu çıktı narın. Açıkta kalan arazlara, hastlıklara eğimli olur. Gel de anlat bunu yoldaş kediye.

Sahibi geberdikten sonra Tanrı’sını kaybetmiş insan gibi “mıyıhlayıp” dolanıyordu ortalıkta. Tam bir asalak oldu…musallat oldu acıma duygularıma.

Bir ramazan vakti vardıydım dükkanına, şarabı tepeye dikişinden anladıydım şıp diye “kafir” olduğunu. Bakışıma hemen karşılık vermişti, elindeki şarabı uzatarak“dinsizim ben”.

Lan böyle tanışma merasimi mi olur?

Uzattığı şaraba baktım, yaşam ne çok kelek atmıştı bana da ama şimdi intikam vaktiydi…mi. Ne çok “git gel”ler yaşadım. Kirli sakallı ayyaş ne kadar mutlu baksana, dedim kendi kendime.

Yoksa hiddetlenip kendi doğrularımı mı abandırmalıydım ayyaş zihnine.

Kirli tavadan yayılan enfes kokunun kaynağının, cızırdayan filetolaştırılmış sapan balıkları olduğunu fark ettim.

Açılınca sararmış ve çürük dişlerinden çöp kamyonuna benzettiğim kocaman ağzına tümüyle tıkındığı balıkları, az ezilmiş olarak yutak borusuna postaladı. Arkasından kırarak parçaladığı soğan parçasından iricesini de büyük bir iştahla ağzına tıktı. Tıktı tıkmasına da hemen arkasından gelen geğirti dalgası, ağız ve burnuma midesinde ne var ne yok bir bir dedirtecek kadar girdi.

Bana doğru baktı, taburemsi iskemlenin yırtık kumaşlarından fışkırmış süngerlerindeki talaş parçalarına aldırmadan.

“ Gel yoldaş, dedi. Otur şuraya paylaşalım.” Bir iki adım attım, “valla, dedim içimden, kokusu böyleyse tadı nasıldır kimbilir…” düşüncesiyle bir hoşluk içinde kaybolup her şeyi unutuverdim.

Taki…arkamdan mırldayarak uykudan yeni uyanmışlığın mahmurluğuyla bacaklarıma sokulan yeni yetme kediyi görene dek. Sonrada geçip gitti kuruluverdi tabureye…önüne iki kap sürdü marangoz Namık. Birinde tepeleme kızarmış balık diğerinde su niyetine şarap dolu. Bir de aralarında ne muhabbet ne muhabbet, en alasından bolca tepeleme küfürlü.

Beni kimsenin gördüğü yok…unutulduk bir kediye.

“İnkalar koministti, yani devleti öyle yönettiler.” lafı çıktı ağzımdan. Eli lokmayla birlikte ağzında kaldı Namık’ın.

“ Yoldaş Kediyi sahiplenir misin?” dedi söylediklerime ilgisizce.

“Köylüler işlediği toprakları üçe ayırırmış, biri Tanrılara, biri imparatora, üçüncü parça da kendilerine.”

“ Özgürlüğüne karışmayacaksın yoldaşın ve kendin doymadan onu doyuracaksın.”

“ Din, devletin tekelindeydi…”

“ Yoldaşı kendi istediği zaman sevebilirsin sen istediğin zaman değil.”

“ İnka medeniyetini kuran İmparator Capac ve kızkardeşi de koministti.”

“ Ya Tanrı…”

“Rasyonel bir ütopyaya sahipti.”

“ O da kominist yani…”

“ Tam üç yüz yılsonra Huascar ve Atahualpa iki kardeş birbirine girer, savaşırlar. Huascar yenilir.”

“ Yoldaş Kedi’yi alacak mısın?”

“Pizerra altın peşindedir.”

“ Süt sevmez…”

“Ataualpa elli yıllık kıyamet döneminin geldiği sanarak Tanrı Viracocha’nın Pizerra’da bedenlendiğine inanır. Ve ona itaat eder.”

“ Anasını da emmedi bu yüzden, sömürmedi yani “yoldaş kedi” yani tam bir komünist.”

“Peru’nun gerçekte olmayan hayali altın hayaliyle yanıp tutuşan Pizerra bundan yararlanır. Ve Ataualpha’yı Hristiyan vaftizine uymasına ikna ederek yakılarak ölmesi yerine, boğazlanarak öldürülür.”

“Anası Avrupalıydı.”

“ Yok, kendisi Avrupalıydı 1500 yıllarda Peru’ya ayak basan bir İspanyol’du. Pizerra’yı İnsanda tezahür etmiş Tanrı olarak gördüler.”

“Anlamadım şimdi sen Tanrı’yı mı akladın komünizmi mi hakladın?”

“ Hani derler ya benim de bir kedim vardı gözleri kapalıyken tam komünistti, gözleri açılınca demokratlığa soyundu sonra palazlandı liberal oldu sonra da kapitalist oldu. Hırsızlık arsızlık ne ararsan vardı yaşamında. Ve kırık peşindeyken bir başka kedi dürüverdi defterini…”

E…der gibi gözüme baktı.

“ Tamam, dedim. Yoldaş Kedi’yi alıyorum.” 

Sonra kendi kendime sordum. Ben nasıl özgür olacağım.

Macera başlasın…

20 Temmuz 2023 7-8 dakika 27 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar