Asaf Halet Çelebi'nin Hayatı ve Eserleri

— min. okuma: 9-10 dakika
Asaf Halet Çelebi'nin Hayatı ve Eserleri

Doğum tarihi ve yeri: 27 Aralık 1907, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 15 Ekim 1958, İstanbul

1- Asaf Halet Çelebi'nin Hayatı

Asaf Halet Çelebi, Dahiliye Nezareti memurlarından Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu. Galatasaray Lisesi'nde 8 yıl eğitim gördü. Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi'nde öğrenim gördü. Adliye Meslek Mektebi'nden mezun oldu.

Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yaptı. Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken yaşamını yitirdi. Kabri Beylerbeyi’nde Küplüce Mezarlığı’ndadır.

2- Asaf Halet Çelebi'nin Edebi Kişiliği

Oldukça kültürlü ve edebî zevk sahibi bir aile muhiti içinde yetişen Âsaf Hâlet üzerinde bu çevrede başta babası olmak üzere Ahmed Remzi Dede ile Rauf Yektâ Bey’in önemli tesirleri vardır. On sekiz yaşlarına kadar aruz vezniyle klasik divan şiiri tarzında rubâî ve gazeller yazmış, ancak bu şiirlerle o günkü edebiyat anlayışında bir yenilik yapılamayacağını anlayarak bir süre sonra bundan vazgeçmiştir. Uzun süren bir arayış devresinden sonra ilk defa 1939 yılından itibaren yayımladığı ve kapalı garip ifadesiyle devrin şiir okuyucusunu yadırgatan yeni şiirleriyle edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmiştir. Kendine has değişik bir mistisizmin de hâkim olduğu bu yeni şiirlerinde divan şiiri estetiğiyle yer yer Fransız “letrist”lerinin harflerin ses çağrışımlarına dayanan şiir anlayışını birleştirdiği görülmektedir. 1940’tan sonraki Türk şiirine daha çok ses yankılanmaları yoluyla, İslâm tasavvufu ile eski Doğu din ve kültürlerinden aldığı yeni tem ve motiflerle değişik bir söyleyiş getiren Âsaf Hâlet’in şiirlerinin arkasında büyük bir kültür birikimi bulunduğu ve bu şiirlerin tadına varılabilmesi için mutlaka bu kültürlerden haberdar olmak gerektiği anlaşılmaktadır.

Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. On sekiz yaşlarına kadar aruz vezniyle klasik divan şiiri tarzında rubai ve gazeller yazdı; ancak bu şiirlerle o günkü edebiyat anlayışında bir yenilik yapılamayacağını anlayarak bundan vazgeçti. 1937'den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı.

Yeni şiir akımının önde gelen dergilerinden Ses, Hamle, Sokak, Servet-i Fünun-Uyanış'ta ve Gün gazetesinde 1938-1941 yılları arasında ilk şiirleri yayınlandı. Bu şiirlerinde ergenlik çağına ait duygular, çocukluk, masallar ve tekerlemelerin gerçeküstü dünyası gibi temaları kullandı; soyut şiirin o dönemdeki tek temsilcisi oldu. İlk defa 1939 yılından itibaren yayımladığı ve kapalı garip ifadesiyle devrin şiir okuyucusunu yadırgatan yeni şiirleriyle edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Şair, mensur şiir ya da şiirsel düz yazı olarak adlandırılabilecek bir tarzda da kalem denemelerine girişmiştir. İlk örneğini 1938 yılında yayımlanan "Kasap" ile verdiği bu tarzda sekiz metin yazdı.

Çelebi, 1940'tan sonraki Türk şiirine daha çok ses yankılanmaları yoluyla, İslam tasavvufu ile eski Doğu din ve kültürlerinden aldığı yeni tem ve motiflerle değişik bir söyleyiş getirdi. Bütün bir insanlık tarihinden izler taşıyan ve tadına varmak için ilgili tüm kültürlerden haberdar olmayı gerektiren şiirler yazdı. Hırsız, Trilobit ve Cüneyd adlı şiirlerinin Fransızca çevirileriyle birlikte 45 şiirin bulunduğu He'nin (1942) ardından aynı çizgide on şiirin yer aldığı Lamelif'i (1945) yayımladı.

1940'larda liberal hatta sosyalist kimlikli yayın organlarında yazıları yayımlanan Çelebi, özellikle haftalık Gün gazetesindeki yazılarında, dönemin başlıca tartışma konusu olan eski-yeni meselesini işledi; eski kuşakları oldukça sert ifadelerle yerdi.[4] Doğulu sanatçılara yönelik incelemeleri ve kitap tanıtma yazıları yazdı. 1940-1942 yıllan arasında resim, müzik ve bilimle ilgili yazılar da kaleme aldı. 1942-1949 arasında yazılarına ara veren sanatçı, 1949’dan itibaren muhafazakâr dergilerde adını duyurmaya yöneldi.[4] İlgisi Hint edebiyatı’na yöneldi ve işlediği konulara İslami cepheden bakmaya başladı.

Bütün şiirlerini topladığı ve daha önceki kitaplarında yer almayan sekiz şiiri içeren Om Mani Padme Hum (1953), 1953’te yayımlandı. Yeditepe (1950), İstanbul (1954-1956) ve Türk sanatı (1958) dergilerinde şiirlerini yayımlamayı sürdüren Asaf Halet, İstanbul dergisinde yayımladığı Benim Gözümle Şiir Davası (Temmuz-Aralık 1954) adlı altı makalede poetikasını açıkladı. Ses, imge, anlam ve düşünce olarak kültürler arası ve metinler arası bir nitelik taşıyan şiirleriyle Asaf Hâlet, Türk şiirinde "modern-gelenekçi" tavrın temsilcisi oldu.

İlk dönem eserlerinin ardından, şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getiren şair, şiirin tıpkı hayatta olduğu gibi soyut araçlarla soyut bir dünya yarattığına inandı. Kendisinden sonra gelen nesli soyut şiir anlayışının Türk Edebiyatı'ndaki ilk tanımlarını yaparak etkiledi. Şiire bakış açısını "Mesela esasen, müşahhas malzeme ile mücerret olan hayali yaşatabilmektir. Yani mücerret şiir, bilakis mücerret mefhumlu kelimelerden mümkün mertebe soyunmuş olan ve toplu bir halde mücerret bir mana anlatan ve bize o ihtisası veren ruh anının ifadesini taşıyan şiirdir." diyerek açıkladı.

Şiirlerinin yanı sıra eski edebiyat ile ilgili çalışmalarıyla da tanınan Çelebi, Hint ve Fars Edebiyatları üzerine yaptığı çalışmaları dergilerde ve kitaplarda yayınladı. Bu konuda yazdığı makalelerden biri 1949 tarihli Şadırvan Dergisi'nde bulunabilir. Ayrıca, çeşitli dergilerde yayınlanan düz yazıları ve Hint edebiyatı üzerine makalelerini Semih Güngör, Asaf Halet Çelebi incelemesiyle birlikte yayımladı.

3- Asaf Halet Çelebi'nin Eserleri

  • Şiir:
    • He (1942)
    • Lâmelif (1945)
    • Om Mani Padme Hum (1953)
    • Bütün Şiirleri (1998, sağlığında yayımladığı 3 şiir kitabına girmemiş şiirlerin ide içerir)
  • Araştırma:
    • Mevlâna’nın Rubaileri (İstanbul 1939). Mevlânâ’nın rubâîlerinden yapılan bir seçmedir. Rubâîler bu eserde mensur olarak Türkçe ve Fransızca’ya tercüme edilmiştir.
    • Mevlâna Hayatı-Şahsiyeti (İstanbul 1940). Mutasavvıf ve şair Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin içinde yetiştiği kültür çevresini, hayatını, tasavvufî ve edebî şahsiyetiyle eserlerini ana hatlarıyla tanıtan el kitabı mahiyetinde bir çalışmadır. Ayrıca Mevlânâ’nın Fransızca ve İngilizce’ye çevrilen eserlerinden örnekler verilmekte, kitabın sonunda da bir indeks yer almaktadır.
    • Molla Câmi (İstanbul 1940). İranlı mutasavvıf şair Molla Câmî’nin hayatı ile edebî ve tasavvufî şahsiyeti üzerine yapılmış bir incelemedir.
    • Konuşulan Fransızca (İstanbul 1942, 1956). Kitabın kapağında, konuşulmakta olan Fransızca’da kullanılan bütün tabir ve atasözlerini içine alan bu eserin konuşma ve tercümedeki bazı güçlükleri halledecek mahiyette yardımcı bir ders kitabı olduğu belirtilmektedir.
    • Eşrefoğlu Divanı (İstanbul 1944). XV. yüzyılın önde gelen Türk mutasavvıf şairlerinden biri olan ve tasavvufun daha ziyade halk arasında yayılmasında tesirlerini yakın zamana kadar sürdüren Eşrefoğlu Rûmî hakkında geniş bir inceleme ile divanından seçilmiş hece ve aruz vezniyle şiirlerden meydana gelmektedir. Eserde ayrıca zengin bir bibliyografya da yer alır. Divan’dan seçilen şiirlerden sonra kitabın son kısmında eserde geçen dinî-tasavvufî mahiyette bazı kelimelerle terimlerin açıklaması yapılır.
    • Seçme Rubailer (İstanbul 1945). Eserde, rubâî türü hakkında bir incelemeden sonra değişik konularda Ömer Hayyâm, Mevlânâ, Hâfız-ı Şîrâzî, Molla Câmî, Hucendî, Sultan Veled, Ebû Said ve Ubeyd-i Zâkânî gibi şairlerden seçilmiş 252 rubâînin mensur tercümesi yer alır. Kitabın sonunda ayrıca rubâîleri tercüme edilen şairlerin kısa biyografileri verilmiştir.
    • Pali Metinlerine Göre: Gotama Buddha (İstanbul 1946). Eser iki ana bölümden meydana gelmektedir. Yazarın kendi kaleminden çıkan “Buddha ve Budizm Hakkında Deneme” adlı ilk bölüm, Türkçe’de konuyla ilgili en geniş incelemelerden biridir. İkinci bölüm ise “Pali Şeriatine Göre: Buddha’ya Dair Metinler” başlığını taşımakta ve Budistler’in kutsal kitaplarından çevrilen çok sayıda metni ihtiva etmektedir. Ayrıca kitabın sonunda geniş bir bibliyografya ile indeks bulunmaktadır.
    • Les Roubaiat de Mevlâna d’Jelal-eddin Roumi (Paris 1950). Mevlânâ’nın sadece Türkiye’de değil Batı dünyasında da tanınması için Fransızca’ya çevirmiş olduğu bir kısım rubâîlerinden meydana gelmektedir.
    • Divan Şiirinde İstanbul (İstanbul 1953). Kısa bir önsözden sonra, şiirlerinde Avnî mahlasını kullanan Fâtih Sultan Mehmed’den başlayarak XIX. yüzyılın sonlarında yaşamış Münif Paşa’ya kadar seksen beş kadar divan şairinin doğrudan doğruya İstanbul’la ilgili kaside, gazel, şarkı, kıta, mesnevi vb. türlerdeki şiirlerin bir araya getirilmesinden oluşan bir antolojidir. Kitabın sonunda geniş bir lugatçe ile şiirlerin seçildiği kaynaklardan oluşan bir bibliyografya ve indeks yer almaktadır.
    • Naima (İstanbul 1953). Osmanlı vak‘anüvisi Naîmâ’nın hayatı ve Ravzatü’l-Hüseyin adlı meşhur tarihinin kısaca tanıtıldığı bir giriş bölümünden sonra kitaptan seçilmiş altı parçaya yer verilmiştir.
    • Ömer Hayyam (İstanbul 1954). Kitabın başında dünya edebiyatında rubâîleriyle tanınan Ömer Hayyâm’ın hayatı ve edebî kişiliği hakkında yazılan bir inceleme yer alır. Yazar burada önce rubâî nazım türünü tanıttıktan sonra bu türün tanınmış şairlerini zikreder. Daha sonra ana hatlarıyla Hayyâm’ın hayatını ve rubâîlerini ele alarak Hayyâm hakkında araştırmalar yapan yerli ve yabancı yazarlardan bahseder. Bu kısımdan sonra da Hayyâm’ın 400 kadar rubâîsinin mensur tercümesi yer alır.
    • Mevlâna ve Mevlevîlik (İstanbul 1957). Daha önce yayımlanan Mevlânâ ile ilgili çalışmasının yeni araştırma ve neşirler ışığında oldukça genişletilmiş bir şekli olan bu eserde iki ana bölüm halinde Mevlânâ’nın hayatı, şahsiyeti ve eserleri incelendikten sonra zengin dip notu ve açıklamalarla Mevlânâ’nın eserlerinden seçme parçalar yer alır. Eserin ikinci bölümünde ise âdet, erkân ve gelenekleri içinde Mevlevî tarikatı anlatılmaktadır. Kitabın sonunda Mevlânâ ve Mevlevîlik’le ilgili zengin bir bibliyografya yer alır. Eser bu konudaki çalışmaların en muteberlerinden biridir.
    • Harikulâde Masal (Alfred Rizzo’dan tercüme, İstanbul, ts.). Âsaf Hâlet Mustafa Baydar’la yaptığı konuşmada bu kitaptan “son ilim cereyanlarının kâinat hakkındaki donneleri” diye bahsetmektedir. Bazı fotoğrafların da yer aldığı eserde ana hatlarıyla kâinatın oluşumu, güneş, güneş sistemi, dünya, yer kürenin tarihi, yeryüzünde hayat, insan ve insan ırkları ile yeryüzündeki diller üzerinde durulmaktadır.

İç Bağlantılar:

Kaynaklar:

  • İslam Ansiklopedisi
  • Wikipedia
Paylaş:
Yorumlar