16.45 Treni

Kalabalığın en yoğun olduğu andı şimdi. Herkes 16.45 trenini bekliyordu. Gözleri raylara dalmış sevdiğini bekliyordu. Bu gün yarın derken geçmişti zaman. Vuslatı son haddeye varmıştı beklediği şu an. Beklemekten yorulmuş birkaç kişi buldukları kaldırımlara oturmuş. Gözyaşları bekliyor sabırsız, göz torbalarından çıkacakları anı. Çocukların koşuşturmaları, kuşların hoş geldin tarzındaki ötüşleri. Gözler hala raylarda ne gelen var....
16.30 olmuştu. Kalabalık gittikçe artıyordu. Gelen yolcuları bekleyenler arttıkça hasret kokuları da artıyordu tren garında. Birbirine kilitlenmiş manalı bakışlar. Yaşlı, çocuk, genç delikanlılar; kadın, erkek ve genç kızlar. Bekliyorlar. Gözü hâlâ raylarda. Son çektiği mektupta çok özlediğini söylüyordu. Özlüyordu memleketini, özlüyordu sevdiğini, özlüyordu onu doğuran cennet ayakları altında bulunanı. Özlüyordu bütün sevenlerini. Beklemek kolay olmuyordu. Her şey üstüne üstüne geliyordu. Nefesi daralıyordu. Kalabalık içinde kendini çok yalnız ve çaresiz hissediyordu. Zaman yaklaşıyordu. 16.45 olmuştu. Tren görünmeye başlamıştı ufuktan. Vaktin geldiğini anlamıştı. Usulca başını kaldırdı, trene baktı. İçinden bir tanıdık çıkacak mı diye merakla? Gara girdi usulca tren. Kapılar açıldı. Ama kimse inmiyordu. Trende yolcular vardı. Vagonların kapıları açıldı. Çıkan yoktu. Aniden bir korku sardı bedenini. Bekleyeni gelmemişti. Kalktı yerinden. Gözleriyle aramaya başladı. Yürümeye çalıştı ama yerinden kımıldayamıyordu. Sanki çakılmıştı olduğu yere. Etrafına bakındı diğer insanlar da onun gibi, yerlerinden kımıldayamıyorlardı. Ne oluyor? Neler oluyor? anlamıyordu, neden hareketsiz bekliyordu herkes? Trenden hâlâ inen yoktu. Anonsun sesini duydu. Biri hoparlörden anons ediyordu. Anonstan sonra insanlar grup grup trenin farklı vagonlarına binmeye başladı. Herkes vagonlara biniyordu ama inen yoktu. Kalbi çırpınıyordu. Ne olduğunu anlamadan gardaki bütün insanların vagonlara binişini izledi. En son o kalmıştı. Ayakları çözülmüş yürüyordu. Ama kendi yürümek istemiyordu. İsteği dışında yürüyordu. Yürümüyordu, yürütülüyordu. Bacakları ve ayakları dinlemiyordu onu. Haykırmaya başladı. Neler oluyor burada? Birini bekliyordum. O gelmedi ama ben gidiyorum. Vagon kapısına yaklaştığında birini gördü. Ona doğru dönüp burada neler oluyor? diye bağırdı. ?Bu 16.45 treni. Vefat etmiş insan ruhlarının öbür âleme taşıyan tren' dedi kapıdaki nöbetçi. Olamaz ölmüş mü? Yani ölmüş müydü? Ne zaman nasıl ölmüştü? Ne zaman öldüğünü hatırlamaya çalıştı. En son otoyoldan karşıdan karşıya geçiyordu. Tren garına gidip askerden gelen sevdiğini bekleyecekti. Sevdiğinin teskeresi verilmiş. 16.45'te orda olacaktı. Hatırlıyordu şimdi, yolun sonuna vardığında gelen dolmuşu. Peki askerdeki sevdiğim nerde? diye sordu nöbetçiye? ?Onu getiren konvoya saldırı düzenlendi. Şehit düştü. Şimdi yanına gelmeni bekliyor, 16.45 tren garında.'

24 Eylül 2010 2-3 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar