Zihin Molası

Beden soluklanma ile zihin çalışma ile dinlenir.

Kıyamet alametleri…

Çağın alametleri…

Bu iki şey, bir “yaşam”ın sonuna doğru gittiğini, çevrimin sonlanmasını, hatta evrenin ölümünü belirtir. Biri İslam, diğeri Kutsal Kitap yani Kitabı Mukaddes kültüründen alınma.

Can sıkıcı, üzücü, elem verici, korku verici bir düşüncedir bu.

Genel böyle düşünür, avam böyle düşünür, halk böyle düşünür, kıt bilgi böyle düşünür…

İnsan aklının alamayacağı şeyler vardır. Misal, bir kedi için onun tüylerini diken diken eden şimşek çakmasını hiç zaman algılayamayacaktır, farkında olamayacaktır, zuhurun anlamını bilme fırsatı olmayacaktır, aklı almayacaktır, aklı ermeyecektir. Yeterli duyuları yok mudur? Elbette vardır ama yeterli melekeleri yoktur.

İnsanda da durum böyledir lakin aklı ermeyecektir sözü, geçerli değildir insan için.

Şimdi kalksak desek ki; çevrimin, kendi içinde farklı dönemleri vardır, üstelik bu dönemler de kendi içinde kendine has özellikler gösterir, hatta niteliksel bir farklılıktan söz edebiliriz. Manvantara dediğimiz şey budur işte. Diğer geleneklerde de öyle ya da böyle geçer bu konu. İnanmıyorsanız açın bakın araştırın. Yok öyle, armut piş ağzıma düş.

Bunu kiminin aklı alır, kiminin almaz. Çünkü anlamak için sıranızın, sıradanlıktan yüksek sıralıya gelmiş olması gerekir. Sıradanlık, bayağılık değildir normal olmanın ilk başlangıcıdır. Bu ise bilginin yani bilmenin disiplini ile olur.

Bu disiplin ise şöyle olur;

İnsanda bu aklı almama bir sıra izler. Sıralı olmak gelişimi ifade eder. Eğer insan bu sırayı izlemezse yukarıda bahsettiğimiz o kediden hiç bir farkı olmayacaktır. İşin gerçeğini söylemek gerekirse, ötelere dayanan uzak düşüncelere bakarsak normal ile muazzamlık arasında hiçbir fark yoktur.

Hayda! Nerden çıktı bu da yahu! Dediğinizi duyar gibiyim. Muazzamlık yüksekliğin kendi normalidir. Biz evreden her evreye geçtiğimizde kendi normalimizi yaşarız, bunun muazzamlık neresinde. Öyleyse kavramlarla zihnimizi şekillendirenler, kendi ürettikleri terminolojiye bizi tıkmak istiyorlar. Normal ile muazzamlığın arsını açıyorlar ha bire. Cambaza baktırıyorlar.

Peh! Ye memmet ye!

Neyse canım biz asıl konumuza dönelim. Hadi isterseniz diyelim ki, hazır bulalım her bir şeyi. O zaman insan kendini bile bulamaz, bulunmuşluk olmaz ki. Hazır bulduğunuz bir şeyde arama olmaz ki, gelişim olmaz ki. Olur diyorsanız söyleyin biz de bilelim, anlayalım.

Hadi öyküleştirelim bunu da.

Lan seni eksik bırakayım…

Abi etme yapma kurbanın olayım! Beni eksik bırakıp da ele güne muhtaç etme, muhannete muhtaç etme. Rezil rüsva olurum sonra. Eksiklik, muhtaçlıktır.

Lan seni fazla bırakayım o zaman.

Abi etme yapma gözünün yağını yiyim. Fazla olup da başımı ağrıtıp yaşam boyu yalnızlığa mahkum etme beni. Mutluluğu elimden alma…sıradan insanlar olsak ha. Ne bir eksik, ne de bir fazla. Fazlalık anlaşılmamazlıktır, kendini kendinde kaybetmektir. Hani dedik ya önceden de tengi terezi olmalı insan. Öyle olsak başımız hiç ağrımaz…

Gelişimin başlaması için uygunluk olması gerekir. Bu uygunluğa göre de sıralılık izler.

Her şey değişiyor, hatta kozmiklik değişiyor, evren değişiyor, dünya değişiyor, biz değişiyoruz. Bu değişim öyle etkili ki bu değişimler ancak öznel bir inançla algılanabilir. O kadar çok güvendiğiniz bilim bile buna cevap vermekten uzak olduğu gibi bu soruyu soramaz bile. Çünkü bu soruların bilim için sırası gelmemiştir, soramaz.

Bilimin alanı mevcut olanda yani hali hazırda ne varsa onlar üzerinden gider. Bilim zuhur etmiş olanın kendisiyle ilgilenir, zuhurun kendisiyle veya gelişmesiyle, değişmesiyle değil. Burada bilimi suçlayıcı bir anlayış taşımıyoruz, sadece bu sorular bilimin alanında olmayan sorulardı, bunu belirtiyoruz.

Bu konuda; bir zamanlar yani ilerleme zamanlarımda yön göstericim olan, rehberim olan, gönül bağım olan Abdülvahit Yahya (Rene Guenon), şöyle bir örnek vermiş. Bugünkü tarihçiler, ilk ya da orta çağdaki insan profilini, bugünkü insan profili ile aynı olduğunu zannederek tarihi yazmaya kalkarlar. Psikologlar da aynı hataya düşerek eski ve yeni zihnin aynı olduğu yanılgısına kapılırlar. İnsanı tek bir biçime sokarlar, bu tekbiçimcilik üzerinden ilericilik ve evrimcilik oyunu oynarlar.

Sizce de haklı değil mi bir düşünüz isterseniz. Edinmiş olduğunuz yargılarınızı kapı önüne bırakarak düşünün. Aksi takdirde bağnazlığın, tutuculuğun tutsağı olursunuz. Ki ben yaşamımın uzunca bir döneminde öyleydim. Bilgi, disiplin, tefekkür ile yendim bağnazlığımı.

Neyse canım burası dert yeri değil, öyle mi…

Yani bilim böyle bakar çevresine ve büyük sorunları beraberinde getirir, üretir konfor ve kullanılabilir şeylerin fazlalaşması adına.

Bir sorun var ortada misal bu doğal bir gelişmenin sorunu olsun. Büyük bir fırtına koptu öf! Yaktı yıktı ezdi geçti gitti.

Hadi buyurun yorumlayın olayı…

Bilim işin özü ile ilgilenmez, sınırları ile ilgilenir. Büyük olaylar yukarıda söz ettiğimiz değişimlerin gereğidir, bunları bir felaket olarak görsek bile aslında gelişimin, değişimin ayrılmaz bir parçasıdır. Kaotik parçadan bahsetmiyorum o farklı bir şey… Ne olursa olsun bu değişim olacaktı. Çünkü varlığın kendisi değişime muhtaçtır ve zorunludur. Ama bu muhtaçlık, varlığı yücelten bir muhtaçlıktır…

İşte bu; Tanrı’nın düzeninden bir örnektir.

Oysa bilim, geçmişte ne olmuş ise aynı şeyin bu günde olanını aynı şey olarak kabul eder.

Bilimin bilimsel yanılgısıdır bu.

Molanın bitti, hem molanın kısası makbuldur, yoksa zihin hamlar.

23 Mayıs 2024 5-6 dakika 34 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 6 ay önce

    Dün Face' de bir paylaşım vardı anlamak erdemdir diye o kadar güldüm ki anlatamam erdemin ne olduğunu zekanın erdem ve yetenekten önce geldiğini bilmeyen birine bu yazıyı okutsanız ne okutmasanız ne. Anlamanın zeka değil erdem olduğuna inanan bir zihniyet süresiz molaya geçmiştir. Değişim elbette kaçınılmazdır gerek evrende gerek insanda gerekse tüm canlılarda ki dediğiniz gibi her varlık değişime muhtaçtır .Akıl sınırlarımızı zorlayanların dışında bilimin ışığında çok şeyi aydınlatabiliriz geleceğimiz için bu kaçınılmaz. Ve fakat özellikle ekonomik siyasi ve dini baskılar çoğaldıkça insanın düşünce ve anlama yetisi gün geçtikçe körelmekte, insan inancı dahil her şeyi kendi anlamak istediği basit kavramlar içinde anlatılmasından yana yani basit yolu tercih ediyor. Günümüz insanı az birazcık da olsa o zekasını kullansa körü körüne yanlış şeylere biat etmese kulaktan dolma bilgilerle yanlış seçimlere giderek toplumun kaderini yanlışa sürükleyecek tercihlerde bulunmasa bugün çook farlı yerlerde olur Atatürk'ün dediği gibi -az cehaletliğimizi yenmiş olsak- ''Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” sözünü yerine getirmiş ve o seviyeye çıkmış olurduk Değerli ve okunası paylaşımlarınız için teşekkür ederim Sayın Kına .Saygı ile